Yeni bir araştırmaya göre egzersiz ya da meditasyon gibi sanat da sağlığımız için vazgeçilmez.
The Guardian’ın haberi sanatın sağlığımıza yararlarının yeterince anlaşılmadığını ortaya koydu.
Londra merkezli Zihinsel Sağlık Vakfı’nın araştırmasına göre sanat özgüvenimizi artırarak yaşamla bağımızı güçlendiriyor; bizi daha dirençli kılıyor. Dahası, anksiyete, depresyon ve stresi yatıştırıyor.
Müze ve sanat kurumlarına finansal destek sağlayan Sanat Fonu’nun yeni anketine göre insanların yüzde 63’ü stres atmak için en az bir kez müze ya da sanat kurumuna gitmiş. Ancak bunu düzenli yapanların oranı yüzde 6.
Yani çoğu kişi zihinsel sağlığa yararını bizzat deneyimlemesine rağmen sanatı egzersiz gibi düzenli bir ihtiyaç olarak görmüyor.
‘Sanat çapraşık insani duyguları normalleştirir‘
‘Sanat Bizi Nasıl Dönüştürür’ adlı kitabın ortak yazarı Susam Magsamen, ‘‘Sanat marjinalize edildi ve ‘olmasa da olur’ diye görülmeye başladı. Ancak sanatsal deneyimlere ne kadar muhtaç olduğumuzun farkında değiliz’’ deyip ekliyor: ‘‘Kendimizi iyi hissetmek için çareyi meditasyon ve bilinçli farkındalıkta (mindfulness) görüyoruz. Ancak sanat, ruh halimizi de değiştirir. Birbirine bağlamamız gereken 100 milyar nöronla doğarız. Ve sanat ne kadar hayatımızdaysa sinaps bağlantıları o kadar güçlenir.’’
Magsamen, bu bağlantıların çoğunun erken çocuklukta kurulduğunu ancak sanatın ömür boyu faydalı olabileceğini söylüyor: ‘‘Güzel duyusal deneyimlerden faydalanarak daha güçlü bir beyne sahip olmak için asla geç değil. Sanat, dünyanın karmaşasından mütevellit, çoğu zaman anlayamadığımız çapraşık insani duyguları normalleştirir.’’
Sanatın beyin yapımıza etkisini yeni yeni anlasak da genel faydaları zaten biliniyor. 2019’da Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sanatın zihinsel hastalıkları, yaşlanmayı ve yalnızlığı azaltmaya yaradığını belirtmişti.
Dahası Londra’daki yoksul topluluklarla yapılan bir araştırma, sanatla iç içe insanların yüzde 79’unun daha sağlıklı beslendiğini, yüzde 82’sinin daha mutlu ve huzurlu olduğunu göstermişti.
Huzur ve keşif duygusu el ele
Sanat Fonu’nun yöneticisi Jenny Waldman, sanat kurumladı ve müzelerin fiziksel mekanlardan ibaret olmadığını söylüyor: ‘‘Buralar herkese açık ilham verici mekanlar. Sadece sanatın ve fikirlerin keşfedilmediği, aynı zamanda yeni insanlarla tanıştığımız ve yeni ilgi alanları bulduğumuz mekanlar. Dahası toplumsal sorunları tarafsızca tartışabileceğimiz ve fikirlerimizi açabileceğimiz yerler. Yani hem huzuru hem de keşif duygusunu pekiştiriyorlar.’’
Dolayısıyla sanat kurumlarını ve müzeleri özel kılan sadece dingin ortamları değil. Aynı zamanda tartışmalı bir modern heykel, İkinci Dünya Savaşı’ndan bir propaganda malzemesi yahut Mısır firavununun mezarı gibi öğrenme açlığını kamçılayan fikirleri tek çatıda toplamaları.
‘‘Buralar stresi yatıştıran ve hayatımıza mana katan mekanlar’’ diyor Waldman.
Son yıllarda sinirbilimi, MR teknolojisiyle sanatın beynimizde yarattığı değişimleri görebilmemizi sağladı. University College London’da sinirbilimci Ahmad Beyh, ‘‘Sanatın beynin duyusal bölgeleriyle çeşitli biçimlerde etkileştiğini biliyoruz. Mesela görsel sanatlar görsel duyum noktasını uyarır. Ancak bilahare tüm duyusal bölgeler bir şekilde beynin ön kısmındaki bölgede birleşir’’ diyor.
Bu bölge karar verme ve ödüllendirme sistemleriyle ilişkili medial orbitofrontal korteks.
Beyh, sanatı beynin ödüllendirmeyle ilişkili bölgeleriyle etkileşerek deneyimlediğimizi söylüyor: ‘‘Bu bölgeler insanlar bir şeye odaklandıklarında ya da kendileri hakkında düşündüklerinde de devreye girer. Kendimizi bize keyif veren deneyimlerle tanımlarız. Yani sanat hemen hemen bizi tanımlar.’’
Ayrıca Beyh, güzel, duyusal bulduğumuz şeylere beynimizin daha çok tepki verdiğini belirtiyor: ‘‘Güzellik ve sanat deneyimi ne kadar güçlüyse, beynin bu bölgelerindeki aktivitenin biyometrik korelasyonu o kadar güçlü olur.”