CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Devlet Bahçeli’nin Öcalan çağrısını yorumladı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Devlet Bahçeli’nin Öcalan çağrısını Sözcü’ye değerlendirdi. Özel, “Bahçeli ya Erdoğan’ın elini rahatlatmak istiyor ya da atılamayacak bir adımı önererek onun önünü kesmek” dedi ve ekledi: Şehit aileleri ve gazilerin gözlerinin içine bakamayacağımız işleri asla yapmamız lazım. “Kürt sorunu yoktur” demenin, Kürtlerin en büyük sorunu olduğunu söyleyen Özel’e göre Selahattin Demirtaş dışlanarak bu süreç ilerleyemez.
– Çözüm süreciyle başlamak istiyorum. İktidar sizinle temaslarında daha önce hiç bunun ipucunu vermiş miydi? Yoksa siz de Devlet Bahçeli’yle mi öğrendiniz her şeyi?
Ne Devlet Bey ne Tayyip Bey’le yaptığımız iki görüşmede böyle bir konu gündeme geldi. Görüşmelerin içeriklerini şeffaflıkla açıkladık. Yazılı tutanakları da duruyor.
– Bahçeli’nin konuşması sizi şaşırttı mı?
Bir adım atacaklarını bekliyordum, duyumları geliyordu. Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi eskiden, Kürtlerin ikinci partisiydi, bazı illerde birinci partisiydi. DEM’den sonra en çok oy alan partiydi. Son araştırmalar bu özelliğini tamamen kaybettiklerini gösteriyor. Böyle olunca AK Parti kendi içinde yaptığı değerlendirmelerde ‘Kürtlerle yeni bir adım atılması gerekir’ diye konuşuyordu. Bunun Devlet Bey’e rağmen yapılamayacağını düşündüğüm için Devlet Bey’den gelmesini bekliyordum. 1 Ekim günü de el sıkmasına şaşırmadım. Hatta bana sorulduğunda ‘doğru yapılmıştır’ dedim. Devlet Bey’in bir şeyler söylemesini ve Tayyip Bey’in elini rahatlatmasını bekliyordum. Ama ‘Abdullah Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun’ demesini beklemiyordum. Devlet Bey açıklıkla söylemiyor ama çağırdığı kürsü aslında o an konuştuğu kürsü. Çünkü MHP ve DEM aynı toplantı salonunu kullanıyorlar. ‘Buraya gelsin’ diyor yani. Buna ben de şaşırdım.
– Bahçeli Erdoğan’ın elini rahatlatmak istiyor dediniz.
Ya elini rahatlatmak istiyor ya da atılamayacak bir adımı önererek onun önünü kesmek istiyor. Bunu göreceğiz. Bunun için Erdoğan’ın konuşmasına ihtiyaç var.
– Şamil Tayyar bu konuşmadan Erdoğan’ın da haberi olmadığını ve onun da o anda öğrendiğini söyledi.
AK Parti ve onun kontrolündeki devlet, düne kadar Abdullah Öcalan’a tecrit uyguluyordu ve ne dediğini, ne düşündüğünü bilmiyordu. Şimdi Abdullah Öcalan’a bir ziyaret yapıldı ve onun Ömer Öcalan üzerinden bir cümlesini gördük. Bu konuda bir süredir Erdoğan’a tecrit uyguluyor AK Parti. Bir kelime söylemiyor.
TBMM DIŞINDA DAVET EDİLDİĞİMİZ YERE GİTMEYİZ
– Böyle bir şey olursa CHP bu işin neresinde olur?
Meclis’te olursa içinde olur. Hiçbir siyasi partiyi dışlamasın. Geçen sefer bu yapılmadı. Cumhuriyet Halk Partisi dışlandı. Hatta o sırada Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda kredi vermesine karşı, ‘krediyi başına çal’ gibisinden bir kestirip atma oldu. Sadece CHP değil, o gün MHP’yi de dışlamışlardı. Çatışmalı süreçlerin çözümüne yönelik evrensel uygulamaların getirdiği tecrübe bunun sonuç vermeyeceğini söylüyordu. Öyle de oldu. Yine dünya pratiği başarısız olsa daha şiddetli çatışmalar gerçekleşir diyordu. Öyle de oldu. Türkiye’de hendek olaylarından dolayı çok canımız yandı. Şehitlerimiz oldu, şehirler harap oldu. O yüzden biz dışarıda bırakılmamayı istiyoruz. Meclis’te olursa biz bu işin içinde oluruz. Ama Meclis’in dışında bir yere davet edilsek olmayız. Yani ‘Gelin biz bu işi AKP, MHP, DEM, CHP dışarıda halledelim’ derlerse bunu doğru bulmayız. Meclis denetimi ve Meclis’teki tüm partilere veya tüm gruplara açık olması önemli.
– DEM Parti özellikle Ahmet Türk gibi önde gelenler de CHP’nin içinde olması gerektiğini söylüyorlar. Bu vurguyu neden yaptıklarını düşünüyorsunuz?
Cumhuriyet Halk Partisi hem anketlerin hem en son seçimin birinci partisi ve ana muhalefet partisi. Dışarıda bırakılması başarının önündeki en büyük engel olur. Biz de bunu genişleterek Meclis’te temsil edilen, grubu olan, belli bir gücün üzerindeki bütün partilerin olmasının çok önemli olduğunu değerlendiriyoruz.
KÖTÜ NİYET VE SİYASİ YANKESİCİLİK
– İlk açıklamanız çok tepki çekti, bağlamından koparıldığını mı düşünüyorsunuz?
Orada bile isteye bir çarpıtma ve bir siyasi yankesicilik girişimiyle karşı karşıyayız. O da şu. Aynı cümle içinde peş peşe söylüyorum. Devlet Bey güya el artırıyormuş Abdullah Öcalan’ı çıkartmakla. ‘Bakın Devlet Bey ben de el artırıyorum’ deyip, dikkatleri çekip aynı cümlenin devamında ‘Onlara demokrasi vaat ediyorum. Bu devletin Osmaniyeli Devlet Bahçeli, Manisalı Özgür Özel, Rizeli Tayyip Bey gibi sahibi, bu devlette eşit vatandaşlar olmalarını ve bu devlete ait hissedip sahip çıkmalarını vaat ediyorum’ dedim. İlk cümlesini alıp, ‘Özgür Özel Kürtlere devlet vaat ediyor, toprak verecek’ demek bağlamından koparma falan değil. Bu doğrudan kötü niyet ve CHP’ye karşı siyasi yankesicilik. Bunu isimle de söyleyebilirim. Bizzat Zafer Partisi Ümit Özdağ yapıyor. Bu bir tenezzül meselesi. Şimdi bir laf ederim. O lafın arkasında dururum. O da onu eleştirir. Bu siyasetin içinde var. Ama böyle bir cümlenin ilk cümlesini her yerde söyleyip, Özgür Özel ‘Kürtlere devlet kuracağız’ diyor. Ülkeyi böldürmek istiyor, toprak vaat ediyor derseniz, bu kötü niyet ve siyasi yankesicilik. Bunu Müsavat Bey biraz daha dengeli olarak yaptı ve bir yerde bıraktı. Herhalde grup toplantısından önce bunu söyledi. Sonra uyardılar. Tekrar etmedi Müsavat Bey. Ama İYİ Parti’den bazı kişiler yapıyor. Bu da siyasi yankesicilik. Yani ben hiçbir partiyi küçümsemem. Hiçbir partinin potansiyelini de küçümsemem. Ama bir parti büyümek için siyaset yapacak, yankesicilik yapmayacak.
“KÜRT SORUNU YOK” DEMEK KÜRTLERİN EN BÜYÜK SORUNUDUR
– Az önce bir şey söylediniz. ‘Manisalı Özgür Özel kadar özgür hissediyorsa, kendini ait hissediyorsa’ dediniz. Hissetmiyorlar mı?
Otokrasilerde, otokratik rejimlerde kimin ne derdi olduğuna otokratlar karar verir. Demokrasilerdeyse halkın kendisi verir. Biri ‘Ben kendimi ikinci sınıf vatandaş hissediyorum’ diyorsa ve siz ‘hayır’ diyorsanız otokratsınız. Orada demokrasi yok demektir. Örneğin, Aleviler ‘Sünnilerin camisinin imamı, devlet memuru veya tüm giderleri devlet tarafından karşılanıyor ve benim vergilerimle karşılanıyor. Ama benim ibadethaneme bu muamele yapılmıyor. Bu yüzden kendimi ikinci sınıf hissediyorum’ diyorsa ‘sen bunu yapamazsın’ diyemezsin. Haklıdır ve eşit hissetmiyorsa demokrasilerde bu sese kulak verilir. Kürtler için de aynı şey geçerli. Ben bu olaylar olduktan sonra ve bu cümleyi kurduktan sonra ertesi gün Diyarbakır’daydım. Sokakta vatandaş, ‘Eşit olmak istiyorum’, ‘Ben eşit hissetmiyorum’ diyor. ‘İlk kez bunu Kürt olmayan birisi söyledi. Teşekkür ederiz’ diyor. Bunu STK toplantısında da söyleyenler oldu. Bana çay ikram eden çocuk da söyledi. Otobüse dışarıdan seslenen yaşlı bir amca da söyledi. Siz ‘Kürt sorunu yoktur’ diyorsanız, BU Kürtlerin en büyük sorunudur. Sorunlarının olup olmadığına Devlet Bey veya Tayyip Bey karar verecekse Kürt sorunu zaten burada başlıyor demektir.
– Aslında bugün baktığınızda hepimiz ikinci sınıf vatandaşız. Öyle değil mi?
Bu Kürtlerle sınırlı değil ama Kürtler daha da öteki hissediyor. Ama bugün muhalif seçmen, muhalefete oy verenler ve belli bir ekonomik gücün altında olan herkes kendini zaten ikinci sınıf vatandaş hissediyor. Kürtlerin kendilerine özgü haklı gerekçeleri de var. Örneğin geçen sene beş yıl boyunca belediye başkanı seçemediler. Seçtikleri her belediye başkanına kayyım atandı maalesef. Yerel yöneticisini tayin edemiyor. Selçuk Mızraklı hala hapiste.
DEMİRTAŞ DIŞLANARAK BİR SÜREÇ İLERLEYEMEZ
– Abdullah Öcalan bile Meclis’e çağrıldı. Ama Can Atalay hala içeride. Günün birinde ‘Hadi Özgür Özel CHP olarak şu sorunu beraber çözelim’ dediklerinde bir şartınız olacak mı?
Meclis’in odak olması zaten olmazsa olmazımız. Bunun dışında ‘Gelin anayasa yapalım’ diyorlar, ‘Anayasaya uymayan biriyle anayasa yapılmaz’ diyorum. Anayasaya uyulsa zaten Can Atalay’ın sorunu, Gezi’nin sorunu, Kavala’nın sorunu, hapiste olan gazetecinin, siyasetçinin, düşünce suçlusunun, öğrencinin, akademisyenin sorunu çözülüyor. O açıdan burada meselenin özü, mevcut iktidarın anayasaya uymayıp, anayasayı ‘bana yasa’ olarak görmesi. Yani ‘Bu anayasa bana’ diyor. Zaten benim en temel eleştirim de o. Her doğana anayasa yapmak lazımken Erdoğan’a anayasa yaptık ve maalesef kendisi de uymuyor anayasaya. Ayrıca Abdullah Öcalan’ın Meclis’e getirilmesi gibi bir fikir Devlet Bahçeli’nin patentinde olan, benim paylaşmadığım bir şey. Ben her aktörün kıymetli olduğunu söylüyorum.
– Demirtaş’ı mı kast ediyorsunuz?
