Yaklaşık 25 yıl önce dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel İzmir’de demokratik kitle kuruluşları temsilcileriyle bir toplantıda buluşmuştu.
O toplantıda bir avukat söz olarak tarihe geçecek şu konuşmayı yaptı:
“Size ben, ne sorayım? Şu elinizin altındaki muazzam Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nu hiç harekete geçirmeme cimriliğinizi bırakabilip bırakamayacağınızı sorsam? Vazgeçtim, sormuyorum.
Rio Konferansı’ndan dönüşte havaalanında Muğla’daki santrallerin çevreye zarar verişi ile ilgili söylediklerinizi hatırlatayım mı? Vazgeçtim, hatırlatmıyorum.
Size Isparta-Burdur arasında havaalanı yapımı nedeni ile dikkuyruk kuşlarının uçaklara teması, yer seçimi yanlışlığı gibi nedenlerle mahkemenin engelleme kararına karış neler sarf ettiğinizi hatırlatayım mı? Yok vazgeçtim.
Bu memleketi 40 yıldır siz idare ediyorsunuz. Devletle beraber, devlet gibi, devlet olarak…Sizin bu yönetmek ile ilgili kitapçılarda kitabınız satılmadığı için, olmadığı için okuyamıyorum. Hangisi sizin kendi öz fikriniz, hangisi değil? Bu nedenlerle siz geceleri Kâbus görür müsünüz Sayın Demirel?
O gün devletin en üs düzey yöneticisine bu soruları soran İzmirli Avukat Senih Özay’dı.
***
Sonraki 25 yıl boyunca İzmir’de ve hatta Türkiye’de ismi giderek daha da fazla duyuldu.
Kamu adına, kamuya karşı yürüttüğü mücadele ve davalarla dikkat çekti. Ranta ve özellikle de çevreyi yok eden girişimlere karşı mücadele edenlerin en ön saflarında yer aldı.
Bergama Altın Madeni’nde arkadaşları ile birlikte köylüleri bilinçlendirerek dünya çapında bir “sivil itaatsizlik” hareketi başlattı.
Türkiye ilk kez köylülerin bu kadar kararlı, organize, uzun ve planlı şekilde bir çevre mücadelesine tanık oldu.
Sadece köylüler değil tüm kamuoyu ilk kez altın başta olmak üzere bu madenlerde siyanür kullanıldığını, siyanürün bir çeşit zehir olduğunu ve başta yer altı suları olmak üzere tüm ekolojik sisteminin yok edildiğini öğrendi.
Yıllar süren mücadelenin gönüllü avukatlarının başında geliyordu Senih Özay.
Onlarca dava açıldı. Hukuk mücadelesi yıllarca sürdü. En üst mahkemede davalar kazanıldı.
Özay’ın öncülük ettiği çevreciler ve köylüler hukuk mücadelesini kazandı ama en üst mahkemenin kararına rağmen Bakanlar Kurulu kararı ile “kamu yararı” gerekçe i
Bergama’daki mücadeleyi “İnsanlığın ortak orospusu: altın” adıyla kitaplaştırdı.
***
Zenginlerin ya da mafyanın avukatlığını yapıp deli paralar kazanabilirdi. Ama öyle yapmadı. Ben, “Kuşların, böceklerin, arıların avukatıyım” dedi ve çevre davalarını seçti büyük çoğunlukla.
Son günlerde iki önemli hukuk mücadelesi ile yine gündeme damga vurdu.
Hilton gidiyor diye neredeyse ağıtların yakıldığı bir ortamda, kimsenin aklına gelmezsen, “Bir dakika, burada devasa bir kamu kaybı var. İzmirlinin çuvalla parası 33 yıl boyunca yok edilmiş” diyerek tek başına kamu kaybı için yeni bir hukuk mücadelesi başlattı.
***
İki gün önce açıkladığı mahkeme kararı ise sadece İzmirliler değil tüm Türkiye için hayati bir alandaydı.
Ankara 18. İdare Mahkemesi, Özay’ın Tarım ve Orman Bakanlığına karşı açtığı davada; dünya devi Monsanto firmasının ürettiği “glifosat” isimli kimyasal maddenin tarım ilacı olarak kullanmasının yasaklanması başvurusunun reddedilmesi kararını iptal etti.
Mahkeme kararında, “Mevzuat gereğince oluşturulması gereken komisyonlarda risk değerlendirmesi yapılmadığı gibi tarım ilaçlarının kullanımına izin verilmesinde yeterli inceleme ve araştırma yapıldığı yönünde laboratuvar değerlendirmelerinin bulunmadığı görüldüğünden dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır” ifadeleri dikkat çekti.
Bir kişinin yürüttüğü bu mücadele ile belki de milyonlarca insan zehir yemekten kurtulacak.
Gerçeklerin ortaya çıkması için namuslu ve yürekli tek kişi bile yetiyor.
Yeter ki Konfüçyüs’ün dediği gibi “karanlığa küfretmek yerine mum yakmak” akıl edilebilsin.