TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Çeşme Projesi ile ilgili ön değerlendirme raporunu açıkladı. Mimarlar Odası’nın Alsancak’taki merkezinde açıklanan raporda; “sadece mesleki açıdan değerlendirdiğimizde bilimsel dayanaktan yoksun olarak gördüğümüz söz konusu proje, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve yürürlükteki yasal mevzuata aykırı olması nedeniyle uygulanabilir olmadığı gibi Kamu ve Doğa yararına da aykırıdır” ifadeleri kullanıldı. TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sekreteri Melih Yalçın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran’a da raporu sunacaklarını ve projeye karşı tavır almalarını isteyeceklerini ifade etti.
Sit, orman alanı, mera ve tarım arazisi
Çevre Mühendisleri Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, Orman Mühendisleri Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Şehir Plancıları Odası ve Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubelerinin meydana getirdiği çalışma grubu tarafından oluşturulan ön değerlendirme raporunda tüm kent için oluşacak ciddi zararlara dikkat çekildi.
Raporda; “Çeşme Turizm Projesi” alanında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 16.11.2015 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda ağırlıklı olarak “Orman Alanı, Tarım Arazisi, Çayır-Mera, Ağaçlandırılacak Alan” gibi yeşil kuşak alanlarının yanı sıra “Doğal Sit Alanı, 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı” gibi korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları bulunduğuna dikkat çekildi.
Yarımada’nın yaklaşık yüzde 55’ini kapsayan “Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi”ndeki ormanlık alanlar, içinde nadir ve endemik türler barındıran, kendine has yaban hayatı ve habitatlar oluşmuş uluslararası öneme haiz doğal ve bakir, korunması gereken alanlar olduğunun ifade edilidği rapordu, .u alanlarda turizm vb. amaçlı tesislerin yapılmasına izin verilmesinin bölgenin büyük çapta zarar görmesini kaçınılmaz hale getirecek olup taraf olduğumuz Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne ve Anayasa’ya aykırı bir uygulama olacağı belirtildi.
Söz konusu raporu Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy dahil tüm ilgili mercilere ulaştıracaklarını ifade eden TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sekreteri Melih Yalçın şu bilgileri verdi: “Başta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer olmak üzere Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran ile de toplantı yaparak raporu onlara da açıklayacağız ve aykırı görüşümüzü ileteceğiz. Bu projenin kamu yararı taşımadığını belirterek, bu konuda tavır almalarını talep edeceğiz. Raporu bakanlığa da ulaştıracağız. Herkes projeye bulunduğu yerden bakıyor ama teknik bilgileri zayıf. O kısmı bizden öğrenmeye çalışıyorlar biz de anlatmaya çalışıyoruz. Projenin çok sorunu var ama bu proje zaten sorunlarından öte İzmir’in geleceğini olumsuz etkileyecek ve yaşanmaz bir İzmir’e yol açabilecek proje olduğu için karşı çıkıyoruz. Bu kısmını anlatmak biraz zaman alacak ama kararlıyız.”
Raporda şu görüşlere de yer verildi:
Alaçatı Önemli Doğa Alanı sınırları içinde kalan bu alan, hassaslık ve benzersizlik kriterleri ile uluslararası öneme sahiptir. Ayrıca söz konusu alan içinde “Alaçatı Kıyı Ekosistemi Sulak Alan sınırı da vardır.
Tescil edilen tarihi, arkeolojik ve doğal sitlerin, bütüncül koruma anlayışına aykırı olarak turizm amacına yönelik yapılaşmaya açılması, başta yarımada olmak üzere İzmir’in geleceğini ilgilendiren son derece tehlikeli bir müdahale olup geri dönülmez sonuçları olabilecek hatalı bir karardır.
Parsel bazında tahsis yöntemiyle ihale edileceği belirtilen alanların özel mülkiyetin kullanımına verilmesi ve kamu kullanımından alınması başta Anayasa olmak üzere ilgili tüm mevzuata aykırıdır.
