“AKSİLİKLERDE YILMAMAK ŞANSLI OLDUĞUM ALAN”
1987 yılında Kayseri’de doğdun. Eğitimini müzik ve konservatuar üzerine tamamlamışsın. Aslında bu noktaya gelene kadar hayatını sen istediğin gibi şekillendirmişsin sanırım. Bize biraz bu hikayenin başlangıcından bahseder misin?
– Hikayemi kendi isteklerim ve hayallerim doğrultusunda şekillendirdiğime inanmak isterim ama bence başka bir çok şey de bugünki kariyerimi şekillendirdi. Şanslı ve avantajlı olduğum bir çok şey olduğunu düşünüyorum. Öncelikle konservatuvar eğitimimin bana verdiği bir sahne bilgisi ve disiplin olduğunu söyleyebilirim. Çok çalışmak, başıma gelen aksiliklerde yılmamak ve doğru insanlarla denk gelmek benim şanslı olduğum alanlar diyebilirim.
“KENDİMİ GELİŞTİRMEK İÇİN DAHA ÇOK MOTİVE OLDUM”
Bir projeye başlarken kriterlerin nelerdir? Sana göre bir projede olmazsa olmazlar nedir mesela?
– Hikayeyi sevmek, oynayacağım karakteri sevmek, ekip arkadaşlarımı sevmek gibi önemsediğim seyler var tabii ki.
Oyunculuğun senin mesleğin olduğunu ne zaman anladın?
– Oynadığım ilk dizide anladım diyebilirim. Yapabildiğimi, kabiliyetimin olduğunu ve yaparken zevk aldığımı görünce bu alanda kendimi geliştirmek için daha çok motive oldum.
“ÇETİN TEKİNDOR GİBİ BİR USTAYLA AYNI SAHNELERİ PAYLAŞMAK BENİM İÇİN HARİKA”
Yalı Çapkını dizisinin senin için doğru proje olduğunu nasıl anladın?
– Senaryoyu okuyup görüşmeye gittiğimde harika bir ekip ve oyuncular olduğunu öğrendiğimde epey heyecanlanmıştım. Sete gidip çalışmaya başlayınca bu işin içinde iyi ki yer alıyorum diye düşündüm.
Dizinin arka planında neler oluyor? Bize birkaç anekdot anlatır mısın?
– Çok güzel bir set ortamımız var. Çetin Tekindor gibi bir ustayla aynı sahneleri paylaşmak benim için harika bir deneyim oluyor. Böyle tecrübeli ve usta oyuncularla birlikte sette vakit geçirirken sıradan gibi görünen anlarda bile bir çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim.
“KOMEDİ OYNAMAK BENİM EN TECRÜBELİ OLDUĞUM TÜR”
Komedi, dram ve korku projelerinde de oynadın. Oynamayı en sevdiğin tür hangisi?
– Komedi oynamak benim en tecrübeli olduğum ve kendimi en rahat hissettiğim tür ama özünde oyunculuğa bakış açım sahici olmak ve seyircinin sergilenen performansı izlerken gerçekten oynadığım karaktere inanması olduğu için oynadığım karakterin bütün detaylarını araştırmaya özen gösteriyorum. Bu şekilde derinlemesine araştırabildiğim ve bir şekikde çıkmazı olan rolleri oynamayı seviyorum türü ne olursa olsun.
“HER ŞEY AYNI GİBİ GÖRÜNSE DE ASLINDA DEĞİL”
Mert Fırat ile başrollerini paylaştığınız ‘Bütün Çılgınlar Sever Beni’ adlı tiyatro oyununuz neredeyse sekiz yıldır devam ediyor. Başlangıcından bugüne neler değişti performansında?
– ‘Bütün Çılgınlar Sever Beni’ adeta okul gibi oldu benim için. İlk günden bu güne bir çok şey değişti. Ama tek değişmeyen şey her sahneye çıkışımda hala yeni bir şeyler öğreniyor ve deneyimliyor oluşum. Bu bana hep çok ilginç geliyor. Aynı oyunu 8 yıldır oynuyorum ve hala gelen her seyirciyle bile yeni bir deneyimin içinde olduğumu hissediyorum. Çünkü tiyatro böyle bir sanat dalı. Her şey aynı gibi görünse de aslında değil. Hep bir devinim ve değişim içinde…Tıpkı hayat gibi.
MÜZİK YOLCULUĞU
Müzikle de ilgilendiğini biliyoruz. Hatta son olarak İzmir Türküleri konserinde sahne aldın, bize biraz bu deneyiminden bahseder misin?
– Çok keyifli bir konser oldu. Maalesef çok prova yapabilme şansımız olmadı fakat ona rağmen konser çok güzel çıktı. Benim için de oldukça tatmin edici ve keyifliydi. Müzik benim eğitimli olduğum ve reflekslerimin daha eğitimli olduğu bir alan. Tabii ki bunun da avantajını yaşadım diye düşünüyorum. Önümüzdeki yıl gerçekleştirmek üzere müzikle ilgili çok değerli ve anlamlı bulduğum bir projenin üzerinde çalışmaya başladık. Heyecanlı olduğumu söyleyebilirim.