İzmir Büyükşehir Belediyesi depremin ardından kent genelindeki çarpık yapılaşmanın önüne geçmek için çalışma yaparak “plan notları önerisi” geliştirildi. İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’ne önümüzdeki günlerde gelmesi beklenen konu Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a anlatıldı. Ancak Bakan Kurum “plan notu” önerisini kabul etmeyerek plan çalışması yapılmasını istedi.
Bakan Kurum’un vetosu Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi’ne haklı çıkardı. Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi geçen ay yaptığı açıklamada; “İzmir Metropol Alanının (Merkez Kent) nazım imar planları/revizyonlarının, yapılacak ayrıntılı analitik veriler dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla bölgesel ölçekte etaplanarak ve Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde yer alan kentsel sosyal ve teknik altyapı standartlarına uygun olarak ele alınması ve hazırlanması gerekir” ifadeleri yer almıştı.
Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi 30 Ekim’de yaşanan deprem sonrası gündeme getirilen imar yoğunluğu artışının çözüm getirmeyeceği gibi daha büyük sorunlara neden olacağı konusunda uyarıda bulundu, dirençli kentlere ihtiyacımız olduğuna dikkat çekti.
Yaşanan her deprem sonrasında olduğu gibi 30.10.2020 tarihinde yaşanan son deprem sonrasında da çözüm olarak sunulan tek aracın “yoğunluk artışı” şeklinde tartışılıyor olmasının şehircilik ilkeleri ve afet yönetimi ile en ufak ilgisi bulunmadığının dile getirildiği açıklamada, “Kentlerimizin toplum ve doğa yararı dikkate alınarak planlanması mümkündür. Sermayeye can suyu olarak sunulan büyük ölçekli kentsel projelere (çoçuklarımızı dahi borçlandıran projeler) ayrılan kamu kaynakları ile kentlerimizde var olan sorunların önemli bir kısmının çözülebileceği tartışmasız bir gerçektir. Kentlilere ve doğaya karşı sorumluluğu olan TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi olarak, planlama konusunda yetkisi olan kurumların kamusal sorumlulukları doğrultusunda hareket etmelerinin zorunlu olduğunu hatırlatmak isteriz” ifadeleri dikkat çekti.
Parsel bazında parçacı plan değişiklikleri
“İzmir Kent Merkezi, merkezi hükümet ve yerel idarenin nüfus ve yoğunluk artışı getiren parçacı ve parsel bazında yapılan plan, plan değişiklikleri ve revizyonları ile gelişimini ve değişimini sürdürmektedir” denilen açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Bu parçacı ve parsel bazında yapılan planlar, kamu yararından uzak, daha çok mülk sahipleri ve müteahhitlerin kârını arttırmaya odaklı olup, İzmirlileri, kentin ulaşım, eğitim, sağlık ve yeşil alan gibi temel ihtiyaçlarından, 3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikleri gereği ayrılması zorunlu olan kentsel, sosyal ve teknik altyapı alanlarından mahrum bir kentte yaşamaya mahkum kılmaktadır. Kentleşmenin, kentleri geliştirmenin veya dönüştürmenin yalnızca sermayenin kârına bağlı olduğu fikri, geçtiğimiz 40 yıl boyunca egemenliğini daha da güçlü bir şekilde tesis etmiştir. Bu yaklaşım, son 20 yılda farklı siyasi partilerce idare edilse de merkezi hükümet ve yerel yönetim ayırt etmeksizin yönetim mekanizmalarının tümüne yerleşmiştir. Bahsi geçen yaklaşım dışında alternatif arayışları tartışmaya kapalı hale gelmiş, planlama süreçlerinin de bu kapsama sıkıştırılması nedeniyle kentlerimiz afetler karşısında savunmasız duruma düşmüştür.”
