Böyle yazıların “canhıraş bir şekilde” liberal ekonomiyi savunanlara elbette bir ders niteliği taşıyacağına inanıyorum.
Liberal düşüncenin temel söylemlerinden biri olan “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” bu düşüncenin önemli temsilcisi Adam Smith tarafından ortaya atıldı. Bu söylem kendi iç işleyişine bırakıldığı ve bu işleyişe dışarıdan herhangi bir müdahale olmadığı takdirde, piyasanın toplum açısından en olumlu sonuçları doğuracağı inancına dayanıyor.
Bırakınız yapsınlar, devletin piyasaya hiçbir şekilde müdahale etmemesini ifade ediyor. Böylesi bir devlette, devlet sadece iç ve dış güvenliği sağlayan, piyasaya ise hiçbir şekilde müdahale etmeyen bir kurum konumunda.
Bırakınız geçsinler ise, ülkeler arasında yapılacak ticaretten her ülkenin karlı çıkacağını savunuyor. Bu anlayışa göre dış ticarette sınırlamalar koymak, yüksek gümrük duvarlarıyla dış ticareti zorlaştırmak, bir ülke açısından olumsuz sonuçlar doğuracak. Dolayısıyla dış ticaret teşvik edilmeli ve dış ticaretin önündeki engeller kaldırılmalı.
Peki öyle mi?
Hayır öyle değil. Öyle olmadığını 2008 ekonomik krizi, göçmen sorunu ve koronavirüs salgını üzerinden değerlendirelim.
Bundan 12 sene önce dünya ABD’deki konut kredileriyle ilgili mortgage kaynaklı finans sektöründe başlayan bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştı. Krizde İspanya, İngiltere gibi ülkeler kamucu bir yaklaşımı benimsemiş, İspanya bankaları devletleştirerek krizden sıyırmanın yolunu aramıştı. Dünya genelinde ülkeler toplam 6 trilyon doları aşkın kurtarma paketleri açıklamış ve bu paraları kamu kaynaklarından harcamışlardı.
Suriye’deki iç savaş, Meksika’dan ABD’ye geçmek isteyenler son zamanların en büyük göçmen krizlerine neden oldu. Göçmenlere karşı ABD, sınırlarına yüzlerce kilometre uzunluğunda duvar ördü, Avrupa Birliği ülkeleri Suriyeli göçmenlere karşı sınırlarını kapattı.
Şimdi de korona yüzünden bütün ülkeler bunu yapıyorlar, sınırlarını kapatıp, yurtdışı çıkışları da yasaklıyorlar.
Kamucu yaklaşım…
Korona salgınına kamucu-özel sağlık yaklaşımları açısından bakalım. İlk vakanın görüldüğü 1,5 milyarlık Çin salgını tamamen kontrol altına aldı. Kamucu sağlık anlayışı, izolasyon ve disiplinle bu işi bitirdiler.
Almanya’da disiplin ile başta Robert Koch Enstitüsü olmak üzere sağlıkla ilgili kurumların ve bilim yuvalarının salgının az ölümle atlatılmasına yardımcı olduğu görülüyor.
İtalya ve İspanya başlangıçta umursamadılar, umursamaya başladıklarında da sağlık sistemini özelleştirmenin ne kadar büyük bir hata olduğunu anladılar. Hatalarının bedelini yüksek enfeksiyon ve ölüm oranlarıyla ödüyorlar. İspanya yanlıştan döndü ve tüm özel hastaneleri kamulaştırdı.
İngiltere başlangıçta bırakalım enfekte olsunlar bırakalım bağışıklık kazansınlar dedi. Sonra baktı ki olmuyor, önlemler almaya başladı. İngiltere Maliye Bakanı iş yerlerine gidemeyen çalışanların maaşının yüzde 80’inin ayda 2 bin 500 sterline kadar kamucu bir yaklaşımla devlet tarafından karşılanacağını duyurdu.
ABD’de de başlangıçta salgınla dalga geçen ve Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi uyarılarını dikkate almayan Trump pabucun pahalı olduğunu anladı ve önlemler almaya başladı. ABD yönetimi 2 trilyon dolarlık koronavirüsle mücadele kapsamında hem kurtarma paketleri hazırlıyor hem de her bir vatandaşına 1000 dolarlık çek yollamaya hazırlanıyor. ABD’de sağlık sistemi özel ve tedavi ücretleri de çok yüksek.
Sonuç olarak; kapitalist ülkelerin zorda kaldıklarında nasıl kamucu olduklarını bu örneklerden anlıyoruz. Demek ki liberalizmin “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” tezi doğru değilmiş.
O zaman nokta…