Süt sektörü denildiği zaman çiğ süt üreten hayvan yetiştiricileri, toplayıcılar, mandıralar, fabrikalar, satıcılar, lojistikçiler, mühendisler, veteriner hekimler, yardımcı ve katkı maddesi satanlar akla geliyor.
Hayvancılıktan başlarsak. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığı zaman, Türkiye’deki hayvan varlığının büyük çoğunluğunun et ve süt verimi düşük ırklardan oluştuğu görülüyor. 1990 yılında 1.351 kg olan hayvan başına verim, 3.500 kg/baş yıllara ulaşmış durumda. Bu değer AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında yine de düşük. Çünkü AB ortalaması 6000 litrenin üzerinde.
Türkiye’de kaliteli yem kaynakları hayvanların ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte değil. Dolayısıyla yem açığı mevcut. Bunun yanı sıra üreticiler gerek hayvan besleme gerekse bakım/sağlık konularında gerekli bilgi birikimine sahip değiller. Ayrıca ülkenin hayvancılık potansiyelini etkileyen önemli konulardan biri de buzağı kayıpları.
MİKTAR ARTSIN YETER…
Üretimde kalite–fiyat ilişkisi yeterince göz önünde bulundurulmuyor. AB ülkelerinde pazarlanan sütün kalitesi fiyatını belirlenirken, Türkiye’de, süt üretiminin arttırılmasına yönelik politikalar genel olarak miktarın arttırılmasına yönelik olarak gelişmiş. Yine sütlerde hijyen ve mastitis göstergesi olan bakteri yükü ve somatik hücre sayısı yasalarda belirlenen kriterlerin çok üzerinde.
Süt endüstrisinde çok önemli bir yeri olan ve temel birimi teşkil eden soğuk zincir ve süt toplama ağı son yıllarda büyük ilerleme kaydedilmesine rağmen henüz yeterli seviyede değil.
Sektörde yoğun bir kayıt dışılık hakim. Modern teknoloji ile üretim yapan ve her aşamasında denetlenen kayıtlı sanayinin en büyük rakibi sağlık koşulları bilinmeyen ve denetlenemeyen merdiven altı üretim. Kayıtlı ve güvenilir firmalar ile kayıt dışı üretim yapan firmaların aynı pazarda yer almaları haksız rekabeti de beraberinde getiriyor.
Süt üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar birçok aşamadan geçiyor. Farklı pazarlama kanallarına bağlı olarak da çeşitli marjlar oluşuyor. Mevcut süt pazarlama yapısında ortaya çıkan marjdan aracıların önemli bir pay alması, üreticinin ürününü gerçek değerinde satamamasına, tüketicinin de yüksek fiyattan süt ve süt ürünleri tüketmesine neden oluyor.
Gerek gıda güvenliği gerekse yüksek üretim maliyetleri sebebiyle ihracat olanakları oldukça kısıtlı.
Nakit akışı ve finansman konularında sıkıntılar yaşanıyor. Halen ülkemizde, sanayiciler, çoğunlukla marketler aracılığı ile mallarını tüketiciye ulaştırıyorlar. Bu durum firmaların mallarını hipermarketlere pazarlamasında ve mal bedellerinin tahsilatında belirsizlikler yaratmakla beraber vadelerin uzaması da nihai maliyetleri olumsuz yönde etkiliyor.
HİLELİ VE TAKLİT ÜRÜNLER OLDUKÇA FAZLA…
Piyasada çok fazla sayı ve miktarlarda taklit ve tağşiş süt ürünleri bulunuyor. Bu ürünlerin, doğru üretilenlerle birlikte ayni pazarı/rafları paylaşmaları beraberinde haksız rekabeti de getiriyor. Satılan hileli süt ürünleri ayni zamanda insanların sağlığını da tehdit ediyor. Devletin hileli süt ürünü üretenlere karşı daha caydırıcı cezalar getirmesi gerekiyor.
Süt ve ürünleri konusunda özellikle sosyal medyada oldukça fazla miktarlarda bilgi kirliliği bulunuyor. Uzman olmayan birçok kişi gerek televizyon gerekse yazılı medyada bu konularda konuşup/yazıyor.
Sektörde 10 beygir gücün altında ve 10 işçi çalıştıran işletmelerde mühendis çalıştırma zorunluğu yok ve bu tür işletmeler günde 20 tona yakın süt işleyebiliyorlar. Mühendisin olmadığı bir üretimin ne kadar güvenli olduğu da ortada.
Son olarak sektör mümkün olduğunca hızlı bir şekilde enerji gereksinimlerini yenilenebilir kaynaklardan sağlamalı.
ÇİĞ SÜT ZAMLARI MALİYETLERE YETİŞEMİYOR…
Sorunların anası bütün tarım ürünlerinde olduğu gibi maliyetlerin yüksekliğinde. Maliyetler içerisine giren yem katkı maddeleri, veteriner ilaçları, sağım ekipmanları, hijyen malzemeleri ithal ediliyor ve fiyatları döviz kuruna bağlı, yani döviz artınca yükseliyor düşünce azalmıyor.
Mazot ve elektriği yazmadım farkındaysanız. Bunlar tarımdaki en büyük maliyet kalemleri oldular artık. Son bir yılda mazota yaklaşık yüzde 400, elektriği de yüzde 300’lere varan zamlar yapıldı. Dolayısıyla bu maliyetler altında hayvan yetiştiricisi zor günler geçiriyor. Bu zamlara 2022 yılında her ne kadar üç kez güncelleme yapıldıysa da karşın çiğ süt fiyatları bu oranda artmadı. Bu da sektörün en büyük sorunu olarak karşımızda duruyor.
Süt üretiminde sürdürülebilirliğin sağlanması için yem ve çiğ süt fiyatları arasında bir dengenin olması gerekiyor. Bu nedenle kalıcı çözüm için maliyet ne olursa olsun üreticinin 100 litre süt sattığında bununla en az 130 kilo yem alacağı şekilde piyasanın düzenlenmesi gerekiyor. Son yem fiyat artışlarıyla bir kilo sütle bir kilo yem dahi satın alınamıyor. Bire 1.3 ile yetiştirici geçimini sağlarken yatırım yapması için oranın bire 1,5 olması gerekiyor. Yani 100 kilo süt sattığında bununla 150 kilo yem alması gerekiyor.
Biz sorunları masaya yatıralım da…
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
harunrasituysal@gmail.com