25 yıllık geçmişiyle memleketin rock müzikteki kilometre taşı olan, Mor ve Ötesi, 10 yıllık bir aradan sonra büyük (!) bir stüdyo albümüyle geri döndü. Büyük sıfatı bir albüm için abartılı olabilir. Sözlere dikkat kesilince neden büyük sıfatını tercih ettiğim daha iyi anlaşılabilir. Grubun külliyatında iki albüm arası hiç vermedikleri kadar uzun oldu. Genelde 2-3 yıl olan ara neden bu kadar uzun oldu ? Biriktirmişler sabırla, sonunda kümülatif bir konsept albüm yaratmışlar. Albüm 3 renkten kurulu mavi-kırmızı-mor. Mavi geçmişi, kırmızı bugünü ve mor geleceği temsil ediyor. Ara geçişlerde 2 bağlantı parçası var: Canavar ve Ağrılar. Sözlerle birlikte zamansal anlam şekilleniyor önce. Karaktere ve mekanlara bağlanıyor. Hiçbir şey didaktik, kör gözüne parmağın şeklinde yazılmamış. Albümün adı “Sirenler” ise mitolojik anlam taşımıyor, aksine oldukça güncel devriye arabalarının siren renkleri. Mor ise grubun simgesel umut dolu rengi.
Albümün açılışı geçmişle yani mavi renge ait Adamın Dibi ile başlıyor. Ne diyor şarkı : “Yalandan Bir Zafer Şenliği/Yüzüme söyle n’oluyor böyle ?” sözlerinin ardından gelen nakarat bölümü açık sözlü ve anlamlı : “Gel biz senle anlaşalım/Her şey bizde, hepsi bizde.” Artık bölünmüş bir iklimin geçmişte yitirilmiş birleşme isteği var şarkıda. Kaçırılmış bir fırsatın yakınması.
İkinci şarkı tekli olarak ta yayınlanmış Dünyaya Bedel yılmış, dünyaya küsmüş bir ruhun haykırışı ile dolu. “Gururluyum yalnızlığımla/Mutsuzum galiba açılan şarkı, nakaratta “Belki de hep savaşta gibi/Hiçbir zaman durmak bilmiyor/Dünyaya bedel ruhum/Dünyayı bilmek istemiyor” diyerekten haykırıyor.
“Linç” ise tüyleri diken ediyor. “Anlaşabilirdik/Kimsin sen/ Neden öldürdün beni?” nakaratıyla geçmişte artık yakılmış gemilerden bahsediyor. Her iki renk arasında bağlantı yapan şarkı ise 2.25 dakika süren “Canavar” hüzünlü bir piyano eşliğinde ilerleyen balad, sözlerde geçmişte yaşanmışlıklar sonunda ortaya çıkan teslimiyetin itirafı var. “Başımı al, sözümü al, evimi al/Acelen var, acelen var, acelen var.”
Kırmızı bölüm bugünü anlatırken “Forsa” ile başlıyor. Bu ara şarkının çok güzel tasarlanmış bir videosu da var. Parça çok akıcı bir gitar rifle açıyor ve bas-davul (davulda Kerem Kabadayı parlıyor, kendisi zaten tüm albüm çok iyi) eşleşmesiyle sürüyor. Sözler artık yeter diyen bir duruşun ifadesi : ”Ters yönden gelen /Bitkin başkanım/Ağlamazsan bir çift sözüm var/ Hep sen istedin/Ben de dinledim/Şimdi benim de zamanlarım…”
Albümün en çarpıcı şarkılarından olan “Hazinende” yine cayır cayır bir gitar rifi giriyor ve muhteşem bir Harun Tekin performansıyla yükseliyor ve sonrasında patlıyor. Sözler ise bu güne ayna tutuyor : “Gülmek yasak mı/Senin ülkende/Nefes almak kolay mı ? Hazinende/Gün senindi anladık/Hayalin ufak kaldı/ Ufak,ufak,ufak..” Kinaye var hem de, çok ama çok fena..
Albüm son Mor bölüme, yani geleceğe geçiş yine bir piyano baladıyla bağlanıyor : “Ağrılar”. İçerik mideye yumruk gibi oturacak cinsten : “Kimdir bu ağrılar/Kimi kovdular,kimin yurdundan ?” Mesaj açık ; kim kime şiddet uygulamaya kalkışıyor, sahibi olmadığı bir toprak parçasında ?
Arkasından “Tünel” ve “İstiklal” parçaları üzerinden ilerliyor albüm. “Tünel” şarkısında umut var, yitirilmemiş sevgi var: “Cennetim Cehennemim/Seni nasıl sevdim/Seni ne çok sevdim/Beni dinlemedin/Beni dinlesen ne kaybederdin/Cennetim/Senden vazgeçmedim”. İstiklal son yıllarda planlı bir şekilde öldürülmeye çalışılan İstiklal Caddesine yine mutlulukla, sevecenlikle bakan bir güzelleme : “birkaç mevsim renkler solunca/tükenmez hayatının sesi/çok mutlusun İstiklal’de.” Ve son şarkıya geliyoruz ki adı “Park”. “Adını bilmesem de/ Biliyorum, söz vermiştik/Parka gittiğinde/Biz bir kabusu yendik.” Park artık parlak bir geleceğin ışıklarını vaat eden, yansıtan umutlu bir rock damarı.. Uçan gitar rifleri, mutluluk dolu synthe ezgileri dolduruyor arka planı.