Ege Çevre Platformu(EGEÇEP) Koronavirüs nedeniyle can derdinde olduğumuz şu günlerde bile doğaya yönelik saldırıların yoğun şekilde sürdürdüğünü belirtti, o kararları tek tek açıkladı. Açıklamada; “Gün geçmiyor ki, doğaya, tarihe, yaşam alanlarına yeni bir saldırı olmasın. Korona virüs salgını nedeniyle can derdinde olduğumuz şu günlerde de saldırılar hız kesmeden sürdürülüyor. Bu virüsün doğada yarattığımız ekolojik yıkımların etkisiyle yaşanmış olduğu bilinmekte iken, yaşanan zor günlerde ısrarla doğaya yönelik saldırıların artırılması hangi aklın ürünüdür anlamak mümkün olmamaktadır” ifadelerine yer verildi.
EGEÇEP Yürütme Kurulu adına eş sözcüleri Berna Babaoğlu Ulutaş ve Ali Osman Karababa imzasıyla yayınlanan açıklama şöyle:
Gün geçmiyor ki, doğaya, tarihe, yaşam alanlarına yeni bir saldırı olmasın. Korona virüs salgını nedeniyle can derdinde olduğumuz şu günlerde de saldırılar hız kesmeden sürdürülüyor. Bu virüsün doğada yarattığımız ekolojik yıkımların etkisiyle yaşanmış olduğu bilinmekte iken, yaşanan zor günlerde ısrarla doğaya yönelik saldırıların artırılması hangi aklın ürünüdür anlamak mümkün olmamaktadır.
Kıyı yağmacılığının önünü açan kararname: Yeni bir yönetmelikle, askeri bölgeler, su ve orman havzalarından sonra şimdi de koruma altındaki doğal alanlar imara açıldı. Çevre Şehircilik Bakanlığı tarafından alınan bu karar, 16 Mart 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. “Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile uygulamaya geçirilen yönetmeliğin 6’ncı maddesiyle doğal koruma alanları ticari faaliyetlere açıldı. Bu maddeyle doğal alanların yağmalanmasının ve talan edilmesinin önünde hiç bir engel kalmadı. Bu kararın, corona virüsü nedeniyle halkın tedirgin olduğu, yasalaşma faaliyetlerini takip edemediği, itirazlarını yükseltemediği, gelecek korkusu yaşadığı günlerde alınması, buraların kimlere peşkeş çekileceği sorusunu akla getiriyor.
Maden ihaleleri: En büyük ekolojik kırımları yaratan sorunlardan birisi, maden işletmeleridir. Kalkınma bahanesiyle, “madenlerimiz işletilmesin mi” dar görüşüyle yapılan bu ihalelerde halk yok, belirli gelir düzeyinde olanlar var. Yurdumuzun ortak zenginliği madenlerin, sadece kamu yararına göre, devlet eliyle, zorunlu ihtiyaçlar kadar ve ekolojik denge gözetilerek işletilmesi gerekirken, ülkemizin dört bir yanında 305 adet maden sahası da ihaleye çıkarılarak, doğa talanına yenileri ekleniyor. 17.01.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan “305 maden sahasının ihalesi” ilanının iptali davasını, 17/03/2020 günü Danıştay’da açtık. Enerji Bakanlığına karşı açılan davanın davacıları Karadeniz’den Yeşil Artvin Derneği, Marmara’dan Çan Çevre Koruma Derneği ve Kazdağları Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği , Ege’den EGEÇEP , Akdeniz’den DAÇE ve Adana Tabip Odası ile Erzin Üretici Birikleri ve Ziraat Mühendisleri Odasıdır. Bu doğa talanı acilen durdurulmalıdır. Kaybedilen doğa, bir daha geri gelemez ve intikamını bir şekilde bizlerden alır. İklim krizini, su ve gıda krizini tetikleyen vahşi madencilik faaliyetlerine yol açacak kararlardan bir an önce vazgeçilmelidir.
Yenilenebilir enerjinin teşvik edilmesi bahanesiyle mülkiyet haklarının kısıtlanması: 26 Mart 2020 günlü 31080 (mükerrer) sayılı Resmi Gazetede bir torba yasa yayınlandı: BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN. Bu kanun kapsamında, 26. Maddeye dikkat çekmek istiyoruz. Bu madde, yenilenebilir enerji alanı olarak kapsama alınacak olan hazine ve özel mülkiyet arazilerinin kamulaştırılabileceğini söylüyor: Kanunda, “Özel mülkiyete konu taşınmazların yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak belirlenmesi hâlinde, söz konusu alanlar üzerinde 2942 sayılı Kanunun 27 nci maddesi uyarınca acele kamulaştırma yapılabilir” deniliyor. Yangından mal kaçırırcasına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, yenilenebilir enerji kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması, bu alanların ve bağlantı kapasitelerinin yatırımcılara tahsisiyle yatırımların hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla kamu ve Hazine taşınmazları ile özel mülkiyete konu taşınmazlarda ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yer seçimi yapmak suretiyle yenilenebilir enerji kaynak alanları oluşturmak üzere tek yetkili yapılmak isteniyor.
Kanal İstanbul projesi kapsamında iki tarihi köprünün yerinin değiştirilmesi ihalesi gerçekleştirildi. Bu ihale, hem halka hem tarihimize kültürümüze saldırıdan başka bir şey değildir. Yurttaşların şu sıralar corona virüs salgını yüzünden, yarınını bile düşünebilecek durumda olmadığı bilinirken, demokrasinin olmazsa olmazı katılımcılık, kararlara katılım, bilgi edinme hakları hiçe sayılarak bir ihale gerçekleştiriliyor. Kültürel ve tarihsel varlıklarımız taşınarak değil bulundukları yerlerde korunmaya alınmalıdır. Kültürel ve tarihsel varlıklarımızın bulundukları alanlar yapılaşmaya endüstrileşmeye açılmamalıdır. Odabaşı ve Dursunbey köprüleri yerinde korunmalı bu ihale derhal iptal edilmelidir.
COVİD-19 salgınının sebeplerinin iklim krizi, doğanın geri dönüşsüz talanı, endüstriyel kirlilik, çarpık kentleşme olduğuna dair biliminsanları uyarılarda bulunarak bu şekilde yaşama devam edemeyeceğimiz uyarılarında bulunuyorken;
Ekolojik kırım yaratan maden, enerji, endüstriyel kirlilik, temiz su ve gıdaya dair politikaların acilen değiştirilmesi gereklidir. Anayasada güvence altına alınmış haklarımızdan olan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının gerekleri yerine getirilmelidir.
EGEÇEP olarak, tüm bu doğa, tarih ve kültür talanına seyirci kalmayacağımızı, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkımızı korumak için yasal ve meşru yollarla mücadele edeceğimizi ilgililere ve kamuoyuna duyuruyoruz. 27/03/2020