1956 yılında sütün önemine dikkat çekmek amacıyla Uluslararası Sütçülük Federasyonu’nun (IDF) aldığı kararla 21 Mayıs “Dünya Süt Günü” olarak kutlanmaya başlandı. Ülkemizde ise Dünya Süt Günü 1991 yılından bu yana kutlanıyor. Daha sonra bu tarih 1 Haziran’a alındı ve üç yıldır 1 Haziran’da kutlanıyor.
Bugün Türkiye’deki duruma bakıldığında aslında kutlama değil, sorunların konuşulduğu bir gün olmaktan öteye gidemiyor.
Bugün sorunların anası bütün tarım ürünlerinde olduğu gibi maliyetlerin yüksekliğinde. Maliyetler içerisine giren yem katkı maddeleri, veteriner ilaçları, sağım ekipmanları, hijyen malzemeleri ithal ediliyor ve fiyatları döviz kuruna bağlı, yani döviz artınca yükseliyor düşünce azalmıyor.
ÇİĞ SÜT ZAMLARI MALİYETLERE YETİŞEMİYOR…
Mazot ve elektriği yazmadım farkındaysanız. Bunlar tarımdaki en büyük maliyet kalemleri oldular artık. Dolayısıyla bu maliyetler altında hayvan yetiştiricisi zor günler geçiriyor.
Süt üretiminde sürdürülebilirliğin sağlanması için yem-süt-et fiyatları arasında bir dengenin olması gerekiyor. Bu nedenle kalıcı çözüm için maliyet ne olursa olsun üreticinin 100 litre süt sattığında bununla en az 130 kilo yem alacağı şekilde piyasanın düzenlenmesi gerekiyor. Bugün bir kilo sütle bir kilo yem dahi satın alınamıyor. Bire 1.3 ile yetiştirici geçimini sağlarken yatırım yapması için oranın bire 1,5 olması gerekiyor. Yani 100 kilo süt sattığında bununla 150 kilo yem alması gerekiyor.
Sütçü kazanamazken et fiyatlarının artması yetiştiricinin inekleri kasaba göndermesine neden oldu. Bugün köylerde canlı hayvanın kilosu 250-260 lira arasında. Yüksek et, maliyetlerin altındaki süt fiyatları üreticiyi ineklerini satmaya yönlendirdi. Bu nedenle uzunca bir süre et fiyatları yatay bir seyir izledi. O dönemde bizler dana yerine inek eti tükettik. Etler bitince anaç ineklerin kesilmesinden dolayı inekler de doğuramayınca hayvan varlığı azaldı ve et fiyatları tekrardan uçmaya başladı. Ama olan ülkenin hayvan potansiyeline oldu.
NEDEN SAĞSIN Kİ?
Bu durumu sahada zaten görüyoruz. Nasıl ki bitkisel üretimde köylüler “üretmemenin maliyetini” hesaplıyorlarsa hayvancılık için de ayni durum geçerli.
Bir kısmı üretimi bırakırken ne olursa olsun devam etmek zorunda kalanlar ayakta kalabilmek için bulabilirlerse faizli kredi kullanmak zorunda kalıyorlar. Daha sonraki dönemlerde fiyatlar düzelse bile geçmişte kullanılan kredilerin faizleri ödenemez hale geliyor ve üreticinin kazancı kredilere gidiyor.
SANAYİCİ DE TÜKETİCİ DE ZORDA…
Sanayicinin penceresinden bakıldığında da çiğ süt maliyeti arttığı için ürün maliyetleri de artıyor ve süt ürünleri fiyatları yükseliyor. Tüketici gelirleri düşük, süt ürünleri fiyatları yüksek olduğu için yani gelirler süt ürünleri fiyatları kadar artmadığı için talepte daralmalar oluyor ve sanayicinin çiğ süte olan talebi azalıyor.
Diğer yandan ürün fiyatlarının artması talebi azalttığı gibi hileli süt ürünlerinin de artmasına neden oluyor. Yüksek fiyatlı ürünlere erişemeyen tüketici karnını doyurmak için bilmeden ucuz sahte ürünlere yöneliyor. Bu da gıda güvenliğini ve tüketici sağlığını tehdit ediyor.
SEKSEN MİLYAR LİRALIK MALİYET…
Çünkü süt ürünleri en çok hile yapılan gruplar içerinde yer alıyor. Çiğ sütten başlayarak, peynir, ayran, yoğurt, tereyağına akıl almaz hileler yapılıyor. Bunları ben kafadan atmıyorum. Tarım ve Orman Bakanlığının sayfasına girenler yüzlerce süt firmasının adını görecekler. Kimi peynirlere, kimi yoğurt ve ayrana, kimi tereyağına hile yapıyor. Hatta hiç süt kullanmadan peynir yapanlar bile bulunuyor. Bunlar piyasalarda ucuza satılıyorlar. Halkın satın alma gücü de düşük olduğu için hileli süt ürünlerine acayip talep bulunuyor.
Tüketici hileli olduğunu bilmeden bu ürünleri satın alıyor. Sonucunda da hileli gıdalar nedeniyle olan hastalıklara bireyler ve devlet yılda yaklaşık olarak 150 milyar lira para harcıyor. Tüketicilerin ve özellikle de çocukların sağlıkları bozulurken, sektör hastalanan kişilerin emeklerinden de yararlanamıyor
BİR KİLO KAŞAR KAÇA?
Buna bir örnek verecek olursak; Bir kilo kaşar peyniri on kilo sütten üretiliyor. Sütün işletmeye maliyeti 12 lira olsa sadece süt maliyeti kilo başına 120 liraya çıkıyor. Hani bunun mayası, tuzu, suyu, tenekesi, bezi, işçiliği. Bütün bunların üzerine kaşarlar olgunlaşmak üzere soğuk hava depolarında bekletiliyorlar, hani bunun elektriği, kaşarların marketlere taşınması için enerji kullanılıyor hani bunun mazotu.
Bütün bu sorunların kaynağında aslında örgütlenememe problemi yatıyor. Her zaman söylediğimiz gibi yetiştiricilerin kooperatifler şeklinde örgütlenmeleri halinde sorunların önemli bir kısmının çözüleceğine inanıyorum.
Yine de Dünya süt Gününü yad edelim.
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi