90’ların başı… İzmir’in Yeni Asır Gazetesi’nin, İstanbul medyasına öncülük ettiği yıllar… Okuyucunun satın alıp okumaktan vazgeçemediği , her sayısını merakla beklediği günler… Manşetleriyle ses getiren bir gazeteydi Yeni Asır… Yüreğinden doğan Sabah’ın da o zamanlar İstanbul’da ayakta kalma çabaları…
Güçlü bir kadrosu vardı… İzmir’in gözbebeği olan asırlık gazetenin her birimi gazetecilik etiğini benimsemiş, Yeni Asır’ın kültürünü özümsemiş basın mensuplarından oluşuyordu.
Bir gazetecilik ekolüydü Yeni Asır…
Her bir gazeteci, diğeriyle mücadele halinde… Yazı işleri toplantıları birim şeflerinin savaş alanı gibi… Başlıklar havada uçuşuyor, fikirler çarpışıyor, yeni bakış açıları dikkat çekiyordu.
Ustalar ve gençler gizli bir yarış içinde..
Benim de Yeni Asır’da ilk yıllarım… Birçok özel isimle çalıştım o günlerde, hepsinin bende emeği var, her biri yüreğimdedir.
Ancak o günlerin aklımda kalan en yaratıcı ismi Yılmaz Özdil’di…
Gündemi çok iyi takip eden, asla yılgınlık göstermeyen, pratik zekasıyla çözüm üreten, kısa ve öz başlık önerileriyle yazı işlerinin tozunu atan, çıkan her sayfada iz bırakan, fikrinin arkasında sonuna kadar duran coşkulu, sivri dilli bir gazeteci…
Onun ekip çalışmasına verdiği öneme o günlerden tanığım… Birlikte çalıştığı arkadaşlarıyla ortak fikir üzerinde durur, birlikten güç alır, bunu da gururla söylerdi.
Ben Yeni Asır’a başladığımda editördü… Kısa sürede Yazı İşleri Müdürü oldu, haberci kimliğinin yanı sıra yöneticiliği de bırakmadı.
Beni gazetenin magazin sayfalarından koparıp ana gazetenin 3. sayfasını teslim eden, hatta köşe yazmam için teşvik eden de odur.
Sadece bana değil, her genç gazeteci adayına liderlik ederdi. Yeteneğini keşfedip onu yönlendirirdi.
Sorumluluk almaktan, gençlerin hatalarını üstlenip onları savunmaktan hiç kaçınmazdı.
Gazetenin Genel Yayın Yönetmenliğine kadar yükseldi.
O günlerde bazı çalışma arkadaşlarıyla ters düştü, fikir ayrılıkları oldu.
Ancak lider kimliğini hep önde tuttu.
Yüreğinde hep, ‘bir gün Türkiye’nin konuştuğu gazeteci olacağım’ hırsı vardı.
Başardı da…
***
1995 yılıydı sanırım, Yeni Asır’da yönetimle ters düştü ve soluğu İstanbul’da Milliyet Gazetesi’nde aldı. Gazetecilerin yeni bir kente alışması zaman alır, hele İstanbul gayya kuyusu… İzmirli gazetecilerin İstanbul’da tutunması ise mucize ötesi bir şey…
Sevgili Yılmaz o kadar beklemedi, çok kısa sürede Milliyet Gazetesi’nde ses getiren başlıklara, farklı sayfa dizaynlarına imza attı.
Küçük ama zeka fışkıran başlıklarıyla medya dünyasına, “gazete sadece manşetlerle değil, küçük başlıklarıyla da okunur” imajını taşıdı.
Çok geçmeden Yeni Asır’dan da patronu olan Sabah’ın sahibi Dinç Bilgin’in ısrarıyla yeniden evine döndü.
Sabah’ta kısa sürede kendini hissettirdi. Köşe yazıları ve farklı başlıklarıyla gazetenin çehresini değiştirdi.
Tarzı, çağdaş gazeteciliğin izlerini taşıyordu. Önceleri klasikten ayrılmayan gazeteci grubuna ters gelse de, kendini benimsetti onlara da…
İzmirli gazeteci, İstanbul’u sarsıyordu.
Dinç bey, sonra yeni çıkaracağı bir gazetenin sorumluluğunu da Yılmaz’a verdi. Yılmaz Özdil, sonraki yıllarda gazeteciliğini marka yapacak maharetini orada göstermeye başladı.
Ateş Gazetesi, kısa sürede liste başı oldu, bu başarı ana akım medyayı rahatsız etse de mücadeleci bir kimliğe sahip olan Yılmaz asla yılmadı.
Özdil’in başarısı medya patronluğuna hazırlanan Cem Uzan’ın da dikkatini çekti ve onu yeni kurulan Star Gazetesi’nin Yazı İşleri’nin başına getirdi.
Yılmaz Özdil, ekibini daha çok Yeni Asır’da birlikte görev yaptığı gazetecilerden belirledi. İzmir ruhu, Star Gazetesi’nin ana teması oldu.
O yıllarda kendisinden bana da teklif geldi ama ben bazı özel nedenlerden dolayı gidemedim, Yeni Asır’da kaldım.
Keşke dediğim anlardan biridir bu…
***
Star Gazetesi’ni farklı bir havayla yayınladı Yılmaz…
Kısa, öz, şok edici ve yaratıcı başlıklar… Ana sayfada o güne kadar görülmemiş biçimde kullanılan büyük fotoğraflar… Haber katılan farkı bakış açıları, okuyucunun bulmaca çözer gibi haberciliğin derinliğine dalması gibi faktörler, Star Gazetesi’nin basın dünyasında yeni bir soluk olmasını sağladı. Yılmaz, gazeteyle de kalmadı, Star’ın televizyon kanalında da habercilik gücünü gösterdi…
Yeni Asır’dan tanıdığı, gazetecilik gücüne inandığı Korcan Karar’la başarıdan başarıya koştu. En çok izlenen haber bültenini yarattı.
Korcan Karar, usta bir gazeteci, bir savaş muhabiriydi, olaylara sıradışı yorumu ses getirdi, sunumuyla marka oldu.
Yılmaz Özdil de Uğur Dündar’la o dönem güçlü bir ikili yarattı.
Ancak her başarının cezasız kalmadığı gibi, burada da bir süre sonra işler ters gitti. Star karıştı, Yılmaz Özdil’i istemediği gazeteciliğe devşirmeye çalıştılar. Kabul etmedi, ceketini alıp çıktı.
Ekip arkadaşlarına da, “Ekmeğinizden olmayın, Star’ı çaresiz bırakmayın” dedi…
***
Aylarca işsiz kaldı, gazeteciliği uzaktan izledi.
Kitap yazmaya, gazeteciliğinin “politik” gücünü ortaya koymaya başladı. İktidarın kirli çamaşırlarını ortaya döken kitaplara imza attı. Milyonlarca okuyucuya ulaştı.
Hürriyet’ten gelen teklif üzerine, amiral gemisinde köşe yazmaya başladı. Yazım kimliğini oluşturduğu her köşe yazısı, ülkenin gündemine oturdu.
İktidar eleştirileri, yine birilerini rahatsız etti. Hürriyet’ten ayrılmak sorunda kaldı.
Sözcü’nün daveti üzerine, bu gazetenin yıllarca köşe yazarlığını yaptı, her yazısı olay yarattı. Tarzı, okuyucunun vazgeçemediği tat oldu.
Bir sayfa köşe yazmak gibi, “başlangıçlar” yarattı.
Muhalif gazeteci olarak, çizgisini hiç bozmadı. Sıkı bir Atatürkçü’ydü…
‘Gazeteci tarafsız olmalı’ inancının temsilcisiydi.
“Hem İzmirliyim hem Atatürkçü, bunlar benim hayat felsefem, kimliğim” demekten hiç yılmadı.
Asla yolundan dönmedi, hiçbir zaman da başkalarının etkisi altında kalmadı.
Eleştirilse de, dik durdu, acı çekti belki ama sözünden dönmedi.
Sözcü TV’nin ilk kuruluş aşamasında, birlikte yol yürümekten gurur duyduğu, ortak kaderi paylaştığı Korcan Karar’la kanalı ayağa kaldırdı, genç bir ekip kurdu. Yalakalık yapan değil, boyun eğmeyen bir yayın kuruluşu yaratmaktı amacı…
Kanalın açıldığı ilk gece, haber bülteninde, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nu eleştiren ve “Seçimi kazanamaz, beni heyecanlandırmıyor” diyen sözleri nedeniyle tepkileri üzerine çekse de, bu tavrından vazgeçmedi, fikrinden dönmedi.
Burada da işinden oldu.
Ancak zaman onu haklı çıkardı… CHP lideri Kılıçdaroğlu seçimi kazanamadı ve yaşattığı hayal kırıklığı ülkeyi sarstı.
Onun güçlü uzakgörüşü, bir kez daha kendisi göstermişti.
***
Sevgili Yılmaz Özdil’i siz yakından tanıyorsunuz, Türkiye’nin en çok okunan yazarı…
Sadece köşe yazıları değil, kitaplarıyla da hep gündem oldu. Son kitabı ‘Mustafa Kemal’ bir başyapıttır.
Ben ise onu başka bir açıdan size anlatmaya çalıştım. Çünkü bir meslektaşı, bir mesai arkadaşı olarak onu izlemekten hep onur duydum.
Gazeteciliğimin ilk günlerinde ondan aldığım feyz, beni 30 yıllık Yeni Asır serüvenimde başarılı olmamda önemli bir etken oldu.
Yılmaz Özdil, bu ülkenin görüp görebileceği en bağımsız gazetecidir.
Kimseden korkmadı, gazeteciliğini hiç satmadı, kalemini kırmadı, sevdiği işi doğru yaptı.
Şimdi, yeni bir ekip çalışmasıyla, yıllardır üstüne toz kondurmadığı sevgili dostu usta gazeteci Korcan Karar’la yeni bir gazeteciliğin kapısını açıyor Yılmaz Özdil.
Özgür gazeteciliğin yerinde yeller estiği, ‘taraflı’ olmanın, haberi ilana değişmenin, pazarlık konusu yapmanın zirveye çıkıp para kaptığı günümüzde, mesleğimizin onuru için yeni bir başlangıç yapıyor.
Bugünden itibaren Youtube’da yayınlanacak Kanal BlaBla bağımsız gazeteciğin sesi olacaktır eminim.
Yılmaz Özdil, İstanbul medyasını salladığı “İzmir ruhuyla” yeniden gerçeklerin aynası olacaktır.
Bu amaçla Zafer Partisi’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı teklifini de reddetti.
Çünkü o bir gazeteci… Gazetecilerin milletvekili ya da belediye başkanı olmasına hep karşı çıkması da ondan…
Bu yüzden pes etmeyen bir “gazeteci karakterin” yeniden doğuşuna tanıklık etmek için tek yapmanız gereken, onu takip etmek…
Tıpkı O’nun gazeteciliğinin tadını alıp hiç vazgeçmeyenler gibi…
Sevgili Yılmaz Özdil, Sevgili Korcan Karar ve ekip arkadaşları… Sizleri özlemiştik, gazetecilik onuru için hoşgeldiniz…
İyi ki varsınız.
***********
Hürol Dağdelen
hurol90@gmail.com