Egeli Gazete TV’de önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, “Değişim ve dönüşüm deyip parti programında partiyi sağa çekmek ve ya partiyi sola çekmek, çekiştirmek anlamında bir değişim ve dönüşümden bahsetmenin asla arkasından değilim. Bunu reddediyorum. Partimizin, politikası, duruşu, pozisyonu bellidir. Cumhuriyet’in kurucu değerlerine, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve değerlerine bağlı kalmaktır. Bu konuda asla taviz veremeyiz” dedi.
HÜROL DAĞDELEN/EGELİ GAZETE-Cumhuriyet Halk Partisi 2016-2018 arası CHP Genel Sekreterlik görevinde bulunan ve 25, 26, 27. Dönemlerde CHP İzmir Milletvekilliği yapan Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır Egeli Gazete TV’de önemli açıklamalarda bulundu. Seçim süreci ve sonrasındaki gelişmeleri değerlendiren Sındır, “Değişim ve dönüşüm deyip parti programında partiyi sağa çekmek ve ya partiyi sola çekmek, çekiştirmek anlamında bir değişim ve dönüşümden bahsetmenin asla arkasından değilim. Bunu reddediyorum. Partimizin, politikası, duruşu, pozisyonu bellidir. Cumhuriyet’in kurucu değerlerine, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve değerlerine bağlı kalmaktır. Bu konuda asla taviz veremeyiz” dedi.
İLKE VE DEĞERLER ÜZERİNDEN DEĞİŞİM OLMAZ
CHP’nin parti programına dikkat çeken Sındır şu bilgileri de verdi: “Değişim diyorsak bunun altına imzamı atarım. Böylesi bir değişim yönetsel bir bakış açısı üzerinden değişimdir. İlke ve değerler üzerindeki değişimi asla kabul etmiyorum. Partimizin amaç ve ilkeleri, hedefleri tüm görüşlerin üzerindedir. Partimizin bir programı var. “Çağdaş Türkiye İçin Değişim” başlığındaki programımız basılıdır. Yurttaşlarımız bunu bakınca CHP’nin kurucu amaç ve değerlerini, ülkeyi nereye götürmek istediği bütün sektörler itibariyle görebilir.”
-CHP’de yoğun şekilde değişim tartışmaları var. Ama siz değişeme gerek olmadığını, parti program ve tüzüğünü uygulamanın yeterli olacağını söylediniz. Bu çıkışınızın gerekçesiyle neydi?
Heyecanla beklediğimiz bir seçim yaşadık. İktidar bir araçtır. Bizim partimizin hedefi kurucumuz büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bize gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyinin üzerinde bir noktaya bu ülkeyi taşımaktır. İşte iktidar bunun aracıdır ülkemizin huzuru, vatanımızı bekası için. İktidar aracına sahip olmanın heyecanı içinde seçime girdik. Ama bunu gerçekleştiremedik. Bunun nedenleri mutlaka çok önemli üzerinde ciddi şekilde görüşülmesi, konuşulması ve tartışılması gerekir. Varsa bir daha aynı hata ve yanlışlarımızın açığa çıkması konusunda hepimiz hemfikiriz. Bütün tartışmalar bunun üzerinden gidiyor.
İLKE VE DEĞERLER ÜZERİNDEKİ DEĞİŞİMİ ASLA KABUL ETMİYORUM
CHP liderliğinde çağdaş cumhuriyetin temel değerleri üzerinde yükselen, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin tahrip edilen bu değerlerinin yeniden vücut bulmasını bekleyen çok ciddi bir toplum kesimi var. Bu yurttaşlarımızın beklentisi noktasında hepimiz hayal kırıklığı yaşadık. Hataları, yanlışları ve eksiklikleri masaya yatırıp bir daha yapmamak üzere düşünce ve fikir üretilmesi çok önemli. Değişim diyorsak bunun altına imzamı atarım. Böylesi bir değişim yönetsel bir bakış açısı üzerinden değişimdir. İlke ve değerler üzerindeki değişimi asla kabul etmiyorum. Partimizin amaç ve ilkeleri, hedefleri tüm görüşlerin üzerindedir. Partimizin bir programı var. “Çağdaş Türkiye İçin Değişim” başlığındaki programımız basılıdır. Yurttaşlarımız bunu bakınca CHP’nin kurucu amaç ve değerlerini, ülkeyi nereye götürmek istediği bütün sektörler itibariyle görebilir.
