Uluslararası Sütçülük Federasyonu’nun (IDF) 1956 yılında sütün önemine dikkat çekmek amacıyla aldığı kararla, 21 Mayıs “Dünya Süt Günü” olarak kutlanmaya başlandı. Türkiye’de ise gün 1991 yılından bu yana kutlanıyor.
Ancak son zamanlarda 21 Mayıs tarihi ile ilgili bazı itirazlar yükseliyordu. Bazı kurum ve kuruluşlar 21 Mayıs’ta kutlarlarken, bazıları 1 Haziran’da kutluyorlardı. Türkiye’de bu yıla kadarki tarih 21 Mayıs idi. Halbuki Uluslararası Sütçülük Federasyonuna bağlı ülkelerde çoktan 1 Haziran’da kutlanmaya başlandıı bile. Bu yıl Ulusal Süt Konseyi, doğru bir iradeyle kutlama tarihini 1 Haziran olarak belirledi ve bundan sonra da bu tarihte kutlanacak.
Dünya süt günü farkındalık yaratıp dünya üzerinde süt tüketimini artırmaya yönelik bir gün. Bu günde daha çok süt tüketimi konuşulurken, çiftçilerle birlikte hayvan yetiştiricilerinin sorunları bu günden ziyade 14 Mayıs’taki “dünya çiftçiler gününde” konuşuluyor.
Bakılacak olursa; süt tüketimini etkileyen en önemli husus da ürünlerin market fiyatları. Türkiye’deki gibi fiyatların yüksek olması talebi kısıtlıyor ve bu da tüketimi azaltırken arzı da sınırlıyor.
Bir de artan enflasyon karşısında gittikçe yükselen gıda fiyatlarına paralel olarak süt ürünleri de zamlanıyor. Geçenlerde peynir fiyatları yeniden zamlandı.
Bu yılı kovid-19 salgını nedeniyle farklı değerlendirmek gerekiyor. Artan süt arzına rağmen şu ana kadar çiğ sütte büyük bir sorun yaşanmaması başarı olarak görülmeli. Burada Tarım ve Orman Baknalığı-sanayici-üretici dörtgeni iyi iş çıkardılar.
Pandemide talepler değişti
Talep ile ilgili bazı yer değiştirmelere rağmen sanayici genellikle malını sattı. Sokağa çıkma yasakları ile ilk kovid-19 vakasının görüldüğü günün akşamı tüketiciler market raflarındaki süt ürünlerini adeta boşalttılar. Burada lojistik şirketleri de olağanüstü çaba gösterdiler tabii ki.
Talepteki oynamalar şöyle oldu; ürününü marketlerde satan şirketler herhangi bir sıkıntı yaşamazlarken, büfe, restoran, okul kantinleri, yemek şirketleri ve otellere ürün yapanlar bunu yaşadılar. Bu yerler yaklaşık iki aydır kapalı ve buralara ürün veren küçük ve orta ölçekli işletmelerin bir kısmı kapanırken, bir kısmı da siparişe göre çalışıyor.
Sütte maliyet arttı
Süt işletmelerinin hammaddesi olan çiğ süte dönersek. Son bir ayda süt maliyetinin yüzde yetmişini oluşturan yeme ardı ardına yapılan zamlar üreticiyi zora soktu. Bunun üzerine üretici örgütleri haklı olarak çiğ süte yeniden zam yapılmasını istiyorlar.
Aslında çiğ süt fiyatı birçok AB ülkesinden daha yüksek. Ancak Türkiye’de yüksek maliyetler öne çıkıyor. AB’de bir kilo sütle en az 1,5 kilo yem alınırken, Türkiye çiğ süt alım fiyatı bunu yakalayamıyor.
Üstüne bir de yüksek et fiyatı ineklerin yaşamlarını tehdit eder durumda. Sütten kazanamayan üretici kasabın yolunu tutabilir. Böyle olursa, gelecek aylarda çiğ süt arzında sorunlar yaşanabilir. Zaten süt miktarı Haziran’dan sonra doğal olarak azalıyor.
Maliyet unsurlarına etki eden bir diğer husus da “yerel üret-yerel tüket” mantığının dışına çıkılarak, çiğ sütün kilometrelerce öteden toplanıp işlenmesi ve toplandığı yere ürün olarak geri dönmesi. Bu durum yakıt maliyetini arttırmakla kalmayıp, küresel iklim değişikliğine de olumsuz katkılar yapıyor. Kooperatif örgütlenmesiyle yenilenebilir enerjiye geçmek ve yerelde kooperatiflerin kuracakları tesislerle ulaşım maliyetlerini azaltmak bunun çözümü olarak görünüyor.
Bu durum yapılacak olan planlı-verimli bir üretim ile de kayıplar azaltılarak maliyetler düşürülebilir. Bunun için yetiştiricilerin bilgiye veteriner-zootekni-süt teknolojisi hizmetlerine gereksinimleri bulunuyor. Söz konusu bilgilerin verilmesi ancak kooperatif çatısı altında verilebilir.
Gıda güvenliği daha önemli hale geldi
Bir de üzerinde durulması gereken husus sanayiye giden süt miktarı ile ilgili olmalı. İki yıl öncesine kadar sanayiye giden süt miktarı üretilen çiğ sütün yüzde 55 iken bu rakam yüzde 45’e düştü. Halk sağlığı açısından bu hiç de iyi bir haber değil. Daha çok açıkta satılan bu sütlerin hangi koşullarda sağıldığı, nasıl muhafaza edildiği ve evlerde yeterince kaynatılıp kaynatılmadığı belli değil. Diğer taraftan sanayiye giden süt miktarı AB’de ortalama yüzde 90’ın üzerinde.
Birleşmiş Milletler dünya nüfusunun 2050’li yıllarda yaklaşık 10 milyara ulaşacağını ve Çin gibi gelişen ekonomilerin kişi başına hayvansal protein tüketim miktarında da artış olacağını, bu durumda gelecek 20 yılda küresel süt tüketiminin yüzde 58 artacağını öngörüyor.
Geçenlerde 6 milyar dolarlık Çin pazarı ile ilgili bazı olumlu gelişmeler yaşandı. İhracat olanağı gerçekleşirse, Türkiye daha fazla süt üretmek, daha fazla inek beslemek ve daha fazla çalışmak zorunda kalacak.
Olsun varsın, “İşleyen demir ışıldar” diye ne güzel söylemişler.
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
e mail; harunrasituysal@gmail.com