Yüzde 10-25 arası yoğunluk artışı
Bu anlayışın yıllardır kentlerde ve planlama disiplininde yarattığı tahribatın gözle görülür olduğu gibi kimi verilerle de açıkça saptanabildiğine dikkat çekilen açıklamada, “Planlama kararlarının temel girdilerinden biri olan nüfus öngörüleri ve buna bağlı olan planlamanın temel kararlarının önemsizleştirildiği, üst ölçekli plan kararlarının ve hatta mevzuat hükümlerinin bile dikkate alınmadığı görülmektedir. Son yıllarda İzmir’de yerel yönetimler tarafından onaylanan ve dönüşüm niteliği taşıyan revizyon imar planlarında %10-25 yoğunluk artışı önerildiği saptanmıştır. Bahsi geçen planlarda dönüşüme ilişkin model önerileri tartışılmamış, dönüşümün gerçekleşmesinde tetikleyici unsurun serbest piyasa mekanizmaları olacağı öngörülmüştür. Öte yandan bu yaklaşım, iddia edildiği gibi kentin daha yaşanabilir ve planlı bir hale dönüştürülmesi bir yana kentleri plansız ve belirsiz bir büyümeye götürmektedir. Örneğin 2018 yılı TÜİK verilerine göre İzmir ilinde 38.003’ü ikincil konut olmak üzere 2.168.651 konut bağımsız birimi olduğu, hane sayısının ise 1.401.278 olduğu bilinmektedir. Bu veriler doğrultusunda İzmir’de 729.370 adet boş konut stoğu olduğunu söylemek mümkündür. Bahsedilen konut stoğu fazlası yaklaşık 2.200.000 nüfusu barındırma kapasitesine sahiptir. Ayrıca yukarıda bahsedilen tabloya ek olarak, İzmir ilinde mevcut planlı alanların nüfus kapasiteleri de önemli bir husustur. Mevcut planlı alanların tümünün yapılaşmadığı bilinmekle birlikte, öncelikle mevcut planlı alanlar yapılaştığında ne kadar nüfusu barındıracağı ortaya konmalıdır.”
İzmir Büyükşehir Belediyesinin onayladığı 1/25.000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı ve Kuzey Bölgesi, Batı Bölgesi ve Doğu Bölgesi Nazım İmar Planlarının 2030 yılı için toplam nüfus öngörüsünün 6.649.000 olduğunun hatırlatıldığı açıklamada şu görüşlere yer verildi:
“TÜİK’in 2018 yılı verileri dikkate alındığında İzmir’de konut fazlasının olduğu, hali hazırda 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planı/Nazım İmar Planlarının öngördüğü nüfusu barındıracak konut alanı bulunduğu ortadadır. Dolayısıyla 1/25000 ölçekli planlarda belirlenen kentsel yerleşme alanları dışında ilave konut alanlarına ihtiyaç yoktur. Planlı, yaşanabilir, sağlıklı bir kent için; 3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmelikleri ile uygulama araçlarının etkin bir biçimde kullanılarak, kente yönelik sorun ve tespitlerin kent bütününde ele alınması ve ayrıntılı çözüm önerileri geliştirilmesi gerekmektedir.”
Açıklamada Bu doğrultuda yapılması gerekenler şu şekilde sıralandı:
- 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planının ana kararlarına, nüfus ve yoğunluk değerlerine uygun hareket edilmesi,
- Kentsel Yerleşme Alanlarının özellikle İzmir Merkez Kenti oluşturan metropol alanının, bütüncül olarak kurum ve kuruluş görüşlerinin alınması, analiz ve sentez çalışmalarının yapılması ve özellikle 2020 yılı içinde yaşadığımız depremden sonra daha da önemli hale gelen imar planına esas jeolojik-jeoteknik ve mikrobölgeleme etütlerinin mevcut imar planı olan alanlar dahil olmak üzere kent bütününde hazırlanması,
- Afet ve diğer kentsel risklerin yüksek olduğu İzmir kent bütününde (öncelikli olarak kent merkezinde) kentsel risk analizleri veya sakınım planlaması çalışmalarının yapılması, afet ve diğer kentsel riskler için yapılmış risk azaltıcı önlem ve tedbirlerin plan kararına dönüştürülmesi,
- Revizyon alanlarının belirlenmesinde belirli kriterlerin benimsenmesi ve bu alanların bir program dahilinde etaplar halinde revizyon imar planlarının hazırlanması,
- İzmir Metropol Alanının (Merkez Kent) nazım imar planları/revizyonlarının, yapılacak ayrıntılı analitik veriler dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla bölgesel ölçekte etaplanarak ve Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde yer alan kentsel sosyal ve teknik altyapı standartlarına uygun olarak ele alınması ve hazırlanması,
- Müdahale gerektiren bölgelerin nazım imar planlarında belirlenmesinin yanı sıra müdahalelerin kapsamının, kriterlerinin ve stratejisinin de belirlenmesi ve bu doğrultuda alt ölçekli planların etaplar halinde, belli bir program dahilinde ve üst ölçekli plan kararlarına uygun olarak elde edilmesi,
- Nazım İmar Planı kararları doğrultusunda, kentsel yerleşik alanlarda hazırlanacak ve olasılıkla kentsel dönüşüm odaklı ele alınacak alt ölçekli imar planlarında, sosyal, fiziksel, ekonomik ve yönetsel yapının özellikle dikkate alınması, söz konusu alanlarda yaşayan hak sahiplerinin bölgede yaşamını devam ettirebilmesine olanak sağlanması ve buna yönelik uygulama araçlarının tariflenmesi,