Bütün toplum kesimlerini ekonomisiyle, tarımından sanayisine, kültürel alanda, dış politika ve iç politikasını ortaya koyan ciddi bir programdır. 345 sayfadan oluşan bir program. Şu konuya değinmemişiz deniyorsa, örneğin yapay zeka konusu ve bunun siyasal yaşamdaki etkilerini de programa koyalım gibi değişim istekleri kastediliyorsa imzamı atarım. Bunlar zaten Kurultay’da tartışılıp önergelerle değişimler gerçekleşir. Partinin kendini yenileme çabası olması gereken bir durumdur. Bizim partimizin en temel ilkelerinden biri altı okumuzdan biri devrimciliktir. Devrimcilik ve çağdaşlık bunu gerektirir.
SAYGI SINIRLARINI AŞAN TARTIŞMALAR VAR
Ama bugün tartışılan değişim meselesi bunun üzerinden konuşulup, tartışılmıyor. Bir seçim başarısızlığı üzerinden suçlu arama, onun değişmesi, gitmesi, bazen saygı sınırını da aşan durumlar görüyoruz. Bunları doğru bulmuyorum. Bir başarısızlık olduğunda tepeden tırnağa herkes kendi payına düşeni görmeli, almalı ve gereğini yapmalıdır. Partimizde bunun gereği en başta sayın genel başkanımız tarafından zaten şu anda yapılıyor. Önceki MYK’daki arkadaşlarımızın hepsi çalıştı ama sonuç alınamadı. Hep bir tuzak içine girdik ve o tuzağa düştük. Bu tuzaklara karşı savunma ve pozisyon almaya çalıştık.
Türkiye’de bir güvenlik kaygısı yaratıldı. Buna inandırıcı bir karşılık veremedik. Baş örtüsü gibi temel hak ve özgürlükler güçlü bir şekilde bizim parti programımızda var. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını ciddi bir şekilde eleştiriyoruz. Bunun tekrar hayata geçmesi Türkiye’de şiddetin önlenmesi, kadınların hakları açısından önemli. CHP bu hakların lideri ve önderidir.
Ama bakıyorsunuz ortada hiçbir böyle bir şey yokken Tayyip Erdoğan “LBGT’ciler” dedi. O söylem toplumda karşılık buldu. Biz pozisyon alamadık. Pozisyon almak bir gruba karşı olmak ya da yok etmek demek değildir. Ama ilke ve değerler pozisyonu alınabilirdi. Bu eksikler, düşülen tuzaklar seçim sonuçları açısından çok büyük etki yarattı. Bunu toplumsal analiz yapan bilim insanları söylüyor. Muhafakazar inançta olan ve inancın yerine getiren bunun üzerinden bir değerler sistemi olan insanlar üzerinde bunlar çok etkili oldu. Gerçekleri gün yüzüne çıkarıp yeterince ortaya koyamadık. Cumhur İttifakı içinde bir grubun “Türk” kelimesinden bile rahatsız olduğunu biz topluma yeterince anlatamadık. Söyledik ama cılız kaldı. Güçlü bir ses yaratamadık.
Bunlar üzerinden eleştiriler ve parti üzerinde yönetsel bir değişim talebi haklıdır. Bunu diyecek hiçbir şeyim yok. Benim “değişeme gerek yoktur” şeklindeki sözüm partimizin programının her şeyi açık ve net ortaya koyduğunun hatırlatılmasıdır. Bun sadık olmak ve bu programın gereğini en doğru şekilde uygulamalarla hayata geçirmek temel olmalıdır. Bunun için değişim ya da dönüşüm değil bunun gereğini yapmak yeterlidir. Bunun söylemek istediğim budur.
TÜZÜĞÜMÜZÜN DEMOKRATİK OLDUĞUNU SÖYLEMEK MÜMKÜN DEĞİL
Parti programıyla tüzük karıştırılıyor. Parti programı tüm ilke ve değerleri, ekonomi ya da sosyal alanda dünyaya bakışını ortaya koyan net ifadelerdir. Tüzük ise partinin iç işleyişini düzenleyen belgedir. Tüzüğümüzün demokratik olduğunu söylemek mümkün değil. Demokratik süreçlerden sürekli ödün verilerek sürekli tüzük değişikliğe uğratılmış. Şu anda tüzük partimize yakışır bir durumda değil. Şu anda tüzükle ilgili bir komisyon oluşturuldu ve bu değişim yapılmaya çalışılıyor.
Tüzük değişikliği olmalıdır. Önseçimi bir olasılık değil zorunluluk haline getirmek gerekir. Elbette istisnalar da olabilir. Ama istisnalar önseçimin yapılmamasına yol açan durumlara neden olmamalıdır.
Eskiden partide Genel Sekreterlik, Saymanlık gibi belirli görevler Kurultay üyelerince seçilirdi. Sonra bu yetki parti meclisine geçti. Genel Başkan müdahil olamıyordu. Demokratik yöntemlerle gelip süzülmüş bir uygulama vardı. Hatta genel başkan yardımcıları bile parti meclisinde onaylanıp geçiyordu. Daha sonra 2000’li yılların başında tüzük değişikliğiyle tamamı genel başkanın tercih yetkisi haline dönüştü. Organların seçiminde kadın ve gençlerin daha çok ve daha yetkin bir pozisyon almalarının önünü açacak düzenlemeler kısmen var. Sayın Genel Başkanımız yüzde 33 cinsiyet kotası getirdi. Yüzde 10’luk bir gençlik kotası vardır. Ama uygulamada bakıyorsunuz listede yüzde 10 olsun ama seçilemeyecek yerde olsun şeklinde oluyor. Böyle olmamalı. Seçilebilecek bir güvenceyi de sağlayacak bir düzenleme olmalı. Bunların hepsi bir gereklilikti. Şu anda tüzük komisyonunda bunların hepsi yapılıyor.
Şu anda toplumdaki kaygı bu yönde. Yönetim kadrolarını belirleme tüzükten gelen güçle demokratik süreçlere evrilmelidir. Bu aslında devrimsel bir uygulama olacaktır. Bunun tüzükte yapılması gerekir. Olması gereken budur ve olacak.
Sayın Genel Başkan bu yetkiler bana verilsin diye hiç talepte bulunmamıştır. Bugün antidemokratik olduğunu düşündüğümüz düzenlemeler öncesinde olmuştur. Sayın Genel Başkan da benim Genel Sekreterliğim de dahil partinin yönetim kadrosunu oluşturdu.
Ben milletvekilliği dönemimde nitelikli ve içerikli önerge vermeye özen gösterirdim. Her verdiğim önergede sorunun tespiti ve konunun aydınlanması için yaygın kanallarda bulamadığım bilgileri bakana sordum. Bunu da kamuoyuyla paylaştım. Bu arada partimizde iki kurultay arasında tam bir dönem genel sekreterlik görevini gerçekleştirdim. Birçok arkadaşımızın potansiyellerini ve neler katabileceğini biliyorum. Herkesin bir çaba içinde olduğunu da görüyorum. Sonuç alınamamasının muhasebesinin yapılması ve yeniden tekrarlanmaması için gereğinin de yapılması gerekir.
PARTİYİ SAĞA, SOLA ÇEKİŞTİRMEK ANLAMINDAKİ DEĞİŞİMİ REDDEDİYORUM
Değişim ve dönüşüm deyip parti programında partiyi sağa çekmek ve ya partiyi sola çekmek, çekiştirmek anlamında bir değişim ve dönüşümden bahsetmenin asla arkasından değilim. Bunu reddediyorum. Partimizin, politikası, duruşu, pozisyonu bellidir. Cumhuriyet’in kurucu değerlerine, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve değerlerine bağlı kalmaktır. Bu konuda asla taviz veremeyiz.
Anayasamızın değiştirilemez ilk 4 maddesi gibi CHP programının da değiştirilemez maddeleri var. 6 okumuz var. Atatürk ilk ve değerleri var. Demokratik, laik, sosyal, hukuk devletinin tesisine yönelik temel ilke, amaç ve değerler var. Bunlardan taviz vermeye kimsenin hakkı yok.
