TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu 21 Mart Dünya Ormancılık gününe ilişkin basın açıklaması düzenledi.
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu 21 Mart Dünya Ormancılık gününe ilişkin basın açıklaması düzenledi.
Günümüzde ise “kamu yararı” kisvesi altında ormanlar meralar, korunan alanlar, milli park alanları, zeytinlikler; açık alan maden işletmeciliği, HES, RES, sanayi tesisi, konut vb. yapılara heba edilmektedir
Türkiye henüz 6 Şubat 2023 tarihli depremlerin acısını yaşarken 15 Şubat 2023 tarihli Resmi Gazetede Orman Kanunu’nun 17’nci Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Uygulanması Hakkında Yönetmelikte değişiklik yapıldı. Daha 15 ay önce çıkarılan bu yönetmelikte orman alanlarında “Lisanssız elektrik üretim tesisleri ile lisanslı güneş enerjisine dayalı elektrik üretim tesislerine orman sayılan alanlarda izin verilmez” hükmü bulunurken; yapılan değişiklikle tam tersi bir uygulama getirilerek ormanlarda lisanslı güneş enerjisi santrali kurulmasının da önü açılmıştır.
Orman Kanunun 17. maddesinin üçüncü fıkrası kamu yararı ve zaruret gerekçeleriyle ormanlardan verilebilecek izinleri düzenlemektedir. Bu maddeye hemen hemen her yıl bir ekleme yapılarak verilen tesislerin kapsamı genişletilmektedir. Bu kapsamda ormanlarda havaalanı, demiryolu, boru hattı, mezarlık, hayvan bakımevi, atış poligonu gibi elliye yakın tesise izin verilebilmektedir.
Orman alanları her türlü tesisin yapılmasına açılırken “kamu yararı” kavramına sığınılmaktadır.
Depremlerden zarar gören yurttaşlarımızın bir an önce sıcak yuvalarına kavuşması tüm ülkenin arzusudur. Ancak bu yapılırken panikle ve aceleyle hareket edilmesi, bilimsel altyapısı oluşturulmadan kararlar alınması, ormanlar, meralar ve diğer ekosistemlerin zarar görmesine yol açabilecektir. Bu gibi durumlarda ilk akla gelen ormanlar ve meralar olması kabul edilemez. Orman alanları her türlü tesisin yapılmasına açılırken “kamu yararı” kavramına sığınılmaktadır. Oysa çeşitli mahkeme kararlarında bile tek başına ormanların varlığı üstün kamu yararı sayılmaktadır. “Kamu yararı” kavramı, TDK Güncel Sözlükte şu şekilde tanımlanmaktadır;” Devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, topluma yarar sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye.” Kanaatimizce İktidar, bu tanımın -işine gelen- ilk kısmını esas almıştır. “Devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan…” ikinci kısmındaki “…topluma yarar sağlayan değerler bütünü…” ne yazık ki görmezden gelinmiştir.! Ormanların farklı fonksiyonlarının topluma sağladığı değerlerin bütünü, ne yazıktır ki bir arsa değeri kadar önem taşımıyor.
Hangi gerekçeyle olursa olsun aceleci, özellikle de plansız ve ben yaptım oldu dayatması kabul edilemez
Doğal afetlerin yarattığı sorunların kalıcı bir biçimde çözümlenmesi herkesin ortak arzusudur. Ancak hangi gerekçeyle olursa olsun aceleci, özellikle de plansız ve ben yaptım oldu dayatması kabul edilemez. Başta ormanlar, meralar olmak üzere diğer doğal ekosistemler, özellikle küresel iklim değişikliğine bağlı afetlerle mücadelenin en önemli unsurlarıdır. Deprem bölgesinde sadece depreme dirençli değil, diğer afetlere de dirençli ve aynı zamanda kentlerin kültürel, tarihi ve ekolojik özelliklerini yansıtan bir anlayışla kentler kurulmalıdır. Bu da bilim ve ortak akılla hareket edilmesi ile mümkündür. Bir afetin yaraları sarılırken diğer afetlerin önü açılmamalıdır. Afet bölgesi için 24 Şubat 2023 tarihinde yayımlanan 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile orman alanları ve meralar şartlı olarak yapılaşmaya açılmakta, karşılığında ise daha önce benzer düzenlemelerde yaptıkları gibi, (Kararnameye kamuoyunun gazını almak adına) yapılaşmaya açılan alanın iki katından az olmamak üzere “Hazine taşınmazının orman tesis edilmek üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilir” ifadesi de unutulmamıştır.! Bu şekilde değiş tokuşla ekosistem tesisi teknik olarak mümkün değildir. Bu aldatmacadan ibarettir. Ayrıca bu tip alanlar zaten ağaçlandırma veya rehabilite edilerek orman rejimine alınması gereken potansiyel alanlardır.
Özetle, 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, “kaş yapılırken göz çıkaracak” uygulamalara yol açacaktır. Bu düzenleme kapsamında yapılacak tüm uygulamaların, geniş anlamda kamu yararı gözetilerek hazırlanacak, çok boyutlu arazi kullanım planlarına dayandırılması gerekmektedir.
1956 yılından 2002 yılına kadar 15, son 19 yılda da 35 olmak üzere orman kanunu 50 kez değiştirilmiştir
Ülkemizin büyük bir bölümü “kurak” ve “yarı kurak” bir iklim tipine sahip coğrafyada yer almaktadır. Bu nedenle özellikle iç bölgelerde tahrip olan ormanların veya ekosistemlerin rehabilitasyonunda iklime bağlı zorluklar yaşanmaktadır. Ülkemizde resmi verilere göre; korunan alan miktarı bakımından 67.773 km2 ve ülke yüzölçümüne oranı 8,7 oran ile hem Avrupa birliğinden (%25,9) hem de dünyada ortalamasının (13,9) gerisindedir. Bu verilere göre ormanlarımızı ve doğal varlıklarımızı hassasiyetle koruyup gelecek nesillere taşımamız gerektiği halde günümüzde buna çok da dikkat gösterilmediği apaçık ortadadır. 1956 yılından 2002 yılına kadar 15, son 19 yılda da 35 olmak üzere orman kanunu 50 kez değiştirilmiştir. Bugün yaklaşık 791.000 hektardan fazla ormanlık alan (49 bin adet) başka amaçlarla kullanılmak üzere izne konu edilmiştir. Bu izinlerin 346.000 hektarı 2002 – 2022 yılları arasında olup bu miktar, 2021 yılında yanan orman alanlarının 2 katı kadardır. Üstelik yanan orman alanları yeniden ormanlaştırılırken ormanlardan kamu yararı ve zaruret gerekçesiyle izin verilen alanların neredeyse tamamının bir daha orman olması imkânsızdır.
Son yıllarda ekonomik kriz bahane edilerek piyasa ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak ormanlarımız yoğun bir üretim baskısı altına alınmıştır.
Orman alanlarının tahribatına dönük yasal düzenlemeler tam bitti derken; tıpkı depremlerde olduğu gibi artçılar şeklinde yeni düzenleme ile karşılaşıyoruz. Mevcut iktidar 22 yıllık döneminde (2002-2023); 6831 sayılı Orman Kanunu’nda 35 kez yapılan değişiklikler yetmemiş ki bu kez 36’ncı değişiklik teklifi 1 Mart 2023 tarihinde TBMM’ye sunuldu ve hızla komisyonlardan geçirildi, muhtemelen görev süresi dolmadan da yasalaşacak!
TBMM’ye sunulan yeni değişiklik teklifinin bütününe baktığımızda, çok ciddi tutarsızlıkların olduğunu görmekteyiz. Gerçeklerden uzak popülist anlayışla fiili durumları devam ettiren, mevcut yasal düzenlemelerle de çelişen bu kanun değişikliği teklifi, ormanlarımızı korumaktan çok uzak olduğu gibi yeni tahribatlara yol açacaktır.
Son yıllarda ekonomik kriz bahane edilerek piyasa ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak ormanlarımız yoğun bir üretim baskısı altına alınmıştır. 15 yıl önce 13 milyon m3 olan üretim 2017 yılında 18,5 milyon m3, 2020 yılında ise 28,5 milyon m3 2021 de ise 31,9 milyon m3 çıkarılmıştır. Gelinen aşamada odun üretimi baskısı ormanlarımızın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Yukarıda belirttiğimiz doğaya zarar veren çarpıcı olaylara daha birçok örnek eklenebilir. Yaşanan dehşet verici saldırılara rağmen TMMOB’ye bağlı meslek odaları olarak bilimin ve tekniğin ışığı altında kamu yararı gözeterek birikimimizi, kentimizin ve ülkemizin kalıcı çıkarları için kullanmak, sermayenin saldırılarına karşı kentimizi, ülkemizi ve doğamızı korumak toplumsal sorumluluğumuzdur.