Birinci Derece Deprem Kuşağı’nda olan Türkiye’de, bu gerçek gözardı edilse de kendini tekrar tekrar hatırlatıyor.
İstanbul’da meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki deprem, konuyu yeniden ülkenin birinci gündem maddesi haline getirdi.
Ülkemizde yaşanan en acı günlerden biri olan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi ile ilgili çok çarpıcı, canların neden yitirildiğini ortaya koyan önemli bir tespit var.
Büyük Marmara Depremi yüzünden aslında sadece 1 kişi hayatını kaybetti. O da fay kırığına düşen bir bekçi.
Deprem sırasında ve sonrasında yitirilen 17 bin canın katili ise mühendislik kurullarına göre yapılmayan binalar.
Sadece üzerine bir eşya düşmesi nedeniyle 1000 kişinin hayatını kaybetmiş olması ise kahredici ihmallerin açık göstergesi.
***
Birinci Derece Deprem Kuşağı’nda yer alan İzmir için de bu konular hayati öneme sahip.
Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sinan Öziçer İzmir’in durumu ile ilgili şu bilgileri verdi:
“Birçok kişi İstanbul depreminden bahsediyor ancak İzmir’de meydana gelebilecek yaklaşık 6.5 büyüklüğünde bir deprem daha ciddi sıkıntılara neden olacaktır. Belki İzmir’in tektonik yapısından kaynaklı bir İstanbul depremi kadar 7 büyüklüğünden büyük bir deprem beklenilmiyor ancak risklerimiz fazla.
Çünkü İzmir’in nüfus yoğunluğunun en çok olduğu yapılaşmanın altındaki zemin çok zayıf alüvyon tabakasından ibaret, bu zemine yapılmış yapılarımızın yaşı miadını doldurmuş durumda. Mühendislik hizmeti almamış on binlerce bina var.
Tüm bunları bir araya getirdiğimizde İstanbul’da beklenen 7 ve üzeri büyüklükte bir deprem beklenmemekle birlikte 6.2 – 6.6 arası bir deprem meydana gelse dahi can ve mal kayıpları ciddi oranda olabilir.
Geçen yılı gördük. Kuzeyden güneye kadar tüm sahil şeridimiz ciddi depremler yaşadı. Hepimiz korktuk. Bu bize çok güzel bir uyarıda bulunuyor. O da İzmir Körfezi’nin fokurdadığıdır. ‘gel beni incele, gel beni araştır yoksa sizin başınıza bela olacağım’ diyor. Bizler ne yapıyoruz. Bir şey olmaz mantığı ile hayatımıza devam ediyoruz.
İlk yapılacak çalışmalardan biri İzmir Körfezi’nin fay durumunu incelemek olmalıdır.”
***
Yaşadığımız kentin jeofizik yapısı böyle. Peki binalarımız nasıl bir bakalım.
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin tespitlerine göre; 6306 Sayılı Riskli Yapıların Tespiti Esasları hakkındaki kanun kapsamında 180.000’in üzerinde yapıya riskli yapı analizi yapıldı.
Bunların yüzde 95’inden fazlasının‘Riskli Bina’ olduğu tespit edildi.
Bu binaların büyük çoğunluğu yığma yapı statüsünde ve olası bir depremde göçme riski taşıyor.
Betonarme olan yapılar ise çok düşük beton dayanımlarına sahip(C5, C7, C10 gibi) demir donatıları da deprem performansı açısından yetersiz özelliklerde.
Resmi rakamlara göre İzmir’deki 2.5 milyon yapının yüzde 65’i yani 1.5 milyonu riskli durumda.
***
Vaziyet böyleyken, Çevre Bakanlığı’nın Ankara’daki bürokratlarının İzmir ve Manisa için hazırladığı 1/1000 binlik planları 2 yıl önce yürürlüğe girdi.
Planlarda çok daha sakıncalı bir durumun olduğu ortaya çıktı. İzmir ve Manisa için hazırlanan 1/100 binlik temel planlarda jeolojik ve jeoteknik etütlerin yapılmadığı belirlendi.
Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi bu planlara karşı dava açtı. Açılan davanın dilekçesinde bu durum şöyle ifade edildi:
“Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün planlamaya esas jeolojik, jeoteknik ve mikro bölgeleme’ genelgesine göre planlamaya esas jeolojik ve jeoteknik etüt raporları’ mecburi olarak hazırlanmalıdır.
İlgili genelgede belirtildiği gibi Bölge Planlarından Uygulama İmar Planlarına kadar tüm imar planlarının ölçekleri gereği belirlenmiş formatlarına göre farklı jeolojik, jeoteknik etüt raporları hazırlanması gerekmektedir.
Plan hükümlerinin ilgili maddelerinde belirtilen alt ölçekli planlar için hazırlanması gereken jeoloji-jeoteknik etüt raporları, esasen hazırlanması gereken İzmir – Manisa Çevre Düzeni Planı’nın jeolojik-jeoteknik raporlarının yerine kullanılamaz. Ayrıca, 1. Derece Deprem Bölgesi olan İzmir ve Manisa’ya ilişkin hazırlanan Çevre Düzeni planında genelgede belirtilen ve zorunlu olarak yapılması gereken jeolojik-Jeoteknik etüt raporlarının hazırlanmaması ve dolayısıyla genelgede belirtilen Yapısal Jeolojinin (Bölgede etkin jeodinamik süreçleri; kıvrımlar, fay ve kırık sistemleri, genel kütle hareketleri belirtir) planlar üzerinde de yer almaması dolayısı ile planda fay hatlarının gösterilmemesine neden olmuştur.
Zira, Çevre Düzeni Planı’nda birçok yerde meskun haricinde belirlenen
“Gelişme Alanları, Sanayi Alanları”nın altında fay hattı bulunup bulunmadığı
bilinmemekte ve bu şekilde belirlenmiş yerleşmeye açılacak alanlarda
telafisi mümkün olmayacak sonuçlara gidilmesine olanak veren bir durum söz konusudur.”
***
Bu planlar şu anda yürürlükte. İzmir ve Manisa’da söz konusu planlara dayanarak imar ve yapılaşma izinleri veriliyor.
Ama yerleşim izni verilen yerlerde fay hattı var mı yok mu, o bile bilinmiyor.
Vahim bir durum ama fay hatları üzerinde imar verilme ihtimali yüksek.
Yaşadığımız coğrafyanın jeolojik yapısını değiştirmek elimizde değil. Ama bu jeolojiye uygun planlar ve yapılaşma mümkün.
Ama galiba zihniyeti değiştirmek de jeolojiyi değiştirmek kadar zor.