CHP Sözcüsü Deniz Yücel, MYK toplantısı sonrası önemli acıkmalar yaptı. Yücel, “Vatanı korumak çocukları korumakla başlar,Bu söz ‘askerlerine, teğmenlerine’ dahi tahammül edemedikleri Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüdür. Geldiğimiz nokta çok ama çok kaygı verici…22 yılın sonunda ne vatanı koruyabiliyorlar, ne çocuklarımızı… Ne de adaleti sağlayabiliyorlar” dedi.
Yücel’in MYK sonrası yaptığı açıklama şöyle:
Aile kavramının kutsallığını korudukları bahanesiyle İstanbul sözleşmesini yürürlükten kaldıran,
6284 sayılı yasayı hakları genişletmek ve daha iyi uygulamak yerine amaç ve anlamından uzaklaştıran,
Kadınların nafaka hakkına göz diken,
“Kol kırılır, yen içinde kalır” zihniyetiyle, aile içinde yaşananları; sözde “mahremiyet” bahanesiyle hukukun dışında tutanlar, çocuklarımızın katledilmesine seyirci kalıyorlar.
Bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
İlk günlerde sağ olarak bulunur ümidiyle, 18 gündür Türkiye’nin kilitlendiği, iyi haber beklediği küçük Narin’in acısı yetmezmiş gibi, yüreğimiz bir de şehitlerimize yandı.
Irak’ın kuzeyinde Gara Bölgesi’nde hain terör örgütü PKK ile çıkan çatışma sonucu şehit düşen Üsteğmenimiz Ömer Fatih Ayar’a,
Ve Tunceli Ovacık’ta görev esnasında şehit düşen Uzman Çavuş Ömer Eroğlu, Uzman Çavuş Mehmet Aykanat, Uzman Çavuş Orhan Burak Büyükçaylı ile Uzman Onbaşı Doğan Kızılateş’e Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.
8 yaşında hayattan koparılan Narin Güran kızımıza da Allah’tan rahmet diliyorum.
Yüreğimizi yakan bu acı, ne yazık ki çok tanıdık…
Biz bu acıyı, Ağrı’da kaybolan 4 yaşındaki Leyla Aydemir’den de tanıyoruz. O da Narin gibi, 18 gün sonra su kanalında ölü olarak bulunmuştu.
Biz bu acıyı, 3 yaşındaki Müslüme Yağal’dan da biliyoruz. Mersin’in Gülnar ilçesinde dedesi tarafından katledilmişti.
Biz bu acıyı, Ceylin Atik’ten de biliyoruz. Küçük Ceylin 10 yaşında İzmir’in Ödemiş ilçesinde komşusu tarafından boğularak öldürülmüştü!
Biz bu acıyı 1.5 yaşında, Samsun’da üvey amcası tarafından cinsel istismara maruz bırakıldıktan sonra ormanda cesedi parçalanmış halde bulunan Ecrin bebekten de tanıyoruz.
Biz bu acıyı, 4 yaşında Manisa’da komşusu tarafından cinsel istismara maruz bırakıldıktan sonra öldürülen Irmak Kupal’dan da,
7 yaşında, Giresun’da dayısı tarafından katledilen İkra Nur’dan da tanıyoruz.
Biz, hem bu acıları tanıyoruz ve biliyoruz, hem de birçoğunun davasında yaşanan hukuksuzları…
Bu evlatlarımızın soruşturmaları etkin ve şeffaf bir şekilde yürütülseydi, hak edenler hak ettikleri kadar ceza alsalardı,
Bugün belki de Narin’e dokunmaya kimse cesaret edemeyecekti.
Bu nedenle hukuk sistemi etkin bir şekilde işletilirse, hukuk zaten çocukları koruyacaktı.
“Vatanı korumak çocukları korumakla başlar!”
Bu söz “Askerlerine, teğmenlerine” dahi tahammül edemedikleri Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüdür!
Değerli basın mensupları;
Geldiğimiz nokta çok ama çok kaygı verici…
22 yılın sonunda ne vatanı koruyabiliyorlar, ne çocuklarımızı…
Ne de adaleti sağlayabiliyorlar!
Aile kavramının kutsallığını korudukları bahanesiyle İstanbul sözleşmesini yürürlükten kaldıran,
6284 sayılı yasayı hakları genişletmek ve daha iyi uygulamak yerine amaç ve anlamından uzaklaştıran,
Kadınların nafaka hakkına göz diken,
“Kol kırılır, yen içinde kalır” zihniyetiyle, aile içinde yaşananları; sözde “mahremiyet” bahanesiyle hukukun dışında tutanlar, çocuklarımızın katledilmesine seyirci kalıyorlar.
Toplumumuzdaki yozlaşmayı, bu yozlaşmaya çocuklarımızın nasıl kurban edildiğini artık görmezden gelemezsiniz.
Sizin, kin ve nefret söylemleriniz, kadını, kız çocuklarını, ikinci sınıf insan olarak gören, baskıcı, müdahaleci, ötekileştirici tavırlarınız bu ülkenin toplumsal ve ahlaki değerlerini yerle bir etti.
Bu ülkede ahlaki yapıyı bozanlar, bunun karşısında susanlar,
Toplumun her bir hücresine cemaat ve tarikatların sızmasına göz yumup, bunu destekleyenler,
Bu ülkede bağımsız ve tarafsız yargıya müdahale ederek gerçeklerin ortaya çıkmasını engelleyenler, yitirdiğimiz çocuklarımızın sorumlusudur.
AKP iktidarda kaldıkça, hiçbir çocuğumuzun canı güvende değil!
Bu topraklarda; “Bir Narin olayı daha yaşanmasına” asla tahammülümüz yok.
Ahlaksızlığı kökünden temizlemezsek, bitiremeyiz.
Bir kez daha en net haliyle söyleyelim:
Bu ülkede yaşanan tüm ahlaksızlıkların doğrudan ve dolaylı yegâne kaynağı AKP iktidarının; liyakatsiz, yandaşı koruyan, kayırmacı ve hukuk tanımaz yönetim anlayışıdır.
Bugün okullar 8 yaşındaki ilkokul öğrencisi Narin’in yokluğunda açıldı.
Emin olun, tüm okullarda onun yası var…
Bütün sözler anlamsız kalıyor, kelimeler boğazımızda düğümleniyor, üzüntümüzün tarifi yok…
“Narin”, bu ülkede, çocuk yaşta hayatı sönen binlerce çocuktan sadece biri…
Maalesef çocukları koruyamıyorlar…
Narin’i de koruyamadılar.
Devlet yaşatır denir ama…. ; bu ülkede devlet, Narin’i ve nicelerini yaşatamadı.
Bu ülkede çocuklar hepimizi kahreden şekilde can veriyor…
Kadınlar şiddet kurbanı oluyor, işçi cinayetleri engellenemiyor.
Üstelik her cinayette olduğu gibi, burada da bir şeylerin üzeri örtülmeye çalışılıyor.
Bir iktidar milletvekili çıkıp “Bazen bilip söylemememiz gereken şeyler oluyor. Çünkü aile, bizim dostumuz” diyebiliyor.
Biliyorsanız çıkın söyleyin, sizin göreviniz gizlemek değil, gerçeklerin açığa çıkmasına yardımcı olmak…
Bu ülkede gerçeklerin ortaya çıkıp çıkmamasının kriteri “AKP’lilerin dostu” olmak mıdır?
Bu anlayışın Türkiye’yi getirdiği, bu çok tehlikeli noktanın farkında mısınız?
Biz bu cinayetin feodal gerekçelerle üzerinin örtülmesine izin vermeyeceğiz.
Bu ve benzeri yöntemlerle alacağınız her oy, gözünüze dizinize dursun.
Bu ülkede “oya” değil adalete ihtiyaç var.
Narin’in “adalete” ihtiyacı var.
Bakın, bu ülkede bir; “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı var”
Başında bir bakan var…
Bu bakan, 19 günlük süreçte neredeydi?
Niye Diyarbakır’da göremedik onu?
Niye sesini hiç duymadık kendisinin?
Sosyal medya hesabından “Sorumluların en ağır cezayı alması için Bakanlık olarak sürecin bizzat takipçisi olacağız” diye bir açıklama yaptı.
Sayın Bakan, bilmiyorsanız hatırlatalım,
Sizin öncelikli göreviniz, 8 yaşında ölen çocukların dava süreçlerini takip etmek değil.
Onu Savcılık yapar. Avukatlar yapar.
Sizin göreviniz bu ülkede çocukların ölmesini engelleyecek tedbirleri almak…
“Bir çocuğu bir köy büyütür” denirmiş ya Sayın Bakan,
Bizim ülkemizde “Bir çocuğun ölümü karşısında, bir köy susuyor”
Ve siz Bakan olarak davayı takip edeceğinizi söylüyorsunuz.
Yazık!
Değerli arkadaşlar,
Yeni eğitim öğretim yılının tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize ve velilerimize hayırlı olmasını diliyoruz.
Ancak biliyoruz ki bugün yeni eğitim-öğretim yılı, yine sorunlarla, dertlerle, şikâyetlerle başladı.
Kırtasiye ve servis fiyatları velilerin ceplerini yakıyor, beslenme çantaları boş.
Binlerce öğretmen, atanmayı bekliyor.
Millî Eğitim Bakanlığı koltuğunda oturan zat-ı muhteremin, tek motivasyonu ise tarikatlara şirin görünmek…
Öğretmenlere “foncu” diyecek kadar hadsizleşen bu şahsın tek derdi; Cumhuriyet değerleriyle hesaplaşmak…
Değerli arkadaşlar,
Bugün, Yusuf Tekin’in hayran olduğu tarikatların isteklerine göre hazırlanan “Türkiye Yüzyılı Maarif bilmen nesi” isimli müfredatın uygulandığı ilk gün…
Dayatılan bu müfredat ile çocuklarımız laik, bilimsel ve çağdaş eğitimden uzaklaştırılıyor.
Oysa Anayasa’nın 42’inci maddesinde, eğitim ve öğretimin Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yapılacağı açıkça yazıyor.
Anayasa’yı bile çiğnemekte hiçbir sakınca görmeyen Yusuf Tekin,
Çocuklarımızın geleceğini karartmana izin vermeyeceğiz.
Sen ve senin gibiler ne kadar uğraşırsa uğraşın bu milletin kalbinden Atatürk sevgisini silemezsiniz…
Çünkü bu ülke Mustafa Kemal’in çocuklarına, Mustafa Kemal’in gençlerine, Mustafa Kemal’in askerlerine emanet…
Bunu sakın aklından çıkarma…
Değerli arkadaşlar,
Yemin etmek ve mezuniyetlerini kutlamak isteyen Teğmenlerimiz,
Mustafa Kemal Atatürk’e bağlılıklarını ve vatan sevgilerini göstermek için kılıçlarını göğe kaldırdı diye; AKP iktidarının darbe travmaları depreşti.
Erdoğan, 8 gün sonra teğmenlere karşı kılıcını çekti…
Çocuğunuz değil, torununuz yaşındaki teğmenlere sırf “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dedikleri için mi kin kusuyorsunuz Sayın Erdoğan?
Bu neyin intikamıdır?
Siyasetinize pırıl pırıl gençlerin geleceklerini feda edemezsiniz.
Bu ülkenin Ebedi Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Başkomutanlarının izinde yürüyen gencecik teğmenleri gündelik siyasetin içine çekmek,
Bir kutuplaşma yaratıp siyasi rant devşirmeye çalışmak,
Ancak iktidarının son günlerini yaşayanların yapacağı bir vicdansızlıktır.
Düşünüp, hesap yapıp sonra da “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dedikleri için bu milletin evlatlarına kustuğunuz kinin içinde boğulacaksınız.
Bu millet bunun hesabını size sandıkta soracak.
Çok az kaldı!
Değerli arkadaşlar
102 yıl önce, 26 Ağustos sabahı saat 05:30’da top atışıyla başlayan büyük taarruz, 9 Eylül’de İzmir’de işgal kuvvetlerinin süpürülmesiyle tüm dünyada ses getiren bir zaferle sonuçlandı.
Bu zafer, 102 yıl önce, yaralanmış olmasına rağmen Kordon’daki hükümet konağına giderek Yunan bayrağını indirip, yerine göğsünde taşıdığı Türk Bayrağını göndere çeken Yüzbaşı Şerafettin ve aynı inanca sahip olanların zaferidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’da yaktığı ve 9 Eylül 1922’de İzmir’de zaferle taçlandı.
Ve İzmir’in dağlarında açan çiçekler, tüm yurda yayıldı.
Cephede kazanılan zafer ile birlikte; yine 9 Eylül’de, siyasette de bir güneş doğdu değerli arkadaşlar.
“Benim iki büyük eserim var” demişti Büyük Atatürk…
“Birincisi Türkiye Cumhuriyeti, ikincisi Cumhuriyet Halk Partisi…’’
İşte o iki büyük eserden biri olan Cumhuriyet Halk Partimizin, bugün kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz.
Kimse kaygılanmasın!
CHP, ulusal bütünlüğün güvencesidir, laikliğin teminatıdır, gençliğin umududur.
Her CHP’li; kadınların haklarını sonuna kadar savunur, emeğin en yüce değer olduğunu bilir,
Aklı ve bilimi tek yol gösterici olarak kabul eder.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini rehber edinen her CHP’li Mustafa Kemal’in askeridir.
Kurtuluş ve kuruluşun partisi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluşunun 101. yılı ve gözbebeğimiz güzel İzmir’imizin kurtuluşunun 102. yılı kutlu olsun!
Değerli arkadaşlar,
Toplumsal yozlaşmanın önü alınamaz hale gelmesindeki en büyük sebeplerden biri de yaşanan ekonomik çürüme…
Evet buna artık ekonomik bunalım demek de ne yazık ki yaşanan sıkıntıları karşılamıyor.
Bunun adı düpedüz çürüme…
Her geçen gün daha da kötüye giden, her gün organ yetmezliğinden çürüyen bir hasta gibi…
Ve neredeyse en canı yanan kesimin; canını daha da yakmayı hedefliyorlar.
AKP iktidarı emeklilik sistemini tepetaklak etmeye and içmiş değerli arkadaşlar.
Yeni Orta Vadeli Programı’a göre Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) hayata geçirilecek.
Artık SGK ile emekli olmak neredeyse hiçbir şey ifade etmeyecek ve sağlık sistemi “tamamlayıcı emeklilik sigortasına” ihtiyacın duyulacağı bir sisteme dönüşecek…
Sadece SGK’dan emekli olanlar geçinebilecekleri bir aylık alamayacak.
Bu sistem kime yarayacak?
Tabii ki sigorta sektörüne ve sigortacılara…
AKP iktidarından yine dar gelirli vatandaşı, emekliyi perişan edecek, bir kesimi de ihya edecek bir düzenleme…
Aslında bu işin meali şudur:
Artık hiç kimse için devletin sağladığı sağlık güvencesi olmayacak!
Sosyal devlet anlayışı gereği, sağlık temel bir haktır.
Daha doğrusu, AKP’den önce öyleydi ama bu düzenleme ile artık bu mümkün değil!
Artık vatandaşlarımız SGK’dan değil; özel sigortalar kuruluşlarından emekli olabilecek.
SGK emeklilik hakkının güvencesi olmaktan çıkartılacak.
Yani ülkede özelleştirmedikleri hiçbir şey kalmadığı gibi şimdi sıra emeklilik sistemine geldi.
Sistemi topyekûn özelleştirmenin hizmetine sunuyorlar.
Emeklinin 12 bin 500’lük maaşını mı konuşalım…
O maaşla hem tamamlayıcı sigorta yapmak zorunda kalacaklarını, hem de yapamayacaklarını mı konuşalım…
Artık ilaç almak, muayene olmak lüks olacak ona mı yanalım…
Bu ülkede hasta olmak artık ölümle eşdeğer…
Bu açlıkta, bu sefalette, bağışıklığı sağlam tutup ayakta kalmaksa mümkün değil!
Toplumun büyük bir kesimi et yiyemez, süt içemez, yumurta tüketemez hale geldi!
Emekli vatandaşlarımızın haklarını konuşmak, maaşlarını yetersizliğini konuşmak yerine konuştuğumuz şeye bakın değerli arkadaşlar…
Yahu bu sistem en başta emeklileri sonra sırasıyla hepimizi birer yaşayan ölü haline getirir…
İş hayatının da çalışıp didinmenin de ekonomik birikim yapmanın da anlamı artık kalmadı!
