Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin hazırladığı rapor tarım toprakları kaybı konusundaki vahin gerçeği ortaya çıkardı. Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Tevfik Türk, son 16 yılda Türkiye’de 3.5 milyon hektar, İzmir’de ise 28 bin 500 hektar tarım alanının kentleşme ve sanayiye açılma nedeniyle tarımdan koparıldığnı söyledi.
İzmir’de Foça büyüklüğünde alan tarımdan koparıldı
“2004 yılında ülkemizdeki tarımsal üretim yapılan arazi varlığımız TUİK verilerine göre 26.593.178 hektar iken, gerek ekim dikimden vazgeçilerek gerekse kentleşme ve sanayiye açılma sebebi ile tarımsal üretimden koparılmalar sonucunda 2020 yılında tarımsan üretim yapılan arazi varlığımız 23.136.583 hektara düşmüştür” ifadelerini killanan Tevfik Türk şu bilgileri verdi: “Tarımdan ve üretimden uzaklaştırılan bu 3.456.594 hektar arazi Konya hariç tüm illerimizin yüzölçümünden daha büyüktür ki Konya ilimizin yüzölçümü de 4 milyon hektardır. Bölgemize geldiğimiz zaman ise İzmir ilinde 2004 yılındaki tarımsal üretim yapılan arazi varlığımız yine TUİK verilerine göre; 351.440 hektar iken bu alan 2020 yılında 325.500 hektar düşmüştür. Son 16 yılda tarımsal üretimden kopardığımız arazi varlığımız 26 bin hektara yaklaşmıştır. Bu alan ise 25.000 hektarlık Foça ilçesinin tamamından daha büyük, Çeşme (28.500 ha)’den biraz daha küçüktür. Balçova, Narlıdere, Güzelbahçe, Konak, Bayraklı ve Karşıyaka ilçelerinin toplam yüzölçümüne karşılık gelmektedir”
Çeşme, Urla projeleri ve İnciraltı planlamlaarı ile 1480 hektar daha gidecek
Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Türk, “Bu aralar gündemde olan Çeşme-Urla projesi ile 780 hektar, İnciraltı planlaması ile de 700 hektarlık alanların eklenmek istenmesi düşünüldüğünde sadece İzmir’de tarımsal arazi varlığımızın son 16 yılda yüzde 10’dan fazla olacak kaybını göz ardı edemeyiz. Tabi bu bahsettiklerimiz bitkisel üretim için kaybettiğimiz topraklarımız. Sadece Bergama Alibeyli’de Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi yapmak için 250 hektar meramız vasıf değişikliği yapılarak OSB’ye tahsis edilmiştir. Ayrıca tarımsal tesis olarak geçen ancak betonlaştırılan Soğuk Hava Depoları, Tarımsal amaçlı depolar, hayvancılık tesisleri kaybettiğimiz bu alanlara dahil değildir. Bu kayıplarda eklendiği zaman durumun vahameti daha da artmaktadır” diye konuştu.
Toprağı yok etmeyen tek sektör tarımndır
Toprağın doğal oluşum sürecini değiştirmenin olanaksız olduğu gibi, teknolojik usullerle yapay üretilmesinin de mümkün olmadığını hatırlatan Türk, “Kaybedilmesi halinde yerinde başka bir kaynak da kullanılamaz. Toprağın oluşumu üzerinde oluştuğu ana materyal ve kayaç türüne, iklime, topoğrafyaya ve barındırdığı organizmalara bağlı olduğu gibi oluşumdaki en önemli faktör zamandır. 1 cm toprağın oluşabilmesi için geçen süre tüm bu faktörlere bağlı olarak 200 ile 1000 yıl arasındadır. Ortalama 1 cm toprağın oluşma sürecini 500 yıl olarak kabul etsek bir yapı için feda ettiğimiz süreci anlamak zor olmasa gerek. O yüzden yerleşimden-sanayiye, turizmden-ulaşıma kadar arazi kullanan tüm fiziki yatırım süreçlerinin sonunda toprak yok olurken, arazi kullandığı halde toprağı yok etmeyen ve onu ekonomik kılan tek sektör tarımdır. Ne yazık ki son yıllardaki yanlış tarım politikaları çiftçiyi üretimden uzaklaştırmakta, ürettiğinden kazanamama ve geleceğini kuramama durumuna sokmuştur. 2005 yılında çıkartılan 5403 sayılı Toprak Koruma Kanununun 13. maddesinde yer alan, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmasına olanak veren istisnalar, yasanın amacı ile çelişmektedir. Yasanın adı ve amacı; toprağın ve özellikle tarım toprağının korunması olduğu halde, 13. madde ile olası her durumda tarım arazileri amaç dışı kullanıma açılmaktadır. Benzinlikten otele, fabrikadan alıveriş merkezine, lojistik-depolama alanlarından maden sahalarına aklımıza gelen her konuda bakanlıkların “kamu yararı” kararı vermesi kanunu aşmanın yolu olmuştur” diye konuştu.
Anayasa’ya göre koruma görevi devletin
Sanayi kuruluşlarının genellikle su kaynaklarına yakın, ulaşımı kolay ve zemini düz yerleri tercih ettiğini vurgulayan Türk, “Bu nedenle ovaların yakınında ve içerisine tarımı ilgilendirmeyen sanayi kuruluşları kurulmakta, sanayilerin atık yönetimini uygun yapmaması nedeniyle de ovalar atık sulardan ve emisyonlardan kaynaklanan kirlenmeye maruz kalmaktadır. Belediyelerin sık sık ilave imar alanları açmak suretiyle, mevcut sahaların kabul edilebilir değerleri aşması sonucu tarım alanlarının kaybı artmaktadır. Ayrıca kum ocakları ile maden sahalarının kapasite genişletme istekleri ile tarım arazilerinin yok edilmesi de ayrı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Anayasa‘nın 44 ve 45. maddelerine göre koruma altına alınan ve koruma görevi devlete yüklenen tarım toprakları, mera ve orman alanlarının, devletin kendi resmi belgelerinde belirttiği amacı dışına çıkarılarak yapılaşmaya açılmış miktarı ürkütücüdür ve Anayasanın ilgili maddelerinin çiğnenmesinin resmi bir itirafıdır. Türkiye dünyada tarıma açılacak arazisi kalmayan 19 ülkeden biri sayılmaktadır. 1 gram kuru tarım toprağında 100 milyon ile bir milyar arasında organizma yaşamaktadır. Yok edilen tarım toprağı aslında binlerce yılda oluşmuş, hayat bulmuş bir canlı varlıktır” dedi.
Türk şu bilgileri de aktardır, “Toprak Koruma Kanununda yer alan ve kanunun çıktığı 2005 yılından beri yapılmayan Arazi Kullanım Planlamaları, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına ve de ardından yapılması gereken Ürün Planlamalarının yapılmaması çiftçiyi tek başına bırakmakta, kazanamayan ve varlığını sürdüremeyen bu kırsalda yaşayan kesimi ellerindeki tek varlık olan arazilerinin imara ve sanayiye açılması için arayışa sürüklemektedir.Bugünkü kısa vadeli çıkarlar uğruna, tarım topraklarının amaç dışı kullanılmasına bir son verilmesi için, bugünkü kararlarda hiçbir sorumluluğu ve etkisi olmayan gelecek kuşakların refahına ve sağlıklı bir çevrede yaşama haklarına, ortak geleceğimize bir saygının gereği olarak, bizlerin yetkilendiği kamu yöneticileri Anayasa ve ilgili Yasalarla yüklenmiş tarım topraklarını koruma görevlerini yerine getirmek zorundadır.”