Dünyada yaklaşık üç buçuk milyar insan yani nüfusun neredeyse yarısı aç ya da açlık sınırının altında yaşıyor. Diğer yandan gıda üreten nüfus da giderek azalıyor ve insanlar şehirlerde büyük tüketici yığınları halinde toplanıyor.
Üretimde azalma ile gelir dağılımında-gıda dağılımındaki eşitsizliğin yanı sıra gıda kayıpları ve israf da karşımıza yıkıcı bir sorun olarak çıkıyor. Aytunç Erkin’in bildirdiğine göre; Dünyada üretilen gıdanın yüzde 14’ü toplama, işleme, depolama, nakliye sistemlerindeki yetersizlik nedeniyle heba olurken, yüzde 17’si de tüketiciler tarafından israf ediliyor.
Sadece Türkiye’de yılda israf edilen 26 milyon ton gıdanın parasal karşılığı 214 milyar lira. Bu miktar geri kalmış, açlık çeken, yoksulluk içerisinde yaşayan insanların olduğu Afrika’daki bir ülkenin bir yıllık gıda gereksinimini karşılamaya yeter.
İklim krizi ve Türkiye…
Türkiye gıda üretiminde bu yıl azalma olacağı TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu, benim deyimimle Türkiye Üretimi İtekleme Kurumu) tarafından açıklandı. Gelecek perspektifte de ayni sorunu yaşayacağımız 2050 yılını hedef alan Hadley İklim Modeli raporlarında açıkça belirtiliyor.
Bu yılki azalma; maliyetlerin yüksekliği nedeniyle yeterince girdi kullanamama, iklim krizi ve salgın sebebiyle oluşan üretim kayıpları ve zaman zaman kopan tedarik zincirlerinin etkisiyle oldu.
Bu yıldan sonra girdi maliyetlerini azaltsanız ya da girdilerle ilgili üreticilere iyi destekler verseniz bile iklim krizi tarımsal üretimde en yakıcı ve yıkıcı sorun olacak.
Bunu önlemenin yolu dünyayla birlikte topyekün mücadele etmek. Bu manada anlaşma ve sözleşmelere taraf olmak, taahhütleri yerine getirmek. Türkiye geçen ay iyi bir hareket yaparak “Paris İklim Anlaşmasını” imzaladı. İmzalamanın altında, alınacak olan 3,1 milyar avroluk kredinin olduğu söylense de anlaşmanın imzalanması yine de olumlu olarak görülebilir.
Hala kirli enerji…
Ancak…
Paris’i onaylayıp 2053 için “net sıfır” emisyon hedefi belirleyen Türkiye’nin “2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı” içeriği enerji kaynağı olarak doğalgazla başlıyor, yeni kömür sahalarının açılması ile devam ediyor. Programda ilçelere doğalgaz götürecek yeni hatlar da var.
Ynlış hesap Bağdat’tan döner…
Şimdi de Türkiye’nin saldığı emisyonlara bir bakalım. Özgür Gürbüz Türkiye’nin 2019 yılı emisyonlarını 506 milyon ton karbondioksit eşdeğeri, yutak kapasitesini de 84 milyon ton olarak açıklıyor. Yani net sıfıra ulaşmak için 422 milyon ton sera gazı azalımı yapmak gerekiyor.
Gürbüz, yutak miktarını büyük oranlarda artırmanın mümkün olmadığını, en iyi zamanda 100 milyon ton civarına ulaştığını, o seviyeye ulaşılsa bile geriye azaltılacak 400 milyon ton kalacağını ifade ediyor.
Kaldı ki, yukarıda bahsettiğimiz programda açılacak olan yeni kömür ocakları, kömür-linyit santralleri, ilçelere kadar gidecek olan doğalgaz hatları aradaki farkı daha da açacak.
Yanlış hesabın Bağdat’a varmadan dönmesi için, kömür-linyit-doğalgaz-petrolün yerine yenilenebilir enerji yatırımlarını arttırmak, ev-ahır-sanayi tesisleri-okul-üniversite-resmi binalar-ve seraların üzerine güneş panelleri koymak, arabaları elektriği yenilenebilir enerji kaynaklarından alan elektrikli hale dönüştürmek, ulaşımı mümkünse bisiklet, yetmiyorsa elektrikli toplu taşıma araçları ile yapmak gerekiyor.
Bir de yeni ormanlık sahaları oluşturmak, tarımı destekleyerek köylülerin ağaç dikmelerine, mera bitkileri üretmelerine, baklagiller başta olmak üzere sebze üretmelerine destek olmak gerekiyor.
Görüyorsunuz iş döndü dolaştı doğal olarak yine tarıma geldi…
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
e-mail;harunrasituysal@gmail.com