AKP iktidarına sesleniyoruz:
Orta Vadeli Planınız, ne pahasına olursa olsun büyüyeceğiz hırsınız” vatandaşın sonu olacak
Siz kendinize, kaynak yaratacaksınız diye halkı ölüme mahkûm edip sadece kendi ekonominizi büyütüyorsunuz.
Sözde, ekonomik tabloyu pembeleştirip, insanların hayatını karartıyorsunuz.
İşçinin, emekçinin tüm güvencelerini tek tek ortadan kaldırdınız.
Sıra kıdem tazminatına geldi.
Getirmeye çalıştıkları zorunlu tasarruf sistemiyle, kıdem tazminatını yok etmeyi hedefliyorlar.
Sağlık güvencesini özelleştirmeyi, halkı tamamlayıcı sağlık sigortalarına mahkûm etmeyi, kıdem tazminatını da yok edip, emeklilik sistemini tamamıyla ortadan kaldırmayı hedefliyorlar.
Amaç ne diye soracak olanlara;
Sözde tasarruf bilincini arttırmak!
Tasarruf bilincini sadece vatandaştan bekleyen bilinçsizler, kendi şatafatlı hayatlarından, makam araçlarından, ballı ihalelerinden, lüks yaşamlarından zerre eksiltmiyorlar.
Çalışma hayatını ilgilendiren bu kadar önemli bir konuda, işçi kesimine, sendikalara hiç danışmadan böyle bir adım atmak ancak AKP gibi emek düşmanı bir partiye yakışırdı.
Kıdem tazminatı, emekçinin çalıştığı süre boyunca kazandığı bir haktır.
Sizin sistem değişikliği oyunlarınıza emek gibi kutsal bir kavramı kurban ettirmeyiz.
Hak nedir bilmeyenden, emek nedir bilmeyenden, emekçinin alın teri kurumadan hakkını teslim etmeyenden hak, hukuk beklenmez.
Altından kalkamayacağı, boyunu aşan işlere kalkışan AKP iktidarı, kendi menfaatlerine göre yarattığı bu bozuk düzenin altında kalacak.
Bugünden söylüyoruz.
CHP, kıdem tazminatını kaldırmaya yönelik tüm adımların karşısında olacaktır. Hiçbir işçinin tek kuruş hakkını gasp etmenize izin vermeyeceğiz.
Değerli arkadaşlar,
2010 yılında sözde bahar olarak başlayan Arap baharı hareketleri Ortadoğu’da birçok ülkenin yönetimini değiştirmiş ve bu değişimden Mısır da payına düşeni almıştır.
Yaklaşık 30 yıllık iktidarı sona eren, Hüsnü Mübarek’in ardından iktidara ihvancı Mursi gelmiştir.
Mursi’nin partisi Özgürlük ve Adalet Partisi’ydi.
Dikkatinizi çekerim Özgürlük ve Adalet Partisi…
E tabi, adında adalet olan ihvancı partinin üyesi Mısır’da Cumhurbaşkanı olunca Sayın Erdoğan pek bi mutlu oldu.
Koştura koştura 10 bakanıyla Mursi’yi ziyaret ettiler.
Hükûmetiyle birlikte Mısır’a resmen çıkartma yaptı.
2013’te ihvancı Mursi iktidardan indirilince Sayın Erdoğan pek bi içerledi.
İktidara gelen Sisi’yi can düşmanı ilan eden Erdoğan, “katil, zalim, darbeci” dediği Sisi nedeniyle Mısır’la ilişkileri bozdu.
Büyükelçiler karşılıklı geri çekildi, diplomatik ilişkiler akamete uğratıldı.
Bu dönemde Ortadoğu’nun en kritik ülkeleriyle tüm diplomatik ilişkilerimiz bozuldu.
Mısır’da, Suriye’de, İsrail’de yıllarca büyükelçimiz yoktu.
Bunu Erdoğan istedi ve yaptı.
Bu dönemde Mısır, İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında; Doğu Akdeniz’de bulunan doğal gaz arama faaliyetleri için münhasır ekonomik bölge anlaşmaları yapıldı.