Yarımada için temel hedef olarak, alternatif turizm biçimlerinin, dengeli ve potansiyelleri en verimli şekilde kullanacak ve koruyacak bir kalkınma modeli ele alınması gerekmektedir. Yarımada bölgesi coğrafi konumu, tarihi, kültürel ve doğal kaynakları ile İzmir’in en fazla turizm potansiyeline sahip bölgesidir. Bölgenin yaşam rezervi olarak değer taşıması nedeniyle de doğa ile uyumlu turizm türleri önem taşımaktadır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından 2013 yılında hazırlanan “İzmir İlinde Doğa Turizmi Master Planı”nda Yarımadanın doğayla uyumlu turizm türleri belirlenmiştir (Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2013). Benzer şekilde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından belirlenen “İzmir Ekoturizm Güzergahları”nın birçoğu yine Yarımada içerisinde konumlanmaktadır (Timur vd., 2009). Bu bilgiler ışığında en etkili turizm stratejisi Yarımada’nın bütüncül okunmasını sağlayacak ve daha büyük ağlarla ilişkilendirecek alternatifler sunarak hem ulusal hem uluslararası turizm ağlarındaki konumunu sağlamlaştırmak olmalıdır. Bu kapsamda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “Yerelde Kalkınma” yaklaşımı ile “Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi”ne dayalı olarak attığı çok önemli adımlar bulunmaktadır (Velibeyoğlu vd., 2016). Sakin Şehir Ağı, Eurovelo Bisiklet Ağı gibi uluslararası ağlarla kurulan etkileşimlerin yanı sıra alanın tarımsal, tarihi ve kültürel değerleri ile bütünleşen rotaların hayata geçirilme süreçleri Yarımada’nın turizm alanında markalaşması yönünde atılan son derece olumlu adımlardır. Bu faaliyetler ile hafta sonu turizmi, gastronomi turizmi, tarih turizmi, bisiklet turizmi, kültür turizmi, kırsal turizm, ekolojik köy ve yerleşimler, tematik park/kamp alanları, sanat ve tasarım faaliyetleri ile turizmin çeşitlenmesi ve Yarımada bütününe yayılması hedeflenmektedir. Nitelikli ve farklılaşan turistik faaliyetler ile nitelikli turistleri çekmeye yönelik olan ve turizmde “butikleşme” olarak da tanımlanabilecek bu süreç, alana kitle turizmini çekebilecek kararlar ile zarara uğratılmamalıdır. Dolayısıyla Yarımada’nın turizm gelişimi için basında mega projeler olarak belirtilen ilave aktivitelere gereksinim duyulmamaktadır. Sörf, dalış gibi su sporları, gastronomi, bağ ve zeytin gibi Yarımada’nın turizmde markalaşmasını sağlayabilecek değerlerin zarar görmesi engellenmelidir.
Kamu kullanımına açık ve devlete ait olan kıyıların ve hatta tapuda kaydı olmayan deniz alanlarının turizm amaçlı bölge ilan edilmesi ve özel kullanıma tahsis edilmesi başta Anayasa olmak üzere mevzuata aykırı olduğu gibi, bu kamusal alanların İzmir halkı tarafından kullanılamaması sonucunu da doğuracaktır. Proje ile ilgili bilgilendirmelerde Kıyı alanlarının halkın kullanımına açık olacağı ifade edilmiş olsa da; Projenin içeriği ve hitap edeceği ‘üst düzey gelir grubuna’ yönelik bilgilendirmeler değerlendirildiğinde; İzmir Halkının buradan yararlanamayacağı açıktır.
izmir Metropolünün günübirlik rekreasyon ihtiyacının çok büyük bir bölümünün Yarımada tarafından karşılandığı unutulmamalı ve bu toplumsal faydanın sürekliliği sağlanmalıdır. Yarımada, İzmirlinin yaşam kültürü açısından son derece önemli bir yere sahip olup kaçış ve yenilenme noktası olarak görülmektedir. Her ne kadar bazı yatırım çevreleri tarafından bu rekreasyon işlevi küçümsenme eğiliminde olsa da, kent yaşantısı açısından son derece önemli bir yere sahiptir. Yapılacak yeni mega yatırımlar ile kentlinin bu alanı kullanılabilmesi engellenmemelidir.
Turizmle birlikte tarımsal geleneklerin Yarımada’nın geleceği açısından büyük önem taşıdığı unutulmamalıdır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, tarım ve sürdürülebilir turizm aktivitelerinin Yarımada’nın geleceği açısından büyük önem taşıdığı görülmektedir. Günümüzde bakıldığında yerel paydaşların beklentisi, bu iki sektörün, Yarımada’nın doğal ve kültürel yapısını bozmayacak şekilde birlikte değerlendirilmesidir. Öngörülen projenin hayata geçirilmesi durumunda Yarımada yaşam kültürü bu durumdan olumsuz yönde etkilenebilecek, toplumsal ayrışmalar yaşanmasına neden olabilecektir.
Yarımadanın önemli bir bölümünü yapılaşmaya açacak böyle bir proje, İzmir’i kısa sürede çok büyük bir nüfus yoğunluğu ile karşı karşıya bırakacağı gibi Yarımada tamamen yapılaşma baskısı altında kalacak, yaşanan olağanüstü nüfus artışı kent kimliği ve kent kültürünü yok edecektir.
Yarımada Bölgesi’nde turizme yönelik alınacak her türlü kararda taşıma kapasitelerinin belirlenmesi gerekmektedir: Sadece önerilen proje değil, kullanıma yönelik tüm kararlarda Yarımada’nın doğal yapısı ve sosyal ve kültürel özelliklerinin taşıma kapasiteleri hesaplanmalı ve olası etkilenmeler değerlendirilmelidir. Bu noktada Yarımada için önemli su gibi kısıtların yanında kendine özgü yaşam ve üretim biçimleri de değerlendirmeye dahil edilmelidir. Özellikle önerilen proje ile ilgili basına yansıyan faaliyetler Yarımada’nın özgün karakteri ile bağdaşabilecek unsurlar değillerdir. Bu biçimde yapılacak müdahaleler ile hedeflenen turizm patlaması ya da beklenen kamusal fayda sürdürülebilir olamayacaktır. Bu durumun en net örneği Alaçatı’da görülmektedir. Geçici olarak sağlanan rant, mekânsal taşıma kapasiteleri dikkate alınmadan yaşanan nüfus artışı nedeniyle kaçılan bir yer haline gelmeye başlamıştır.
Bakanlık sunumunda; proje kapsamında 100.000 kişilik bir istihdam öngörüsü ile söz konusu alanda hastaneler, tema parkları vb. yapılacağı belirtilmektedir. Yeni bir şehir yaratılması anlamına gelen bu durum, bölgenin kendi itfaiyesi, kendi polis karakolu, kendi ibadethanesi, lojmanları ve 12 ay kalacak personeli için yapılacak okullarıyla en az 4 milyon metrekarelik inşaat alanı oluşturacak ve doğanın koruma/kullanma dengesinde geri dönüşü olmayan kayıplara neden olacaktır.
Kendine özgün bir kimlik taşıyan Yarımada, İzmir Kent Merkezi’nin etkilenme bölgesinde olmasına rağmen, doğal ve kültürel değerlerini günümüze kadar büyük oranda korumuştur. Bu alan sadece İzmir için değil, bölge ve hatta ülkemiz için önemli bir yaşamsal rezerv alanı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Kaldı ki, bölgede ve İzmir’in başka bölgelerinde belirlenmiş ve turizm kullanımı öngörülmüş, uygulaması tamamlanmamış alanlar dururken bu büyüklükte yeni bir turizm alanı belirlemek için hiçbir bilimsel gerekçe bulunmamaktadır.
Doğal alanlarda koruma statülerinin değiştirilmesi ya da kaldırılması, toplantılarda açıkça ifade edildiği üzere kişilerin inisiyatifinde yürüyemez. Farklı kurum ve kuruluşların destek ve ortaklaşması ile İzmir ve bölgesinin gelecek öngörüsü için hazırlanmış 1/100.000 ve 1/25.000 ölçekli planların yaklaşımı korunmalıdır. 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, içerdiği tarım alanı, ormanlık alan, hassas koruma alanları, nitelikli koruma alanları, bölge içerisinde yer alan endemik tür bitkiler göz önüne alınarak değerlendirilmiştir. Söz konusu kararda belirtilen alanın planlama, su, tarım alanı, ormanlık alan ve korunması gereken hassas korunma alanları açısından tehlikeli ve geri dönülmez zarar verme, yok etme süreçlerini başlatma tehlikesi nedeniyle bilime ve tekniğe aykırı bir öneridir ve kamu yararı bulunmamaktadır.
Proje, İzmir ve bölgesinin gelecek öngörüsü için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanmış İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisince onanmış 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni/Nazım İmar Planlarındaki plan kararlarına ve bütünlüğüne aykırı niteliktedir. Kaldı ki, mevcut 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının genel kapsamda sorunlu kararları; TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubemizce dava konusu edilmiş olup, hukuki süreç devam etmektedir. Anılan planda dahi bölge için tarım alanları, orman alanları, mera alanları, ağaçlandırılacak alanlar, içme ve kullanma suyu koruma alanlarına yönelik kararlar getirilmiştir. Bu proje ile, korunması öngörülen nitelikli doğal koruma alanları ve bölge içerisinde yer alan endemik tür bitkilerin bulunduğu alanları yok edecek uygulamalar öngörülmektedir.
