İzmir’de 30 Ekim’de yaşanan 6.9 büyüklüğündeki deprem 116 can kaybına neden oldu.54 binanın yıkıldığı ve 692 bina 4 bin 625 bağımsız bölüm ağır hasar aldı. Seferihisar merkezli depremin 80 kilometre ötede Bayraklı’da bu kadar yıkma neden olması yanlış yerlerde yapılaşmanın yanlışlığını acı şekilde bir kez daha gösterdi. Ancak depremzedeler için yapılacak kalıcı konutların yapılacağı yer de benzer gerekçelerle tartışma konusu oldu. Depremzedeler için yapılacak kalıcı konutların yapılacağı alanının 58 can kaybının yaşandığı Laka Deresi Havzası’nda kaldığını açıklayan TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu; “Bir felaketin yaraları sarılırken bir başka felakete zemin hazırlanmasın. Ormanlar ve yeşil alanlar deprem mağdurlarına sahip çıkma bahanesi ile daraltılamaz” ifadeleri dikkat çekti.
Çevre Bakanlığı söz konusu alanının SİT statüsünde de değişikliğe gitti. Deprem konutlarının yapılacağı alanda yapılaşma için SİT statüsü de kaldırıldı. Söz konusu Sit statü değişikliklerinin herhangi bir bilimsel rapor alınmadan yapıldığı belirtildi.
374 hektarlık alan
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu raporunda alanla ilgili şu ifadeler dikkat çekti: ““Tapuda orman olarak kayıtlı Bayraklı İlçesi 2261 ada 59 parselin yaklaşık 360,00 hektarı ve 14,18 hektarlık 37908 ada 2 parselin tamamının evlerini kaybeden vatandaşlarımız için kalıcı konut yapılmak üzere orman dışına çıkarılması için çalışma yapıldığı tespit edilmiştir. Söz konusu alan; Yamanlar dağından başlayan ve yaklaşık 1.750,00 hektarlık su toplama havzasına sahip Laka Deresi Havzası içinde kalmaktadır. İzmir’de 1995 yılında meydana gelen sel felaketi sonucu yitirdiğimiz 65 vatandaşımızın 58’i Laka Deresi Havzası’ndan gelen sellere kapılarak hayatını kaybetmiştir. Sel felaketinden hemen sonra dönemin orman idaresi yetkililerince yerinde yapılan inceleme sonucunda büyük felaketin yaşandığı Laka Deresi Havzası’nda yüzeysel akışın bertaraf edilmesi için hemen çalışmalara başlanmasına karar verilmiş ve erozyon kontrolü yapılması planlanan toplam 1.326,53 hektarlık hazine arazisi Orman Genel Müdürlüğü’ne tahsis edilerek orman rejimi içine alınmıştır. Çalışmalar İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin katkısıyla dönemin Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü’nce yürütülmüştür. Yapılan binlerce km. teras, yüzlerce m3 kuru duvar eşik, harçlı duvar ve tersip bendi gibi erozyon kontrolü düzenlemeleriyle, dikilen yüz binlerce fidan sayesinde yüzeysel akış kontrol altına alınmış ve olası sel felaketlerinin önüne geçilmiştir. Ancak akla ve bilime göre yapılmış başarılı uygulama sahasında aradan geçen zamanla felaket unutularak sahanın yaklaşık 74,00 hektarlık bölümü 2010 yılında şehir hastanesi yapılmak üzere sağlık bakanlığına tahsisi edilmiş ve inşaatı halen devam etmektedir. Bu defa da belirtilen alanın geriye kalan (3.753,604 m2) 375,00 hektarlık bölümü, 6831 sayılı yasanın Ek.16 maddesine göre orman dışına çıkarılarak depremzedelere kalıcı konut yapılmak üzere Toplu Konut İdaresine (TOKİ) devri yapılacaktır.”
Bir felaketten kaçarken yeni bir felaketin zemini oluşturulmamalıdır
Depremzedelerin daha güvenli bir yerde kalıcı konutlarına bir an önce kavuşturulması gereğine dikkat çekilen açıklamada, “Ancak; deprem gibi sel baskınının da önemli bir doğal afet olduğu göz ardı edilmemelidir. Ayrıca İzmir merkezinin yeşil alan ve orman bakımından sınırlı olanaklara sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Buna karşın; yoğun emek ve milyonlarca lira para harcanarak yapılan çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılan değer ile İzmir için hayati bir önem kazanan bu orman arazisinin depremzedelerin konut ihtiyacının karşılanması gibi hassas bir gerekçeye sığınılarak yeni bir rant alanı yaratılmasına asla izin verilmemelidir. Sel felaketi de deprem gibi insanları ve yaşam alanlarını tehdit eden önemli bir doğa olayıdır. Bu alandaki erozyon kontrolü çalışmalarının sel önleyici fonksiyonu görmezden gelinerek izin verilecek yapılaşma ile bir felaketin yaralarını sarmaya çalışılırken bir başka felakete zemin hazırlanacaktır” ifadeleri yer aldı.