Yıllarca sanki sihirli bir kalkınma formülüymüş gibi sunuldu.
Elin Fransız’ı, Japon’u, Alman’ı, ABD’lisi gelip yapacak, işletecek sonra da devredip gidecekti.
Yollar, köprüler, hastaneler ve hatta beş yıldızlı oteller bile yapıldı bu yöntemle.
Ama yapılan sözleşmelerde çok yüksek sayılarda kullanım garantisi verildi. Bu gerçekleşmeyince de Hazine’den devasa ödemeler yapılmaya başlandı.
“Deli Dumrul vergisi” gibi geçen de geçmeyen de bu yolların, köprülerin parasını ödemeye mecbur edildi.
***
İzmir’de yaşanan Hilton Vakası da bu örneklerden biri.
İzmir Büyükşehir Belediyesinin kentin en kıymetli yerindeki 6605 metrekarelik arsası otel yapılmak üzere İzmir Enternasyonal Otelcilik A.Ş’ye devredildi.
Karşılığında da İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketin yüzde 23.50 oranında ortağı oldu.
Ama aradan geçen 33 yılda bu ortaklıktan İzmir Büyükşehir Belediyesinin kasasına 1 kuruş bile girmedi.
Ve iki ay önce de Hilton tamamen kapandı.
Büyükşehir Belediyesi gevrek büfesi olarak kiraya verse bile her yıl milyonlarca lira kazanabileceği yerde çırak çıktı.
***
Ama ne yazık ki hepsi bu kadar da değildi.
Geçen hafta sonu Sayıştay müfettişlerinin 2019 yılı raporları yayınlandı.
Rapora göre Hilton Oteli’nin 2019 sonu itibariyle borcunun 236 milyon TL olduğunu açıkladı.
Sayıştay müfettişleri, “İflas durumunda olan şirketin ortağı Büyükşehir Belediyesinin konum ve değer açısından çok kıymetli bir taşınmazından 1987 yılından itibaren mali olarak faydalanamadığı gibi anonim şirket ortağı olması sebebiyle taahhüt ettikleri sermaye yani ayni sermayesi olan taşınmaz ile de sorumludur” dedi.
Hilton’un 236 milyon TL’lik borcun yaklaşık dörtte biri yani 60 milyon TL’lik borcunu İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne kaldı.
Yani bu parayı İzmirliler ödeyecek. Su faturalarıyla ödeyecek. Otobüs, metro ya da vapura biniş ücretleriyle ödeyecek.
Hayatı boyunca Hilton’da bir bardak su içmemiş yüzbinlerce İzmirli neden ve nasıl bu kadar zarar ettiği hiç anlaşılmayacak şirketin borçlarına katlanacak.
Yazık, çok yazık.