Çeşme-Karaburun Yarımadası’nda yer alan yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının potansiyeli Yarımada’nın mevcut kullanımına yönelik içme, kullanma ve tarımsal su ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Bölgenin mevcut su ihtiyacı Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı ve Ildır Kaynakları’ndan karşılanmaya çalışılmakta ve bölgede su kısıtı bulunmaktadır. İzmir Büyükşehir Belediyesi açıklamalarına göre, yaşadığımız pandemi sürecinde kentin su tüketiminde yaklaşık %5’lik bir artış gözlenmekte olup (İZSU, 2020a; İZSU, 2020b) bu eğilimin kalıcı olması durumunda, kentin planlanan su kaynakları üzerinde ilave bir baskı oluşacaktır.
Bölgenin en önemli su kaynağı olan yerüstü içme suyu depolaması Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı’nda yıllar içinde gelen su miktarı ile Çeşme Yarımadası’nın içmekullanma suyu ihtiyacını karşılamak mümkün değildir. 2014 yılında barajda su seviyesinin yetersiz olması nedeni ile, yeraltı sularının tuzlanması göz önüne alınarak yeraltından aşırı çekimle palyatif bir çözüm bulunabilmiştir. Bölgede geçen yıl yaşanan kuraklık nedeniyle barajdaki su miktarının bu yıl yetersiz kalacağı, kuraklığın devam etmesi halinde ise, Ildır Kaynakları’nın da aşırı tuzluluğu dikkate alındığında Çeşme ve Yarımada susuzluk tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Bölgede 2008 ve 2014 yıllarında yaşanan hafif kuraklık koşullarında bile içme suyu kaynaklarının sürdürülebilirliği mümkün görülmemektedir.
Söz konusu etkiler planlanan oteller, golf sahaları, spor tesisleri vb tesislerin doğrudan tüketimi ile sınırlı kalmayacak, ifade edilen en az 100.000 istihdamın karşılığı olarak bu rakamın ve Yarımada mevcut nüfusunun en az birkaç katı nüfus için barınma, ulaşım, enerji, su ve atıksu vb altyapı ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Bu kapsamda ortaya çıkacak ilave su ihtiyacının mevcut duruma yetmeyen su kaynaklarıyla karşılanması mümkün değildir.
Turizm dışında bir kalkınma stratejisi sunamayan, tarımsal destekleri her geçen yıl azaltan, tarımı ve sanayiyi dışarıya bağımlı kılan yaklaşımların İzmir halkının geleceğini tehlikeye atacağı tartışmasız bir gerçektir.
Devletin Kurumlarının ve Kuruluşlarının görüşü alınmadan yaklaşık 160.000 dekarlık çok büyük bir alanı Turizm Bölgesi ilan etmek sürdürülebilirlikten uzaktır. Bölgedeki tarımsal alanları, doğal sit alanlarını, endemik türler bulunduran ormanlık alanları, vatandaşların özgürce erişebileceği ve kanunlarla kamu kullanımına ayrılmış olan koy ve plajları, turizm tesislerine ve işletmelerine göre planlamak geleceğimize vurulacak en büyük darbedir.
Turizm Gelişim Bölgesi ilan edilen alan; ekolojik ve doğal yapısı itibari ile korunması gereken özel bir alan statüsündedir. Bölgedeki yapılaşma baskısı ve bu sürecin getirdiği çevresel yükler halihazırda bölgenin ekolojik yapısı için olumsuzluklar içermektedir.
Sonuç olarak; sadece mesleki açıdan değerlendirdiğimizde bilimsel dayanaktan yoksun olarak gördüğümüz söz konusu proje, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve yürürlükteki yasal mevzuata aykırı olması nedeniyle uygulanabilir olmadığı gibi Kamu ve Doğa yararına da aykırıdır. TMMOB’ye bağlı meslek odaları olarak bilgi birikimimizi kentimizin kalıcı çıkarları için kullanmak, sermayenin saldırılarına karşı kentimizi ve doğamızı korumak toplumsal sorumluluğumuzdur. Sürece ilişkin yaşanacak gelişmelere bağlı olarak kamuoyuna gerekli bilgilendirmeler yapılacak olup başta üyelerimiz olmak üzere, tüm İzmir halkını ve ilgili bütün kurumları bu sorumluluğa ortak olmaya davet ediyoruz.