Selahattin Demirtaş dışlanarak bu süreç ilerleyemez. Ve diğer aktörler. Bu sırada Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısı destekleyebileceğim bir talep. Bunda bir sorun yok. Ama bunu yapmak için niye Meclis’e geliyor? Benim bir altın standardım var. Bu sorun çözülürken kapsansın diyoruz. Şehit ailelerinin ve gazilerin gözünün içine bakamayacağımız işler yapmamamız lazım. Abdullah Öcalan çözüme katkı sağlayacaksa, konuşacaksa ona bir sürü imkân verilir. Avukatları, akrabaları kanalıyla konuşabilir. Teknik imkânlarla bir konuşma yayınlanabilir. Meclis kürsüsü, hele hele Bahçeli’nin dediği gibi önce gelecek konuşacak, iyi konuşursa umut hakkından yararlanacak vesaire. Bu bir kere anayasal değil, hukuki değil. Silahların bırakılması için Öcalan dahil tüm aktörlerin konuşması ve çağrı yapmasına evet, ama Meclis kürsüsüne Öcalan’ın getirilmesi gibi bir önermeyi paylaşmıyorum. Demokratik siyaseti savunuyorum. Demokratik siyaset meşru muhataplarla yapılır. O yüzden partinin başındayken alınıp içeri konmuş Eş Genel Başkanları Figen Hanım ve Sayın Demirtaş var. Ve çok sayıda Kürt siyasetçi var. Seçilmiş kişiler. Diğer yandan hem DEM Parti, hem bu sorunla ilgili konuşan kanaat önderi, Abdullah Öcalan’ın önemli bir aktör olduğunu vurguluyorlar. Ben de diyorum ki tüm aktörlerin söyleyecekleri sözler önemli. Çünkü sonuçta şehit gelmeyecek. Anneler ağlamayacak. Ülke trilyon dolarlarını bu işe harcamış. O trilyon dolarların onda biri burada olsa bu kadar ekonomik sıkıntıyı hiçbirimiz çekmeyiz. Ne Türkler ne Kürtler çeker. İktidara da veya Devlet Bey’e de diyorum ki işine gelen aktörü parlatıp işine gelmeyen aktörü kenarda bırakamazsın. Bu doğru değil. O da Selahattin Demirtaş’ı işlevsizleştiriyor.
DEMİRTAŞ, BAHÇELİ VE ERDOĞAN’A KÖTÜ ŞEYLER HATIRLATIYOR
– Sizce neden işlevsizleştiriyorlar?
Çünkü Selahattin Demirtaş’ın bir tutarlılığı var. Erdoğan açısından bu bir travma. ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ demişti ona. Bahçeli açısından Demirtaş seni başkan yaptırmayacağız dediği dönemde Bahçeli de bunu söyledi. ‘Herkesten cumhurbaşkanı olur bir tek senden olmaz’ diye. Biri büyük bir tutarlılık içinde hapiste. Diğeri 180 derecelik bir dönüş yaptı. Ve iktidarın ortağı. İkisine de kötü şeyler hatırlatıyor Selahattin Demirtaş.
BU SÜREÇ ‘ANAYASA DEĞİŞTİRELİM’E GELECEKSE BİZ YOKUZ!
– İktidarın samimi olduğuna inanıyor musunuz? Yoksa tüm bu yaşananlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı koltuğunda daha uzun süre tutmak için mi?
Erdoğan’ın tüm anayasa çağrılarının belli bir amacı ve kendi siyasi çıkarına yönelik olduğunu biliyorum. Ve eğer bu süreç dönüp dolaşıp yine ‘Anayasayı değiştirelim’e gelecekse biz orada yokuz. Ama bu süreç samimiyetle PKK’nın silah bırakması, Türkiye’nin terör sorununun bitmesi, o bölgedeki insanların uğradıkları antidemokratik tutumlardan kurtulmaları, kendilerini gerçekten eşit yurttaşlar hissetmeleri sonucunu doğuracaksa orada varız.
CUMHURİYETİ BÜYÜK BİR COŞKUYLA KUTLAYIN, HEDEF CUMHURİYET!
– Bu süreçte TUSAŞ’a bir terör saldırısı yapıldı. O gün açıklamanızda 7 Haziran-1 Kasım’a dikkat çektiniz. Bu olayı bir provokasyon olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Çok farklı okumalar yapılabilir. Maalesef ülkenin MİT Müsteşarı AK Parti’nin MYK’sına gidip sunum yapıyor. Dün güvenlik kurulu toplantısı var. O toplantıda da Ömer Çelik masada. Kendisi AK Parti’nin Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı. Şimdi partiyle devletin bu kadar iç içe geçirildiği bir rejime demokrasi denilemez. MİT Müsteşarı tüm partilere hem o konuda hem bu konuda sağlıklı bir bilgi vermediği için –ki bu konuda gelecek hafta birtakım somut adımlarımız da olacak- biz de sizin gibi açık kaynaklardan derlediğimiz bilgilerle fikir yürütüyoruz. Ama amacı ne olursa olsun hem terörü lanetlemek lazım hem de bu terörün amacına hizmet edecek bir şey yapmamak lazım. Ben kendi yetki alanımda şunu yaptım: 27’sindeki miting iptal edilsin beklentisi vardı. Hayır dedik, korkmuyoruz, sinmeyeceğiz. Bugün İstanbul’da yapılacak olan mitinge tüm vatandaşlarımızı davet ediyoruz, çünkü terörün amacı zaten korkutup, sindirmek. İkincisi 29 Ekim kutlamaları, hemen akla iptal etmek geliyor. Elbette çok eğlenceli kutlamalar belediye başkanlarının takdiriyle iptal edilebilir ama 29 Ekim’in bütün coşkusuyla kutlanması lazım. Bütün vatandaşları 100’üncü yılda olduğu gibi büyük bir coşkuyla Cumhuriyetlerine sahip çıkmaya davet ediyorum. Çünkü terör Cumhuriyeti hedef alıyor esas. Ama bunun dışında başka içeriden ya da dışarıdan bu terör saldırısının birtakım hesapları vardır. TUSAŞ boşuna seçilmiş bir hedef değil muhakkak. O yüzden ben Cuma günü TUSAŞ’ı ziyaret ettim. Ve hem başsağlığı dileklerimi diledim hem dayanışma duygularımı ilettim. Tabii ki PKK’nın içinde de silah bırakılmasını istemeyenler vardır. Cuma günü yaptığımız milli güvenlik politikaları danışma kurulu toplantısında uzmanlar genel olarak eylemin yapılış biçimine bakarak, önceden tasarlanmış bir eylem olduğunu söylediler. Süreci de hedef alabiliyor olabilir. Hepsi ihtimal dahilinde. Terörün amacını iyi okuyup, bu amaçları boşa çıkarmak da siyasilerin işi.
ANNEYLE BABA KAVGA EDERSE, ÇOCUKLAR KULAĞINI KAPATIR
– Bahçeli’nin bu çağrısına ‘Analar ağlamayacaksa biz bunu bu şekilde yaparız’ diye cevap veriyorsunuz. Diyalog kanalını açık tutuyorsunuz. Tüm eleştirilere rağmen sanki normalleşme adımını sürdürüyorsunuz. Neyi düzeltsek kardır mı diyorsunuz?
Bakın 28 Şubat ile ilgili sonuç aldık. ‘Efendim Erdoğan’dan adalet talep ediyor’ dediler. Oysa ben Erdoğan’dan, mahkemenin bağımsızlığıyla alakalı bir şey talep etmedim ki. Kesinleşmiş bir hükmün af yetkisi sadece Erdoğan’da. Ondan kendi yetkisi dahilinde bir şey istedim. Ve o da gerçekleşti. ‘Özgür Özel olmasaydı ölene kadar buradaydık’ dedi paşanın biri çıkışta. Bu benim için öyle burun bükülecek bir şey değil. Onun dışında da bir sürü şey söyledim. Mesela ben Gezi tutuklularıyla ilgili bir şey söylediğimde bana diyorlar ki ‘Erdoğan’ın mahkeme üzerindeki kontrolünü kabul ediyorsun’. Ya ben Erdoğan’a mahkemeye talimat ver demedim ki, Anayasa Mahkemesi kararına uy dedim. AİHM kararlarına uy dedim. Onun dışında da yoksullukla, asgari ücretle, çiftçinin beklentileriyle ilgili dünya kadar şey söyledim.
– Eski genel başkanınız Kemal Kılıçdaroğlu bu konuda son derece büyük bir tepki verdi. Tabanınızdan da ‘bunlarla normalleşilmez’ mesajı var. Ama siz inatla aynı yolda yürüyorsunuz. Hiç seçmen kaybetmekten korkmuyor musunuz?
Vallahi şimdi iki ay üst üste aynı şirketlerin yaptırdığı ankete bakıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi tabanında herhangi bir değişiklik yok. AKP, MHP ve İYİ Parti seçmeninden çok ciddi bir destek geldiğini görüyoruz. Ayrıca bazen seçmen kaybetme riski olsa da bu riski almak lazım. Çünkü ben şöyle görüyorum meseleyi. Bizim seçmenimiz partinin seçim kazanmasını istiyor. Bizim yaptığımız iş Erdoğan’la bir koalisyon kurmak, Erdoğan’la bir iş birliği yapmak, Erdoğan’la birlikte anayasa yapmak değil. İktidara yürürken partimi 22 yıllık bu yükün altına niye sokayım? Ama benim işim belki de bazen Erdoğan’a da rağmen kitlesiyle konuşabilmek. Devlet Bey’e rağmen seçmenlerine duyduğum saygıdan dolayı bu adımı atmak. Bir ev düşünün. Anneyle baba kavga ediyor evde. Çocuk kulaklarını kapatır hemen. Bizim seçmenimiz yüksek tonlu siyasi gerilimlerde kulağını kapatıyor. Bu Erdoğan’ın işine gelebilir. Ben sözümün gücüne güveniyorum. ‘Emekli, asgari ücretli, çiftçi, esnaf, gençler için, Türkiye’nin kalkınması için içeriğine güvendiğim tezlerim var benim’ diyorum. Ama bağrışma oldu mu kulak kapanıyor. Kapandıktan sonra herkes bildiğine oy veriyor. Yani Kemal Bey bu değerlendirmeyi sizin televizyonunuzda yaptı. Ben de Kemal Bey’e doğrudan hiçbir yerde hiçbir cevap vermedim. Ama madem sordunuz söyleyeyim. Biz Erdoğan’ın yüksek tansiyon, gerilim ve kavga siyasetine uyarak uzun yıllar yanlış yaptık. Ben Kemal Bey genel başkanken, grup başkanvekiliydim. Bu yanlışta benim de payım var. Şimdi kendi genel başkanlığımda bulduğum, tercih ettiğim yol bu. Siyaset seçmeni okuma işi. 31 Mart öncesi de dikkat ederseniz Erdoğan’la kavga etmedim. 31 Mart’ta sadece ülkenin gündemini konuşarak yerel seçimleri normalleştirdik ve kazanmayı başardık. Erdoğan yerel seçimleri veya seçimi seçim atmosferinden kavga atmosferine çekseydi yine kazanamazdık. Geçen sene 14 – 28 Mayıs seçimlerinde millete terörist olmadığımızı anlatamadık.
– Kemal Bey’le röportajda ‘Çok mu kızgınsınız Özgür Özel’e’ diye sorduğumda ‘çok iyi bir Grup Başkanvekiliydi’ dedi. Bunun ne demek olduğunu hepimiz biliyoruz aslında.
Ben öfkeli olmadığını düşünüyorum. Bire birdeki hiçbir görüşmemizde böyle bir izlenim almadım. Gayet birbirimize karşı naziğiz. Benim de önceki genel başkanlara saygı, nezaket ve hürmet göstermek gibi bir sorumluluğum var. Kemal Bey önceki genel başkanların tercih etmediği bir yöntemi tercih ediyor. Buna da saygım var. Çünkü sonuçta sorumluluk mevcut genel başkana ait. Önceki genel başkana bir yükümlülük yükleyemem. Onun dışında hani her şeyin normalleşmeye gelmesi benim açımdan da biraz şaşırtıcı.
SIRF ELEŞTİRMEK İÇİN NASIL ‘ERDOĞAN’LA ANLAŞTI’ DİYORLAR, ŞAŞIRIYORUM!
– Çok açık bir şekilde soracağım: Erdoğan’la anlaştığınız ve onunla bir iş birliği içine girdiğiniz söylenip duruyor.
Bunu bazı yorumcular da söylüyor. İktidara fazlasıyla yakınlaştığınız eleştirilerine ne diyeceksiniz?
Külliyen yalan. Bu parti birçok kez yerel seçim yaptı. Yerel seçimden sonra da yıllarca hiç miting yapmadı. Ben yerel seçimlerden beri biri Erdoğan’ın kendi memleketinde çay mitingi olmak üzere, biri bugün İstanbul’da yapacağımız yaşam hakkı mitingi olmak üzere, ne atanmayan öğretmeni kaldı, ne buğday ne fıstık, ne emekli, ne asgari ücret, emekçi, emek mitingi. Toplumun tüm kesimlerine yönelik en sert eleştirileri yaptık. Yani bunun neresi Erdoğan’la anlaşmak? Erdoğan bu mitinglerden memnun oluyor olabilir mi? Erdoğan’a en sert tepkilerin yükseldiği mitingleri Türkiye’nin dört bir yanında organize ediyorum. Erdoğan bunu mu tercih eder? Yoksa kendisiyle polemik yapan veya birbirine hakaret davası açacak kadar sert dille kavgayı mı tercih eder? E öbürünü yaptığımız dönemlerde Erdoğan sayısız seçim kazandı. Bunu bir kere yapmadık, 47 yıl sonra birinci parti olduk. Sizce ben Erdoğan’la anlaşmış olabilir miyim? Hala bütün anketlerde birinci partiyiz. Erdoğan’la partimi birinci parti yapma konusunda anlaşmış olabilir miyim? Yani sırf eleştirmek için bu kadar absürt ve bu kadar tuhaf bir yalan nasıl söyleniyor, şaşırıyorum. İnananı varsa inanana da şaşırıyorum. En büyük hayalim yapılacak ilk seçimlerde partimi yine birinci parti yapıp Erdoğan’ı göndermek.
