ABD’nin Uluslararası istihbarat örgütü CIA tarafından hazırlanan rapor, geçen yıllarda açıklandı.
Raporda; 10 yıl içinde özellikle Ortadoğu’da Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede su tedarikine ilişkin sorunlar nedeniyle ciddi anlaşmazlıklar hatta savaşlar yaşanacağı vurgulandı.
Daha CIA’nin bu raporunun üzerinden 2 yıl bile geçmeden Koronavirüs salgını patladı.
Salgınına karşı alınan kişisel tedbirler İzmir’de su tüketimini arttırdı. Mart ayında tüketilen su miktarı geçen yılın aynı dönemine oranla 1 milyon metreküp artarak 19 milyon 300 bin metreküpe yaklaştı.
İZSU yetkilileri yaz aylarında sorun yaşanmaması için su tasarrufu çağrısında bulundu.
Durum su açısından kritik. Uzmanlar salgınla baş etmenin en etkili yolunun sık sık elleri sabunla en az 20 saniye yıkamak olduğunu ısrarla söylüyor.
Yani önümüzdeki süreçte hele de sıcakların da etkisiyle su kullanımının katlanarak artacağı kesin.
***
Durum böyleyken İzmir’in ana su kaynağına önemli bir tehdit olan Efem Çukuru’ndaki maden ocağı 9 yıldır mahkeme kararlarına rağmen verilen izinlerle faaliyetine devam ediyor.
Söz konusu işletme İzmir’in içme suyunun yaklaşık yüzde 40’ını karşılayan Tahtalı Barajı Koruma alanı Havzası sınırında. Yaklaşık 300 bin kişinin içme suyunu karşılamak için planlanan Çamlı Barajı’na su sağlayacak dereler de mutlak koruma alanı içinde bulunuyor.
Maden işletmesinin ağır metal kirliliğine neden olacağı, bunun sonucunda da bölgenin yer altı ve yerüstü su kaynaklarını kirleteceği, yörenin bitki ve orman örtüsüne zarar vereceği, ekolojik ve toplumsal yıkama yol açacağına dair çok sayıda bilimsel çalışma var.
***
Söz konusu madene 2012 yılında verilen kapasite artırma izni ile; birlikte faaliyet süreci 12 yıldan 17 yıla, yüzeyde kapladığı alan 4.74 hektardan 12.32 hektara, yüzeyde kapladığı depolama alanı da 7.67 hektardan 16.18 hektara çıkarıldı.
Bu kapasite artırımına Çevre Mühendisleri Odası, İzmir Tabip Odası, EGEÇEP, Avukat Arif Ali Cangı ve yörede yaşayan Ahmet Karaçam tarafından dava açıldı.
Mahkemenin ders gibi kararının gerekçesinde şu görüşlere yer verildi:
“Keşif sırasında toprak ve sudan alınan örneklerde bulunan sülfür ve ağır metal konsantrasyonlarından; arsenik, kadminyum, bakır, kurşun, mangan, nikel, selenyum, kükürt, çinko elementlerinin dünya standartlarının üstünde olduğu görüldü. Ayrıca, bu elementler arasından arsenik, kadminyum, bakır ve çinkoya ait değerlerin ÇED raporları içeriğinde belirtilmiş seviyelerin üzerinde olduğu tespit edildi. Bu durumun yeraltı suyu kalitesini bazı minareller ve metaller açısından olumsuz olarak etkileyecek olması görülmektedir. Sülfür ve ağır metal konsantrasyonlarından bazı elementlere ait değerler de yüksektir.”
Bu mahkeme kararı ile Efem Çukuru’nda ağır metal kirliliğinin başladığı görüldü.
Ama yargı kararına rağmen işletmeye yeni bir ÇED izni verilerek faaliyetlerine devam etmesi sağlandı.
***
Bu kadar da değil.
Ege Çevre Platformu 22 Mart Dünya Su Günü nedeniyle yayınladığı açıklamada çarpıcı mesajlar verdi.
İzmir’in en önemli su havzalarından Çamlı Havzası’na yapılması planlanan ve 250.000 kişiye su sağlaması düşünülen Çamlı Barajı yapımından Efemçukuru Altın Madeni nedeniyle vaz geçildiğinin hatırlatıldığı açıklamada;
“İzmir halkının temiz suyu, Kanada Kökenli altın madeni şirketinin çıkarları uğruna feda edilirken İzmir’in gereksindiği su, 130 kilometre ötedeki Gördes Barajı’ndan getirilmeye çalışılmaktadır. Bu barajın bir türlü su tutamaması bir yana, suyun farklı havzalara taşınması da ayrı bir ekolojik yanlıştır. Yıllardır soruyoruz, bir kez daha soracağız; Madencilik mi? Suyun korunması mı? Su sanayide mi yoksa kentlerde tarlalarda mı ucuz olmalı?” denildi.
Açıklamada; “Su havzalarında, madencilik için mutlak koruma alanı, 300 metreden 100 metreye düşürüldü. İçme ve kullanma suyu havzalarından 1000 metre uzaklıkta madencilik yapılmasının önü açıldı” ifadelerine de yer verildi.
***
Koronavirüs bir kez daha gösterdi ki, bu dünyada suyla kıyaslanacak başka hiçbir değer yok.
Baraj yerine, su yerine yıllarca madeni savunanlar, Koronavirüse karşı artık ellerini altınla yıkar.