- Revizyonlarla ve bu doğrultuda yapılacak uygulamalarla dönüşmesi öngörülen alanlarda; mevcut imar planının öngördüğü nüfus ve inşaat alanının, mevcut nüfus ve inşaat alanının, ruhsatlı ve ruhsatsız yapılar ile bunların inşaat alanlarının tespit edilmesi ve mevcut yapı stoğu ile ilgili risk analizi ve tespitlerin yapılması,
- Bu alanlarda yapılacak alt ölçekli imar planı revizyonlarının, alanın mekansal olarak iyileştirmesini amaçlayan, dokunun büyük ölçüde yeniden tasarlanmasına olanak veren planlar olduğu dikkate alınarak, kentsel, sosyal ve teknik altyapı alanlarının planın öngördüğü toplam nüfus esas alınarak, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde öngörülen standartlara uygun hazırlanması,
- İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından farklı tarihlerde onaylanmış Nazım İmar Planı ve Revizyonları dikkate alındığında, benzer nitelikte coğrafi özelliklere ve plan kararlarına sahip alanlarda hiçbir bilimsel dayanağı bulunmadan farklı kabuller (Örneğin bir ilçede Bitişik Nizamlı Dört Katlı Konut Alanı(B-4) emsal kabulü 2.50 iken başka bir ilçede aynı yapılaşma koşulunun emsal kabulü 3.00 hesaplanmaktadır) yapıldığının görüldüğü, bu durumun kent bütünündeki dengeleri bozacağı, eşitlik ilkesine aykırı olduğu, bu tür plan kabullerinden derhal vazgeçilmesi,
- Nazım İmar Planlarının temel konusu olan “Brüt Nüfus Yoğunluğu”nun, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği eki “Ek-1ç Nazım İmar Planı Gösterimler” bölümü “Açıklamalar” başlıklı kısmı 1. maddesinde yer alan “Nazım imar planında, bir hektar “brüt yapı alanı”na düşen nüfus sayısıdır. Brüt yapı alanı, imar parsellerinin tamamı ile bunların kendi kullanımları için gerektirdiği yeşil alanlar, kentsel sosyal ve teknik altyapı alanları ve iç yolların alanları toplamıdır.”şeklindeki hükmü doğrultusunda hesaplanması gerekirken İzmir Büyükşehir Belediyesince anılan Yönetmelik sonrası onaylanan Nazım İmar Planlarında “…kentsel sosyal ve teknik altyapı alanları ve iç yolların alanları…”dahil edilmeden hesaplanmakta olduğu, dolayısıyla son yıllardaki Nazım İmar Planlarında belirlenen brüt yoğunlukların hesap yöntemi nedeniyle mevzuata aykırı olduğu ve brüt yoğunlukların da hatalı olduğu, bu durumun planları uygulanamaz noktaya getireceği dikkate alınarak onaylı nazım imar planlarındaki brüt yoğunlukların yeniden değerlendirilmesi ile yapılacak nazım imar planlarındaki brüt yoğunluk değerlerinin mevzuatın öngördüğü şekilde hesaplanması,
- İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yakın tarihte onaylanmış bir çok Nazım İmar Planı ve Revizyonlarının şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırı olması nedeniyle açılan davalar sonucunda iptal edilmiş olduğu, ancak Büyükşehir Belediyesi tarafından yargı kararı sonrası yeniden hazırlanarak onaylanan 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı Plan Açıklama Raporlarında “iptal gerekçeleri olabildiğince çözümlenmiştir”, “iptal gerekçeleri mümkün olduğunca çözümlenmiştir” şeklinde ifadelere rastlanılmış olduğu, oysa ki 2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanunu’nun “Kararların sonuçları” başlıklı 28. maddesinin, idarelerin hukuka ve yargı kararlarına uygun iş ve işlem yapmasını sağlamayı amaçlamakta olduğu, “yargı kararlarına uygunluk” kavramından anlaşılması gerekenin bir yargı kararının somut, gerçek ve bütüncül sonuçlarıyla birlikte değerlendirilerek buna uygun hareket edilmesi gerektiği, yargı kararının kısmen veya yalnızca yüzeyde uygulanmasının ise hukuka ve yargı kararına uygun işlem tesis edilmiş olması anlamına gelmeyeceği, esasen bu şekilde yalnızca görüntüyü kurtaran uygulamaların yargı kararının arkasından dolanmak gibi kötü niyetli tutumlar olarak algılanmasının kaçınılmaz olduğu, bu tür işlemlerin kentimizde geri dönülmesi mümkün olmayan zararlara neden olacağı,
- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı gibi planlama yetkisi bulunan idareler tarafından yürürlükte bulunan plan kararlarını yok sayan, doğrudan yatırımcıyı merkezine alan ve neredeyse yerel yönetimlerin planladığı alanlara yakın oranlarda onaylanan plan/plan değişiklikleri ile korunması gereken alanların (orman alanları, mera alanları, tarım alanları, kamusal alanlar vb.) planlama aracılığıyla yok edildiği1,
değerlendirilmekte olup, yapılmış ve yapılacak plan/plan revizyonlarının yukarıda belirtilen değerlendirmeler doğrultusunda ele alınarak hazırlanmasının sağlıklı kentleşme için bir gereklilik olduğunu ifade etmek isteriz.
Bu hususlar dikkate alınmadan ve özellikle İzmirliler olarak bizzat yaşayarak tecrübe ettiğimiz ve can kayıplarına neden olan deprem gerçeği2 öne sürülerek, yapı stoğunu iyileştirme adı altında yapılacak, her tür parçacı ve kentsel, sosyal ve teknik altyapıdan yoksun plan/değişikliği/revizyonları ile inşaat yoğunluğunu arttırarak çözüm üretmeye yönelik plan notu değişikliklerinin kolay ve aceleci bir yaklaşım olacağı ve bu durumun mevcutta da ciddi anlamda sorun olarak karşımızda duran altyapı, ulaşım ve otopark sorunlarını artıracağı, mevcut haliyle mevzuatlardaki standartların çok altında olan kentsel teknik ve sosyal altyapı alanlarını ciddi anlamda yetersiz hale getireceği ve özellikle içme suyu gibi sınırlı doğal ve yaşamsal kaynakların yetersizliğine neden olacağı açıktır.
1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planında da belirtildiği üzere alt ölçekli planlar hazırlanırken de temel amaç; yaşanan hızlı ve kontrolsüz kentleşmenin, parçacı ve sektörel planlamanın yarattığı sorunların ortadan kaldırılması, kentleşme ve sanayileşmenin kontrollü gelişiminin sağlanması, gelişmelerin sürdürülebilir kılınması, ekolojik dengeyi bozacak olası etkilerin engellenmesi, 2030 yılına kadar kültürel ve doğal değerlerin korunmasını sağlayacak biçimde gelişmenin yönlendirilmesi olmalıdır.
Öte yandan, geçmişten bugüne imar mevzuatında değişimlerin ağırlıklı olarak sermayenin talepleri doğrultusunda gerçekleştirildiği, mevzuatta irili ufaklı olumlu değişimler olsa da, yasal mevzuatın sorunları çözmek adına tek başına yeterli olmadığı gerçeğiyle yüzleşilmiş olduğu, sonucu değiştirecek esas önemli noktanın, idarenin mevzuatı uygulanır kılmak konusundaki niyeti ve bu yöndeki denetimi olduğu düşünülmekte olup, afete karşı dirençli kentler için sadece şehircilik biliminin evrensel kabulleri dikkate alınarak hazırlanacak imar planlarının yeterli olamayacağı; sorunların, bütüncül bir yaklaşımla ele alınarak farklı pek çok alanda gerekli önlemlerin yerine getirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Kamu ve toplum yararı hedefinden uzaklaşan her plan düzenlemesinin, kentsel alanın yaşanabilirliğini zayıflattığı ve afetler karşısında savunmasız kalmasına neden olduğu, kentlerimizin bugünkü temel ihtiyacının geçmişte şehircilik ilkeleri, planlama esaslarına aykırı yapılmış bütün iş ve işlemlerin iptal edilmesini zorunlu kıldığı, şehircilik biliminin evrensel kabulleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla üst ölçekten alt ölçeğe bütün plan kararlarının yeniden ele alınmasını gerektirdiği açıktır.
Sonuç olarak; yaşanan her deprem sonrasında olduğu gibi 30.10.2020 tarihinde yaşanan son deprem sonrasında da çözüm olarak sunulan tek aracın “yoğunluk artışı” şeklinde tartışılıyor olmasının şehircilik ilkeleri ve afet yönetimi ile en ufak ilgisi bulunmamaktadır. Kentlerimizin toplum ve doğa yararı dikkate alınarak planlanması mümkündür! Sermayeye can suyu olarak sunulan büyük ölçekli kentsel projelere (çoçuklarımızı dahi borçlandıran projeler) ayrılan kamu kaynakları ile kentlerimizde var olan sorunların önemli bir kısmının çözülebileceği tartışmasız bir gerçektir. Kentlilere ve doğaya karşı sorumluluğu olan TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi olarak, planlama konusunda yetkisi olan kurumların kamusal sorumlulukları doğrultusunda hareket etmelerinin zorunlu olduğunu hatırlatmak isteriz.