Türkiye’de her yerde tüm yaygın medya kanallarında CHP’deki değişim konuşuluyor. Ama şunu soruyor muyuz? “emekli ikramiyesinde artış yapacağız” dediler. Biz iktidara geldiğimizde Kurban Bayramı ikramiyesi olarak Ramazan Bayramı’nda verilmeyenle birlikte 15 bin lira verecektik. Ama şu anda 2 bin lira devam ediyor. Bunlar konuşulmuyor.
Asgari ücret 11 bin 402 lira oldu. Açlık sınırı 12 bin liranın üzerine çıkmış. Yoksulluk sınırı 30 bin liranın üzerine çıkmış. Ama yine ses yok. Bu ortamda CHP’deki değişim konuşuluyor.
Bu gün memurların, akademisyenlerin, mühendislerin aldıkları ücret yoksulluk sınırının altında. Türkiye ekonomisi, verdiğimiz cari açık. Şu ana kadar 58 milyar lira cari açık vermişiz. Merkez Bankası’nın net rezervi eksi 60 milyar lirayı aştı. Bunların konuşulması gerek.
Cumhurbaşkanı “Faiz sebep, enflasyon sonuç. Ekonomiyi düzelteceğiz. Dünyada bir ilk” diyordu. Ama şimdi yeni Ekonomi Bakanı “Artık rasyonel politikaları uygulayacağız diyor. Rasyonel olmayan politikaların uygulandığını açıkça ifade ediyor. Bunlar konuşulmuyor. Bu Hükümet’in ne kadar başarısız, beceriksiz olduğu 20 yıl önce aldıkları ekonomiyi daha batak bir duruma nasıl soktukları konuşulmuyor. Yap-işlet-devret modeliyle yapılanların döviz karşılığı ödemeleri 25 yıla yayılan ödemeleri var.
-İzmir’de milletvekili listelerine seçmenin tepkisi olduğu ve bu nedenle oyların yeterince artmadığı yönünde görüşler var. Bu konuda neler söylersiniz?
Bunun da sağlıklı ve doğru verilerle değerlendirilmesi gerekir. Gerçekleri görmemiz ve bu gerçekler üzerinden çalışmalarımızı yönlendirmemiz doğru olacaktır. Bu seçim sonuçları bizim için bir başarısızlıktır. Seçime iki aday giriyorsa başarı bir oyla bile olsa kazanmaktır.
Bunu kabul ediyorum. Şapkamızı önümüzü koyup bunun gereğini parti olarak yapmamız gerekiyor. Kurultay sürecimiz bunin en önemli gereğinin uygulanmasıdır. Sayın Genel Başkanımız Kurultay sürecinin başlatılması sürecini derhal başlattı.
Ama şu da var. Sayın Tayyip Erdoğan yüzde 52,18 oy almakla bu ülkenin büyük çoğunluğunun oyunu almış değildir. Çünkü bu yüzde 52,18 toplam seçmenin değil sandığa giden seçmenin verdiği oylar sonucu geçerli oylar üzerinden hesaplanan bir orandır. Meşrudur. Ama 11 milyon sandığa gitmeyen seçmen var. Bu seçmen bu ülkenin vatandaşı değil mi? Fikri olmama ya da sandığa gitmeme de bir seçmen tercihidir. Böyle baktığınızda Sayın Erdoğan’ın aldığı oy yüzde 43,3’tür. Bunun da bilinmesi gerekir.
İzmir’de ne olup bittiğine gelince. Partimiz bir ittifak çerçevesinde bir tercihte bulundu. Bu tercihte nerede yanlışlar olduğu seçim sonucunda ortaya çıkmıştır. Partimizin ittifakın diğer partilerinin seçmenlerinin ne yönde oy kullandığı yönünde bilimsel bir çalışmanın yapıldığını biliyoruz. Bunu Grup Başkan Vekilimiz Gökhan Günaydın açıkladı.
LAİKLİK ELDEN GİDİYOR SÖYLEMİ YENİDEN DEĞERLENDİRİLMELİ
Milletvekili seçimlerinde CHP’nin oyu yüzde 25.33 oldu. 2018’de yüzde 22.65 seviyesindeymişiz. AKP ise 2018’de yüzde 42.56 oy oranındayken, 2023’te ise 35.6’ya düşmüş. AKP’nin oyları yaklaşık yüzde 7 oranında düşmüş. Bunu iyi görüp iyi analiz etmek gerekir. Laiklik elden gidiyor söylemini bu rakamlar üzerinden tekrar değerlendirmek gerekir. Bu millet AKP’ye 7 puan daha az vermiş. Toplumun büyük bölümü “istemiyorum” diyor.
Ama biz de yüzde 25.33 oy oranıyla bu ülkede iktidar olamayız. Bu oyu, üye sayımızı arttırmamız lazım. Oyumuzu artırmamız için programımızı toplumun geniş kesimine anlatıyor olmamız lazım. CHP’nin bu ülkemin tüm insanlarına, tarımına, sanayisine, doğasına, çevresine bakışını topluma doğru yansıtıp karşılığını yüzde 50’nin üzerinde bir oyla alabilmemiz lazım.
İzmir’de de sonuçlar çok farklı değil. CHP 2018 seçimlerine göre Türkiye genelinde oyunu 3 puana yakın arttırmış. İzmir’de ise 1.1 puan azalma var 2018 oylarına göre. İzmir’de TİP’e yönelenler oldu. Biz İzmir’de oyumuzu artırmış değiliz. Az da olsa bir azalış var. Bunu görmemiz lazım. Bunun nedenlerini iyi görüp iyi analiz etmemiz gerekir.
-Seçim çalışmaları sırasında Atatürk’ün öne çıkarılmadığı hatta İzmir’den Yüksel Taşkın gibi Atatürk’ü eleştiren bir ismin ilk sırada aday gösterildiği iddiaları ve eleştirilerini nasıl karşılıyorsunuz?
Partimizin bir programı var. Bu partiye üye olan bir kişi bu programa imza atmış demektir. “Bu programın gereğini kabul ediyorum” demektir. Bu program partiye üye olan kişilerin yemin metni gibidir. Yüksel Taşkın ya da herhangi biri de partiye üye olduğunda programı kabul etmiştir. Bunu kabul eden kişinin geçmişte şunu yada bunu demesinden ziyade üye olduktan sonra o söz ve eylemler devam ediyorsa o zaman partililik değildir. Partinin bir adayına oy vermemek gibi konular partiden ihracı gerektirir. Onun da gereği tüzüktedir. Yüksel Taşkın kıymetli bir akademisyen. Dünyaya nesnel, objektif yaklaşımla gerçekleri ortaya koymaya çalışan biri. Yaptığı çalışmalar bir akademik ve bilimsel tespittir. Bir yorum değildir. O tespitin üzerinden çok haksız eleştiriler oldu. Üzülerek söylemek gerekir olumsuz anlamda karşılığını buldu.
-CHP’nin Atatürk’ten uzaklaşması söz konusu olabilir mi?
Söz konusu olamaz. Parti programına uymamak bir parti suçudur. Partiden ihracı gerektirir. Parti adayına oy vermemek disiplin suçudur. İhracı gerektirir. Parti programında “Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisiyiz. Bu gücü tarihsel köklerimizden alıyoruz” der. Başlık cümlesi budur. Daha sonra “CHP’nin tarihsel birikimi Atatürk ilkeleri ve 6 ok eşliğinde” diye devam eder. Bu partiye üye olan bir kişinin bu programa aykırı sözü ya da eylemi varsa ihraç edilir. Tüm partililerini buna göre değerlendirmek gerekir.
-Önümüzde yerel seçimler var. Size göre yerel seçimlerde CHP’nin başarısı için neler yapılmalı?
Partimizin örgütlerinin tepeden tırnağa çalışması, geniş kapsamlı toplumda her yörenin insanlarıyla buluşması gerekir. Kendini ifade etmesi, güven ve umut vermesi önemli.
İktidarda olduğumuz yerel yönetimlerde belediye başkanlarımızın belediye meclis üyelerimizin başarılı hizmetlerinin gerçek değerlerini topluma verebilmek gerekir. Bizim şöyle bir huyumuz var. CHP’liler dünyaya tevazuyla dünyaya soldan bakan bir yapıya sahip. Ne olduğumuzu bile göstermekten sakınırız. Reklam yapmak bizim alışkanlığımız değildir. Bu iyi bir durum olsa da siyasi alanda bize zarar verebiliyor. AKP’li ve MHP’li belediyeler pireyi deve gösterirken, biz deve yapıyoruz pire bile gösteremiyoruz. Pireyse pire, deveyse deve olduğunu toplumun bilmezi gerekir. Doğru işler yapıp ne yaptıysak bunu topluma aktarmamız lazım. Sokaklarımız temiz, parklarımız bakımlı olacak. Sosyal ve kültürel hizmetlerimizle topluma çağdaş ve aydınlık geleceğe yönelik geniş bir çalışmamız olacak. .Bunları yaptığınız sürece karşılığını da buluyorsunuz. İnsanlara sevginizle, samimiyetinizle, dürüstlüğünüzle güven vermeniz de gerekiyor.
CHP’li belediyeler deprem bölgesine ilk giden kamu yönetimleri oldu. Depremin olduğu gece Büyükşehir Belediyesinin mesajı ile uyandık. Bütün yardım ekiplerinin hemen deprem bölgesine doğru yola çıktığıyla ilgili. Tüm belediyelerimiz böyleydi. Ama TSK kışladan çıkmasın. AFAD nerede, yok. UMKE yok. 2-3 gün arama kurtarma ekipleri müdahil olamadı. Havaalanlarında bekletildi. Bizim belediyelerimiz ne yaptıysa toplum tarafından bilinmesi ve taktir edilir olması gerekir. Bizim belediyelerimiz halkın belediyesi olarak çalışıyor. Tarım sektöründe Tunç Soyer’in çabaları ve öncesinde Aziz Kocaoğlu’nun çabaları karşılığını buluyor.
YEREL SEÇİMLERDE BÜYÜK BAŞARI SAĞLAYACAĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUM
Bu yerel seçimlerde önceki göre daha büyük bir başarı sağlayacağımızı düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de CHP yönetiminde ya da Millet İttifakı’nda olmayan bazı büyükşehir, il ve ilçelerde de biz daha çok oy aldık. Bunların karşılığı yerel seçimlerde de kendini gösterecektir. Yeter ki tuzaklara düşmeyelim. Halen tuzak var. Türkiye bir tuzağa sürükleniyor. Sayın Erdoğan Anayasa değişikliği deyip istedikleri değişiklikleri şimdi getirmeye çalışıyor. Bizim kanunla düzenlensin dediğimiz “başörtüsü” güvencesi için Anayasa değişikliği getirmek istiyor. Aslında getirilecek Anayasa değişikliğinde ben eminim Türk toplumunu temel hak ve özgürlüklerden uzaklaştıracak bazı düzenlemeler var. Aile yapısını, kadın-erkek eşitliğini olumsuz etkileyecek düzenlemelerle karşımıza çıkacak. Bunu da toplumuzun gelenek ve görenekleri ile inancımızın gereği olarak yapıyoruz diye öne sürecekler. .Biz itiraz ettikçe “Bunlar dinimize karşı, gelenek ve göreneklerimize karşı, Milli değerlerimize karşı. Bunlar vatan haini” gibi bir tuzak var ortada.
Süleyman Demirel’in “Tencere hükümetleri getirir ve götürür” şeklinde bir sözü var. Türkiye ekonomisinde boş tencere bir kenarda unutturulup “CHP ne oluyor? Bunlar böyleler, bunlar şöyle insanlar, böyle insanlar gibi yalan yanlış bilgilerle çamur siyasetine devam edecekler. Bu tuzaklara düşmeden, bunları öngörerek ülkenin aydınlık geleceğine yönelik ekonomik, kültürel söylemlerimizi mutlaka ortaya koymamız lazım.
ÇEŞME PROJESİ BİR RANT PROJESİ
-İzmir’in yıllardır gündemde olan İnciraltı’nın imara açılması tartışmaları var. Şimdi buna bir de Çeşme Projesi ve o bölgenin imara açılması eklendi. Bu konudaki görüşleriniz neler?
