Yeni bir araştırmaya göre III. Vlad, bilinen adıyla Kazıklı Voyvoda veya Vlad Drakula, kan emen bir vampir değil hatta bir veganmış. Uzmanlar, Kazıklı Voyvoda’nın bitki temelli bir beslenme şekline sahip olduğuna inanıyor.
Bram Stoker’ın yarattığı kurgusal karakter Kont Drakula, tüm dünyanın en meşhur kan emen vampiri. Bu meşhur karakter yaratılırken ise Kazıklı Voyvoda adlı 15. yüzyıldaki korkunç Rumen valisinden ilham alındığına inanılıyor.
Şimdiye kadar edebiyattan sinema dünyasına kadar kan emen korkutucu bir karakter olarak karşımıza çıkan Kont Drakula ile ilgili araştırmacılar şaşırtıcı bir bilgiye ulaştılar. Uzman analizlerine göre Kont aslında bir vegan olabilir.
Ortaçağ prensi, düşmanlarını tahta kazıklara geçirmesiyle ünlü ve 1448 ile 1477 civarındaki ölümü arasında Eflak’ın üç kez hükümdarıydı. Belki de bu yüzden Stoker’ın yarattığı kan emen vampir efsanesi de bu kadar benimsendi.
Ancak 500 yıl sonra, el yazısıyla yazdığı bazı mektupların bilimsel analizine dayanılarak, Vlad yalnızca bitki bazlı bir beslenme şekline sahip olabilir. Bilim insanları, Stoker’ın Dracula’yı yayımlamasından tam 125 yıl sonra, bu yıl mayıs ayında bir mektuptan kan, ter, parmak izi ve tükürük çıkardı.
KAN EMMİYOR HATTA ET BİLE YEMİYOR
4 Ağustos 1475 tarihli mektup, kendisini ‘Alpler Ötesi bölgelerinin prensi’ olarak tanımlayan Vlad Drakula tarafından Sibiu kasabalılarına yazılmıştı. Ve kasaba sakinlerine yakında köylerinde yaşayacağını bildiriyordu.
Catania Üniversitesi’nden uzmanlar mektuplardan kan, ter ve tükürük çıkararak hayvansal gıda proteinlerinin bulunmadığını, aksine bitki bazlı proteinlerin olduğunu keşfettiler. Araştırmacılardan Gleb Zilberstein, incelemeleri sonucu vampir olarak bilinen ünlü ismin bir vegan olabileceğini belirtti.
Biyoarkeologlara göre, Avrupa’nın her yerindeki aristokratlar çok yetersiz bir beslenmeye sahipti ve çoğu zaman et yenmezdi. Çünkü 15. yüzyılda Avrupa çok soğuk bir iklime sahipti ve çok az yiyecek vardı. Bu yüzden de zorunluluktan bitki bazlı bir beslenme benimsemek zorunda kalmış olabilirler.
Ekip ayrıca mektupların, korkulan hükümdarın kanlı gözyaşları dökmesine neden olan bir hastalık olan hemolakriden muzdarip olduğunu gösteren ipuçları içerdiğini de keşfetti.
Araştırmayı yürüten Profesör Vincenzo Cunsolo şunları söyledi: “Muhtemelen en azından hayatının son yıllarında hemolakri adı verilen patolojik bir durumdan muzdaripti, yani kanla karışmış gözyaşı döküyordu.”