Bugün sizlere yıllar öncesinden bir cumhurbaşkanı portresi çizeceğim, hani Türkiye’nin karanlık yılları denilen o günlerden…
Siyasi çekişmelerin ekonominin temeline dinamit koyduğu, politik kayırmaların hiç bugünkü kadar yüzsüzce olmadığı, en azından daha adil bir düzen için savaşanların ayakta durmaya çalıştığı o günlerden…
Gazetecilerin daha özgür yorum yaptığı, yandaş kanalların böylesine şerefsizce çoğalmadığı, gazetelerin tek bir patronaj altında toplanmadığı, hatta basının 4. kuvvet medya gücünü daha fazla hissettirdiği, politikacıları yanlış yapmaktan korkuttuğu günlere…
O günlerde başımızda bir cumhurbaşkanı vardı… Bir hukuk adamıydı, hiçbir gücün asla satın alamayacağı, ilkelerinden asla taviz vermeyen bir devlet adamı…
O isim Ahmet Necdet Sezer, Türkiye’nin ilk ve partisiz tek sivil cumhurbaşkanı…
Yetimin hakkını koruyan, adaletten şaşmayan ‘Tarafsız’ bir devlet adamı…
Gelin onu görev yaptığı dönemden kısaca tanıyalım:
Türkiye’nin 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, görev yaptığı 7 yıl boyunca, adalet terazisini hiç kendi çıkarına tartmadı.. Onun tek dayanağı anayasa kitapçığıydı…
Yobazlığa, yolsuzluğa geçit vermedi, tarikatların düşmanıydı… Atatürkçü, laik bir Cumhuriyet aydınıydı…
Kendisine verilen 1243 parça hediyenin, 1243’ünü de devlete bıraktı…Gizli gizli evine taşımadı.
Son yıllarda yaşananlara bakınca, bu tutumuyla ilk etapta “Bu benim cumhurbaşkanım olamaz” diyesi geliyor insanın…
Ve sonra diğerleri geliyor:
Zaten, kırmızı ışıkta durmasından belliydi…
Kimse durmuyor ki, o niye duruyor?
İsveç mi burası?
Bakıyorum gazetelere…
94 parça gümüş , 22 vazo, 9 takı, 27 hatıra para, 4 tabanca, 83 parça değerli süs eşyası, 55 tablo,
86 porselen, 7 madalyon, 4 saat…
İnsanın içi gidiyor!
Al, götür di mi… Bırakmış, gidiyor.
Üstelik, liste eksik…
Kendisine tahsis edilen “kafana göre harca” denilen ödeneği de harcamadı.
Hediyeleri bıraktığı gibi…
Milyonları da bıraktı.
46 trilyon liracık! Ye, yemedi… Gez, gezmedi.
O zaman bırak biz yiyelim…
Ona da izin vermedi. “Yetim hakkıdır” dedi, görevi boyunca tasarruf ettiği 46 trilyonu, Maliye’ye iade etti…
Kemal Abi’ye.. (Unakıtan)
Çocukları hálá memur…
First Lady desen… Bi Atıl Kutoğlu’nu bile tanımıyor…
Belediyeler, bizim paramızla simitçilere Cemil İpekçi’den köstüm hazırlattı; o hálá kendi cebinden giyiniyor.
Aşçıyı, garsonu azalttı.
“Suyla çalışmıyor bunlar” dedi, 14 makam aracını geri verdi.
Okluk’taki yazlık köşke hiç gitmedi.
Oğlunu evlendirdi, elektrik parasına kadar cebinden ödedi.
Eşi düştü, bileğini kırdı; hastaneye sivil araçla götürdü,
röntgen için kuyruğa girdi, sıra bekledi.
Annesi vefat etti, gene sivil plakayla gitti; flap flap flap, fors yapmadı…
Resmi yemekler hariç, kimseye davet vermedi.
Mutfakta yerli ürün kullandırttı.
Şatafattan uzak durdu.
Yeminini tuttu…
Hukuku üstün kıldı.
E haliyle… Sevilmedi…
Sevilmez de dürüst insanlar…
****
Çünkü Sayın Sezer, her zaman hukukun üstünlüğünü savundu, bu uğurda hiç ödün vermedi. Cumhurbaşkanlığı görevi boyunca da Türk anayasası rehberi oldu.
Ne gericiliğe, ne de cumhuriyet düşmanlarına geçit verdi.
Kendisini Cumhurbaşkanlığı makamına atayan dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in bile anayasaya aykırı bir icraatına sert tepki verdi.
Ecevit’e yalakalık yapmadı, adalet ilkelerinden ödün vermedi.
Onun siyasi iradeyle hukuk savaşı ,Türkiye’ye en büyük ekonomik krizini yaşattı. Ancak, rahmetli Kemal Derviş geldi, ekonomiyi düze çıkarttı.
Onun adil tavrıyla kuruluş ilkeleri, Cumhuriyet rejimi ve anayasa zarar görmedi. Tepkisiyle karıştırdığı ekonomiyi de nasılsa biri düzeltirdi, düzeltti de…
Onun bireyin hakkını savunan tarafsız tutumu, halk tarafından benimsendi, ama kamu yöneticileri onu hiç sevemedi.
Çünkü onu çarkın içine çekemedi, ezemediler.
Görevi bittiğinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin altın sayfalarından biri kapanmıştı.
Bugün eşi, çocukları ve torunlarıyla her türlü tartışmadan uzak, mütevazi bir yaşam sürüyor Sayın Sezer…
***
- Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, gelecekteki Türk politik kimliğinin idolü olacak bir devlet adamlığı yaptı.
Atatürk ilke ve devrimlerini ölümüne savunan milyonlarca insanın da örnek aldığı bir isim…
Şöyle bir düşünün, uzunca bir süredir ülkemde ikilik yaratan bir politik anlayış yok mu hayatımızda?
Anayasayı defalarca delen, tarikatlara kapı açan, laikliğe savaş açan, kadın özgürlüğünü tartışma konusu yapan, yolsuzluklara kucak açan, din devleti kurmak isteyen zümrelere sıcak bakan, gazetecileri hapse atan, fikir özgürlüğünü mahkemelere düşüren, adaleti savunanı değil yandaşı, zengin eden bu politik anlayışın tek korkusu Ahmet Necdet Sezer gibi devlet adamlarıdır.
Geleceğin politikasında bazı kişilerin çıkarlarına değil, toplum eşitliğini savunan siyasetçilerin yönetime geldiği bir Türkiye hedefi olmalıdır.
Son düzlükte, gerçekleştirdiği adalet yürüyüşüyle, demokratik bir düzeni savunan milyonları peşinden sürüklemesi beklenen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, umut olmuştu çağdaş Türkiye modeli için…
Ama topluma bunu anlatamadı…
Demokrasi uğruna birlikte hareket etmek için kurduğu altılı masanın diğer liderleri de, seçim yenilgisinden sonra onu suçlayınca iş ihanet boyutuna vardı. Parti içinden de tepkiler alınca, bir rüya bitti.
Kılıçdaroğlu umudu balon gibi söndü.
Şimdi önemli olan CHP’nin kendi içinden, geleceğin laik Türkiyesi için, Sezer gibi, Cumhuriyet düşmanlarına asla ödün vermeyen bir lideri seçmesi ve onun da peşinden milyonlarca insanı sürüklemesi…
Umutsuz olmaya gerek yok, Atatürk’ün kurduğu bir parti bunu yapacak güçtedir. Yeter ki ölümsüz liderinin izinden gitmeyi pazarlık konusu yapmasın.
Çünkü dünyanın saydığı ve desteklediği çağdaş bir Türkiye, hayal değil.
Hürol Dağdelen
hurol90@gmail.com