Siz golf oynar mısınız? Ben de oynamam. En başta ekonomik şartlarım, imkanlarım uygun değil. Çok geniş bir alanda çok varlıklı ailelerin oynadığı bir oyun. O kadar büyük alanda 3-5 kişinin oynadığı bir oyun. Şimdi Altındağ’daki bir hemşerimizin gidip Çeşme’de golf oynayabileceğini zannetmiyorum. Çeşme projesi bir rant projesi. Bir hayal üretiyorlar. Sanki toplumun tamamının, kenar semtlerde yaşayanların yararlanabileceği bir proje olacakmış gibi sunuluyor.
Çeşme’nin bir su sorunu var. Golf dediğin alan en çok su kullanılan onbinlerce kişinin su ihtiyacını harcayan bir yer. Çeşme’de su kaynakları yetersiz. Zaten Çamlı Barajı’nı bile yapmadılar. DSİ programından bile çıkardı altın madeni için. Böyle bir ülkenin kaynaklarının sömürü düzeni.
Sayın Bakan bize sunum yaptığında ben ilk bunu sordum. “Su sorunu varken siz bunları nasıl yaparsınız” dedim. 100 bin kişi çalışacakmış Çeşme’de. Otoyol şu anda bile hafta sonlarında tıkanıyor. Kilometrelerce kuyruk oluyor. Ulaşım sorunu daha da büyütülecek. O bölgenin tarımsal üretim alanlarını yok eden bir proje. Halk bunu istiyor mu? Sordular mı? Çeşme Projesi’ne böyle bakmak lazım. Herkesin yararlanabileceği bir proje yapıyorsanız başımızın üstünde yeri var. Ama öyle değil.
İnciraltı’nın da ben yıllardır oranın bir tarım alanı olduğunu söylüyorum. Bor kurutmuş diyorlar. Bor nereden geliyor. Balçova’daki jeotermal kaynaktan geliyor. O suyu reenjekte etmezsen dereye verirsen kurutur. Bu senin kabahatin, bunun önleyeceksin.
“Şehrin içinde kalmış. Tarımsal niteliğini kaybetmiş” diyorlar. Yok böyle bir şey. Toprak üretilemez bir varlık. Ama üretim yapmak için toprağa ihtiyacın var. O yörenin toprakları en zengin, en verimli topraklar. Tarım açısından en güzel şekilde değerlendirmen gerekirken orayı imara açıyorsun. Yok etmemen, koruman lazım. Fransa’da Marsilya’da böyle alanlar var. Koruyorlar, şehir baskından uzak tutuyorlar. Şehirli insanlar da oranın seralarından, ürünlerinden yararlanıyor. Hem üretim tüketim ilişkisini kurmuş oluyorsun. Hem de o bölgedeki yapılaşmayı engelleyerek insanların daha sağlıklı bir çerçevede yaşamasını sağlamış oluyorsun. Bugün Hollanda’yı Hollanda yapan süs bitkileri yetiştiriciliğidir. Bizim en önemli seracılık alanımız ve süs bitkileri yetiştiriciliği yapılacak bölgemiz İnciraltı’dır. Oranın gerçek toprak sahipleri bu işlerden daha çok para kazanabilir. Ama artık orada topraklar el değiştirmiş. Rant sahiplerinin eline geçmiş o topraklar. Onların imar baskısı var. Gerçek toprak sahipleri oradaki birkaç binadan elde edeceği gelirden çok daha fazlasını seracılıktan elde edebilir. İnciraltı, bitmiş, gitmiş değil. Yok olmasını önlemek senin elinde. Oranın tarımsal üretim alanı olarak faaliyet göstermesi mümkün.
Siyasi baskı da var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yaptığı planlara bakıyorsunuz. Daracık sokaklardaki konut alanlarıyla tamamen yok eden bir plan. Bırakın tarımı yeşil alan diye bir şey de bırakmamışlar. Başka bir dertleri daha var. Körfez Geçiş Projesi diye bir rant projeleri daha var. Bu projenin kavşakları geçiş noktaları da İnciraltı’ndan geçiyor. Planda bu da duruyor. Tam bir garabet. Bir rant planı. Buna karşı itirazlar yapıldı. Toprak Kuruma Kurulu’nun o bölgedeki toprakların kullanımı için verdiği bir karar var. Bu yok sayılarak imar planı yapılıyor. Kamu yararı denilerek yeniden plan yapılıyor. Zaten bu konuda Ziraat Mühendisleri Odasının da bir mahkeme süreci var. İtirazlar mahkeme süreçleri devam ediyor. Ama Bakanlık “Ben bildiğimi yaparım” diye imar çalışmalarına devam ediyor.