Erdoğan ve yönetimi ise; “değerli yalnızlık” dış politika vizyonuyla bu duruma boş boş bakmakla yetindi. Bugün Akdeniz’e en uzun kıyısı olan Türkiye Doğu Akdeniz doğal gazından payını alamıyor.
Seçim malzemesi yaptıkları Doğal gaz arama gemileri yıllardır hiçbir faaliyet göstermiyor. Hepsi fos çıktı.
İşte bu süreç boyunca Sisi’ye katil, zalim derken; hatta ve hatta “Sisi’ ye mi oy vereceksiniz Binali Yıldırım’a mı oy vereceksiniz” diyerek seçim malzemesi yapan Erdoğan, 3 -5 oy devşirmek için 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nu Sisi’ye benzetmişti.
Bugün ne oldu?
Sisi’yi uçağın kapısında karşılıyor, uçağın kapısından uğurluyor.
Arkasından bir, su dökmediği kaldı.
Bakın aynısını Esad’a da yapacak, aynısını Netanyahu’yla da yapacak.
Dış politika tutarsız bir tavrı kaldıramayacak kadar hassasiyet içerir.
Erdoğan’ın dış politikadaki tutarsızlığı ve her söyleminden bir süre sonra çark etmesi; bütün dünyada Türkiye’yi güvenilmez bir ülke haline getiriyor.
Ve Erdoğan’ın her bir adımı; adeta tutarsızlığın kitabını yazarken ülke imajımızı da yerle bir ediyor…
Değerli basın mensupları,
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta ve hafta sonu partimizin Tüzük Kurultayı’nı büyük bir coşkuyla gerçekleştirdik.
Bugün, değişimin aşamalarından biri olan tüzük değişikliğini yapmanın ve parti programımız hazırlanmasında da önemli bir yol almış olmanın memnuniyeti içindeyiz.
Partimizin ilk kurultayı Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği gibi 4 Eylül 1919’da gerçekleşen Sivas kongresidir.
Sivas Kongresi’nde alınan kararlarla tam bağımsızlık ve milli egemenlik ilkeleri kabul edilmiş ve her türlü işgale karşı mücadele edileceği vurgulanmıştır.
Alınan bu kararlarla Sivas Kongresi milli mücadelenin temelini oluşturduğu gibi o kararlar bugün de CHP’nin kırmızı çizgileridir.
Sivas alelade seçilmiş bir şehir elbette ki değildi…
105 yıl önce Sivas Kongresi’ndeki milli mücadele ruhuyla; parti programı kurultayımızın temelini oluşturacak 2 günlük verimli bir çalışma yaptık.
Bundan 10 ay önce “değişim” diyerek yola çıktık.
“CHP değişirse Türkiye değişir” dedik ve değişim sürecini 5 Kasım Kurultayında başlattık.
Katılımcı, şeffaf ve adil bir yönetim anlayışıyla,
Gençlere güvenerek,
Kadın devrimini başlatarak,
Her zaman aklı ve bilimi önceleyerek yaptığımız ölçme ve değerlendirmelerle girdiğimiz yerel seçimlerde CHP’yi Türkiye’nin 1. Partisi yaptık.
Atılan adımlar, inançla çıktığımız bu yol, bizleri hükümet programı yazacağımız, yönetim politikalarını da aynı titizlikle belirleyeceğimiz ve liyakatli kadrolarla uygulayacağımız günlere götürecektir.
İnanıyoruz ki; partimizde başlattığımız değişim rüzgârı bütün Türkiye’yi saracak.
Dün tamamladığımız “2. Yüzyıl Değişim Kurultayımızla; Cumhuriyet Halk Partisi’nin birlik ve beraberlik içerisinde olduğunu herkes gördü.
Bakın 1173 hazirunun olduğu kurultayda, en tartışmalı madde bile, sadece 36 red oyuyla geçti.
Kurultayımızda en geniş mutabakat ile kabul edilen demokratik, katılımcı ve eşitlikçi tüzüğümüzle,
Oy birliği ile kabul edilen,
Ve iktidara geldiğimizde uygulayacağımız parti programımıza esas olacak kurultay sonuç bildirgemizde eşit, özgür, adil ve kalkınan bir Türkiye’yi hep birlikte kuracağız.
Partimize ve ülkemize hayırlı olsun!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.