– Ekrem İmamoğlu’yla geçen pazar İstanbul’da bir araya geldiniz. O toplantıda size eleştiriler yönelttiği doğru mu?
Hayır. Biz o toplantıda Ekrem Bey’le baştan sona istinaf süreci onaylanırsa nasıl bir süreç izleyeceğiz, parti ne yapacak, illerde ne yapacağız, Ekrem Bey ne yapacak, süreci nasıl götüreceğiz, bunu konuştuk. Ayrıca rakı fiyatı meselesi paranın satın alma gücü üzerinden yapılan bir eleştirideki beş kalemden biriydi. Ve ben yarattığı etkiden memnunum.
O KONVOYDA SADECE 3 ARAÇ BİZİM
– Sosyal medyaya konvoy görüntünüz yansıdı, o da çok eleştirildi…
Üç araç sadece bize ait. Sekiz yıldır koruma hakkım var. Ben buna rağmen hiç koruma kullanmadım. Hatta hoş bir anekdottur. Kurultayı kazandık. Teşekkür konuşmasını yaparken etrafımı sekiz adam kuşattı. ‘Siz kimsiniz’ dedim. Sivil giyimliydiler. ‘Biz sizin korumalarınızız’ dedi. İnsanlar bana sarılmak istiyor falan. ‘Çekilin buradan, ben koruma almıyorum’ dedim. Onlar bana dediler ki siz artık ana muhalefet genel başkanısınız. Devlet büyüklerini koruma kararına tabisiniz. Talebiniz olmasa da korumak zorundayız. Çünkü sizin başınıza bir şey gelirse bu bizim sorumluluğumuz. Orada üç araç partiye ait. Onun dışında önde giden İstanbul polisi, arkasında giden İstanbul polisi, jandarma araçları… Bunu ABD’de yaşayan sözde muhalif, Youtube gazeteciliği yapan, bugün tırnak içinde yası tutulan bir terör örgütü lideriyle ilişkili arkadaş lüks araç konvoyu diye anlattı. İpek Hanım, halen misafirhanede kalıyorum. Tatile kendi özel arabasıyla giden biriyim. Eşimle dönüşümlü kullanıyoruz. Bana böyle lüks konvoy eleştirisi yapılması haksızlık.
DEĞİŞTİRECEĞİMİZ 1500 KİŞİ İÇİN HAZIRLIK YAPIYORUZ
– Bugün seçim olsa ve iktidara gelseniz ilk değiştireceğiniz şey ne olur?
Ben vatandaşın neyi öncelediğine baktığımda en tepede ekonomik kriz, hayat pahalılığı, enflasyon var. Bir kere bunu çözeceğiz. Dört gençten üçü yurt dışına gitmeyi kafaya koymuş. Türkiye’nin kaybettiği beyin göçüne geri dönüş çağrısı yapmayı, buradaki baskılardan dolayı gitmek isteyenleri kalmaya ikna etmeyi çok önemsiyorum. Bence Türkiye’nin en büyük beka sorunu gençlerinin umudunu kaybetmiş olması. İktidar olduğumuzda Cumhurbaşkanımızın çantasında üç nolu kararname hazır olacak. İlk değiştireceğimiz bin 500 kişi. Çünkü bu sistem onu getiriyor. İletişim Başkanından MİT müsteşarına, hepsi birden önceki cumhurbaşkanıyla gidiyor. O yüzden tam da böyle bir hazırlık yapıyoruz.
– Bütün isimleri belirliyor musunuz?
İsim havuzunu belirliyoruz, isim havuzu oluşturuyoruz ve Cumhurbaşkanımızın seçildiğinde çantasındaki 3 dolu kararnamenin hazır olması gerektiğini çok iyi biliyoruz. Ayrıca bir de bir yol haritamızın olması lazım. Onun da adı parti programı. 4-9 Eylül arasındaki değişim kurultayının iki gününü parti programının hazırlık çalışmasına ayırdık, şimdi o süreçteyiz. 81 ilde 973 ilçede örgüt içi ve dışı tartışacağımız ve olgunlaştıracağımız bir program içindeyiz. 6 ile 8 ay içinde programımızın üzerinde mutabakata varacağız.
– Altılı masanın aylarca büyük emekle hazırladığı bir program vardı… Ondan ayrıştığınız yerler var mı?
Şunu söyleyeyim, önce kendi partimizin programını biraz daha kısa net ve günün koşullarına uygun, geleceği kavrayacak ve partinin iktidar hedefiyle uyumlu, hızla hükümet programına dönüşebilecek şekilde hazırlıyoruz. Cumhuriyet Halk Partili bir Cumhurbaşkanı adayımız olacağını düşünürsek, Cumhurbaşkanı adayımızın da tam mutabık olduğu bir program çıkaracağız ve bu bizim hükümet programımıza, hatta seçim beyannamemize evrilecek. Bu sırada altılı masanın 2 bin 400 maddelik mutabakatı çok kıymetliydi. Oradan da yararlanıyoruz, yararlanacağız. Ama o süreçten almamız gereken dersler var. Her konuda altılı masanın önemli fikirleri vardı ama iletişimi sadece güçlendirilmiş parlamenter sistem üzerinden yürüttüğümüz için ve sahadaki o kalabalık görüntü yüzünden ‘bunlar yönetemez’ denildi. Bizim yönetim sistemi önerimiz yine güçlü bir parlamento.
EKREMCİ, MANSURCU, ÖZGÜRCÜ YOK AMA…
– CHP’de Özgürcüler, Ekremciler, Mansurcular, Kemalciler var mı?
Bir kere öyle Ekremci, Mansurcu, Özgürcü diye bir şey yok. Kemal Bey’in seçimi kaybetmiş olmasına üzgün bir kitle vardı. Bu noktada biz örgütsel anlamda bunu hızlı bir şekilde aştık. Bunu aşarken Kemal Bey’e bir vefasızlık, haksızlık yapmadık. Birtakım duyguları anlamak ve ona uygun davranmak gerekiyor. O da genel başkan olarak bana ve arkadaşlarıma düşer. Grupla ilgili de zaman zaman abartılı ifadeler kullanılıyordu. O da yok denecek kadar az bir noktaya geldi. Önümüzde 1-2-3 Kasım’da da bir kapalı grup çalışmamız var, onu da konuşacağız. Üyemiz de seçmenimiz de partide tartışma değil hep birlikte AK Parti’ye karşı mücadele etme ve erken seçimi bir an önce talep etmemizi istiyor.
– Bir sene oluyor göreve geleli. Geriye baktığınızda ‘keşke şunu yapmasaydım’ ya da ‘şunu iyi ki yapmışım’ dediğiniz neler var?
İyi ki daha çok kadın, daha çok gençle çalışıyoruz. Ölçme değerlendirmeye çok önem verdik. Çok tartışmalı ve buna ileride pişman olacaksın dedikleri denilen birçok konuda bu bir yılın sonunda haklı çıktım. Ama bazı eleştirileri arkadaşlar yapıyorlar. Orada hak veriyorum kendilerine. Ben çocukluğumdan, gençliğimden beri çok açık bir insanım. Her soruyu cevaplıyorum. Bu açıklığın bana zarar verdiğini, istismar edildiğini söylüyorlar. Bu konuda biraz daha tedbirliyim artık eskisine göre. Çünkü çok iyi niyetle söylediğiniz şeyleri çarpıtıyorlar. Bir de sonradan bunun provokasyona dönüştüğünü gördük. Ben yüksek konsantrasyon konuşma yaparken gelip sürekli laf atanlar oluyor ve sonradan öğrendik ki biri o anda madde kullanmış, biri yedi tane suçtan hükümlüymüş ve yollamışlar. Sürekli bana bir sloganı atmam için bağırıyor. Mesela onlara biraz böyle azarlar tonda konuştum. Muhalif kesimler onu kendi üstlerine aldılar. Bilemediler tabii. Ama orada daha böyle hoşgörülü ve sakin olunabilirdi. Öyle hatalar yaptık ama siyasi tercihler noktasında yapmadım.
(Sözcü)