Çiğli’deki Kuş Cenneti de yok ediliyor. Dün Bornova’nın Kurudere ve Sarnıç köylerindeydik. Karasinek popülasyonunun artışını konuştuk. Kırlangıçlar göçmen kuşlardır. Geçen yıl arılar çokmuş, kırlangıç da hiç yokmuş. Onlar buraya göç edip geliyorlar. Havalar soğumaya başlayınca güneye doğru ya da kuzeye doğru gidiyorlar. Tek besin kaynakları da havada uçuşan sinekler ve böceklerdir. Kırlangıçlar gelmezse ya da azalırsa bölgede zararlı böcekler artıyor. Bu doğanın dengesi. Şimdi Kuş Cenneti’ni kuşların uğrak yerini feda edersen bunun cezasını yine sen çekersin. Sivrisinek artar. Bu gerçeği bildiğimiz halde o bölge sulak alanları Ramsar Sözleşmesiyle de koruma altında olan alanları yok edemezsiniz. Bunlar yanlış uygulamalar. İzmir Körfezi’nin doğal, milyonlarca yılda oluşmuş alanları yok etmek büyük bir yanlıştır. Var olan zenginliklerimizi korumamız gerekir. İnciraltı’nı, Çiğli tarafındaki sulak alanları koruyalım.
-Bundan sonraki siyasi yaşamınızı nasıl yönlendireceksiniz?
Parti tüzüğümüz ön seçim getirecek. Bunu istiyor, diliyor ve mücadele ediyoruz. Genel Başkanımız da bu konuda bayrağı en önde taşıyor. Partimizin demokratik süreçleri, halkımızın istek ve tercihleri neyi gerektiriyorsa o olacaktır. Benim isteğim değil, partimizin örgütlerinin tercihleri etkili olacaktır. Toplamda 8 yıl milletvekilliği yaptım. İlk 5 yıl Tarım Komisyonu’ndaydım. Geride bıraktığımız 5 yıl TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaydım. Bu komisyon TBMM’deki en önemli komisyon. Herkes adına bütçe hakkını savunan komisyon. Bütün Bakanlık ve kamu idareleri bütçelerini oraya getirir. Ayrıca bütün Bakanlıkların bütçelerini denetleyen bir kurum. NATO’da Parlamenter Asamblesi üyeliğim oldu. Orada da Bilim Teknoloji Komite Başkan Yardımcılığı görevim oldu. Bu görev de seçimle veriliyor. Fransız ve Estonyalı adaylar arasından seçimle geldiğim bir görevdi. Bunlar önemli görevlerdi.
Yeniden aday olmadık. Genel Başkanımızın, partimizin yetkili organlarının taktiridir. Bu konuda hiç rahatsız olmadım. Desteğim devam etti. Elimizden gelen katkıyı verdik. Bundan sonra da vermeye devam edeceğiz. Bir koltuk, makam ya da mevki peşinde asla değilim. Gençlerimizin, kadınlarımızın bu süreçlerde etkili olması için elimden gelen her şeyi yapmaya devam edeceğim. Dezavantajlı kesimin de temsiliyeti açısından, seçilebilir yerlerde aday gösterilmeleri için elimden geleni yapacağım. Halkımızın benden beklediği bir sorumluluk varsa bundan kaçmam. Kendi refahım için “Ben yokum” demem. Yaşamımın sonuna kadar bu sorumluluğu taşıyacağımı biliyorum. Bu partinin, bu toplumun bana verdikleri var. Bu topluma çok şey borçluyuz. Bir ön seçim olur. Partimiz, örgütümüz, halkımız “Sizin böyle bir sorumluluğunuz var. Biz sizin bu sorumluluğu almanızı istiyoruz” dediğinde de “Yok ben rahatım, hayatıma bakıyorum, emekliliğimi yaşıyorum, olmaz” demem.