26 Nisan 1986’Çernobil Nükleer Santrali’nde 26 Nisan 1986’da meydana gelen kaza ve patlama sonucu dünyanın en büyük nükleer felaketinin 34’üncü yıldönümü nedeniyle açıklama Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Gaziemir’deki atık radyoaktif atıkları hatırlattı.
13 yıldır İzmir’in ortasında bulunan radyoaktif atıkların nasıl kimin tarafından geldiğinin açıklanamadığı belirttirilen Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi açıklamasında, “Gaziemir’deki alanını temizlenmesine yönelik hiçbir çalışma da yapılmadı. İzmir’deki radyoaktif atık sorununu 13 yıldır çözemeyen yetkililer Nükleer santrallerin geri dönüşü olmayan risklerini nasıl yöneteceklerdir sorusuna cevap bekliyoruz” ifadeleri kullanıldı.
Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin açıklaması şöyle:
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Çernobil Felaketin gerçekleştiği bölgede yaklaşık 53 bin kilometrekare alan kirlenmiş, bu bölgede çalışan ve yaşayan 600 bin kişi yüksek dozda radyasyona maruz kalmış, Ukrayna’ya komşu ülkeler başta olmak üzere dünyada milyonlarca insan, canlı yaşamı etkilenmişti. Patlama sonucu oluşan radyasyon yüklü zehir bulutu, Rusya ve Avrupa’nın bir kısmını etkilerken, ABD, Kanada ve Japonya’ya bile ulaştığı görülmüştü.
Felaketin üzerinden 34 yıl geçmesine rağmen, meydana gelen kazanın sonuçları günümüzde de hissediliyor. 4 Nisan 2020 tarihinde Çernobil Bölgesinde, çıkan orman yangını ile bölgede yeni bir felaket riski ortaya çıktı, günler sonra kontrol altına alınan yangın sonrasında bilim insanları tarafından, bölgede radyasyon seviyesinin 16 kat arttığına yönelik açıklamalar yapıldı. Bu süreç yaşanan felaketin boyutunu, alınan önlemlere rağmen olası bir yangın ya da küçük bir kaza sonucu bile vahim sonuçlara yol açacak felaketler ile karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha gösterdi.
Dünya nükleer santrallerden vazgeçme sürecine girerken, ülkemiz Mersin Akkuyu ve Sinop İnceburun’da devam eden Nükleer Santral Yapım süreçleri ile büyük çevresel ve yaşamsal risklere itiliyor. Santrallerin ÇED Raporlarının yetersizliğine yönelik hukuki süreçler ve itirazlar dikkate alınmadan devam eden yapım sürecinde yaşanan ve kamuoyuna yansıyan eksiklikler riskin boyutunu da büyütmektedir.
Nükleer atıkların nasıl bertaraf edileceğinin cevabı bulunmamakla birlikte Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından ülkemizin farklı bölgelerinde nükleer atık bertaraf alanları oluşturulmasına yönelik çalışmaların yürütüldüğü bilinmektedir.
Diğer taraftan Kentimizde, Gaziemir’de 1940 lı yıllarda kurulan Aslan Kurşun Fabrikası sahasında 2007 yılında tespit edilen tehlikeli ve radyoaktif atıklar ile ilgili 7 yıl önce tarihin en büyük çevre cezasının kesildiği süreçte 13 yıllık zaman dilimi sonunda atıklar hala sahada bertaraf edilmeyi beklerken İzmir Halkı radyoaktif atıklarla birlikte yaşamaya devam ediyor.
Dönemin Çevre Bakanlığı tarafından Geri Dönüşüm tesisi olarak lisans almış olan ve denetimleri gerçekleştirilen bir firmanın bahçesinde bulunan atıklar ile ilgili olarak; atıklarımızı mevzuatlarımıza uygun olarak bertaraf etmekle yükümlü olan lisanslı ve denetim altındaki tesislerde bile bu süreci yaşıyorsak; atıklarımızı doğru yönettiğimizi söylemek mümkün müdür?
Nükleer santralleri mutfak tüpünden daha az tehlikeli gören, Nükleer Santraller ile ilgili süreçleri hızlı bir şekilde işleten, ÇED süreçlerini halkın katılımını engelleyen yönetimlerin kentimizdeki atıklarla ilgili süreçteki gösterdikleri tutum; ülkemizde ve kentimizde yaşamlarımızın nasıl hiçe sayıldığının önemli bir göstergesidir. Radyoaktif atıkların nasıl İzmir’e geldiği ve bu alanda gömüldüğü konularında ise bugüne kadar herhangi bir açıklama ya da işlem yapıldığı bilgisi kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Bu sorumluluk; merkezi ve yerel idarelerin tamamına aittir. Bu örneklerin bir daha yaşanmaması adına, bu sürecin doğru şekilde yönetilmesi ve sorumluları ile ilgili süreçlerin gerçekleştirilmesi noktasında tüm kararlılığımızla mücadeleye devam edeceğiz
Ülkemizi nükleer santral macerasına kontrolsüz bir şekilde hızlandıran yönetimler; 13 yıldır İzmir Kentinin ortasında bulunan radyoaktif atıkların nasıl kimin tarafından geldiğini açıklayamadığı gibi alanını temizlenmesine yönelik hiçbir çalışma yapamamıştır. İzmir’deki radyoaktif atık sorununu 13 yıldır çözemeyen yetkililer Nükleer santrallerin geri dönüşü olmayan risklerini nasıl yöneteceklerdir sorusuna cevap bekliyoruz.
Virüs salgını nedeni ile yaşadığımız süreç; sağlıklı yaşayabilmek için çevre sağlığının önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Ülkemizde virüs öncesi koşullarda dahi atık yönetimi sürecinde yaşanan eksiklik ve aksaklıklar, sokak toplayıcıları tarafından sağlıksız koşullarda yürütülen geri kazanılabilir atıkların toplanması süreci, atık ithalatının yarattığı çevresel ve yaşamsal riskler, içinde bulunduğumuz olağanüstü koşullarda çok daha büyük öneme ve doğru ve etkin yönetim zorunluluğuna sahiptir. Nükleer atıklar, Atık Yönetiminde başarılı olmayan ülkemiz için nasıl bir sonuç yaratacaktır?
Salgın ile mücadele sürecinde kişisel koruyucu malzeme, ekipman temininde yaşanan sıkıntılar kamuoyunda her gün paylaşılmaktadır. Bu noktada nükleer santral sürecinde olası bir kaza riski ve nükleer atıklara yönelik acil durumlarda müdahale, maske, iyot tableti vb. koruyucu ekipman temini ve yaşamı koruma şansı var mıdır?
Çernobil Nükleer Faciası, Fukuşima felaketi ve sonrasında yaşananlar ve son olarak 4 Nisan Tarihinde yaşanan yangın ile ortaya çıkan riskler ile birlikte Kentimizde Gaziemir’de yaşadığımız radyoaktif atıklar süreci bir kez daha göstermiştir ki; Nükleer Santral macerasından vazgeçilmelidir.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak; ülkemizde ve kentlerimizde doğal varlıklarımızın korunarak geliştirilmesini yaşamsal bir olgu olarak değerlendirdiğimizi bir kez daha tekrarlıyoruz. Bu süreçte taraf olduğumuzu; Yaşamın ve Kamu Yararı tarafında olduğumuzu, Nükleer Santrallerin Durdurulması çağrımızı ve kararlılığımızı bir kez daha paylaşıyoruz…
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi