Baştan söyleyeyim Türkiye enerjide dışa bağımlı durumda. Bu benim ürettiğim bir varsayım değil, bu yazıda bağımlılığın nasıl olduğunu çeşitli kaynaklardan aldığım rakamlarla anlatacağım.
Enerji arzında doğalgaza dikkat etmek gerekiyor. Türkiye birincil enerji arzında ki yüzde 70’i ithal, kömür ve petrolden sonra gelen doğalgazın tüketim oranı son yılda yüzde 27’ye yükseldi ve bunun da yüzde 99 undan fazlası ithal. Yıllara göre 2008 ile 2017 arasında tüketim yüzde 47.9 artarken, 2020 yılında fiyat atışları nedeniyle bir miktar düşüyor. Bir yıl sonra yani 2021 yılında yüzde 25 artışla tüketim 60 milyar metreküpe ulaşıyor. Artışın nedeni son zamanlarda elektrik üretimindeki payının yüzde 50’ye çıkması ile ilgili.
Enerji arzında hangi kaynaklar kullanılıyor…
Birincil enerji arzında fosil kaynakların oranı yüzde 83,30 ve bunların içerisinde petrolün yüzde 28,66, doğalgazın yüzde 27,04, kömürün yüzde 26,93 oranında payları bulunuyor. Bizlerin hararetle desteklediği yenilenebilir kaynaklar ise arzın sadece yüzde 16,71’sini oluşturuyor. Yenilenebilir enerjinin de 4,56’sını hidrolik, 7,18’ini jeotermal, 2,31’ini biokütle ve 1,21’ini rüzgâr enerjisi oluşturuyor.
Oluşturmasına oluşturuyor da, bu kaynaklardan jeotermal ve hidrolik enerji santrallarının doğa ve tarım arazilerine sanki yenilenemezmiş gibi zarar vermelerini, son yılların en çok tartışılan gündem maddelerinden biri olarak görüyoruz. Bu kaynakları bile yenilenebilir olmaktan çıkardık. Doğaya verdikleri zararlar ile ilgili Türkiye’nin her tarafında protestolar yapılıyor ve birçok ilde enerji şirketlerinin mensupları ile yöre halkı karşı karşıya geliyor.
Güneş öne çıkacak…
Bakıldığında rüzgâr enerji santralleri ile de bazı itirazlar görülüyor. İster hidrolik, ister jeotermal, ister rüzgâr olsun, enerji santrallerinin doğaya ve tarım alanlarına zarar vermeyecek şekilde kurulması gerekiyor ki yenilenebilir özellikleri kaybolmasın.
Şu anda istatistiksel olarak düşük olsa da, gelecekte güneş enerji santrallerinin payının arttığını göreceğiz. Türkiye’nin batısı, güneyi buna çok uygun ve santral kurma yatırımları devam ediyor.
Biokütleye gelince… İnsanların pandemi, petrol krizi, iklim olayları ve Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle gıdaya ulaşamadıkları bu zamanda hayvan ve insan yiyeceklerinin enerjide kullanılması son derece ironi.
Gelelim mazota…
Diğer taraftan Türkiye’de yenilenebilir kaynakların artması tarımdaki maliyetlere de olumlu yönde katkı sağlayacak. Çünkü sadece tarımsal üretimde, ürünlerin taşınmasında kullanılan motorin fiyatları üzerindeki vergiler 28 Mayıs 2021’de 1,28 lira iken, bir yıl sonra 6,34 liraya yükseliyor. Bu rakamlar akaryakıt istasyonlarının birer vergi dairesi gibi çalıştığını ortaya koyuyor.
Varil fiyatları kur ve vergiler üzerinden değerlendirecek olursak; 28 Ekim’de petrolün varil fiyatı 84,56 dolar ve dolar kuru 9,48 lira iken, yedi ay sonra yani 28 Mayıs’ta petrol 124,57 liraya, kur 16,34’a yükselmiş.
Varil başına artış yedi ayda yüzde 35,01, dolar artışı yüzde 72,46, pompaya gelen vergi yükü yüzde 395,31. Tarımsal sulamada kullanılan elektriğin tarife artışı yüzde 92, Motorin Nisan 2021 ile Nisan 2022 arasında yüzde 242 dolayında artış göstermiş.
Bu durumda çiftçilik yapın da görelim bakalım…
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi