Cumhuriyet Halk Partisi’nde Milli Savunma Bakanlığından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu Egeli TV’ye önemli açıklamalar yaptı. Mülteci sorununun Türkiye’nin milli güvenlik sorunu haline geldiğini vurgulayan Bağcıoğlu, “İnsan kaçakçılığı yapan organize suç örgütleri artık iyice cüretkarlaştı. Hadlerini bilmiyorlar. İyice sınırları ve limitleri aştılar. Generalinden astsubayına kadar Türk Silahlı Kuvvetlerine nüfuz ediyorlar. Onları kullanmayı sınırlı da olsa becerebiliyorlar.” dedi.
HASAN EREL/EGELİ GAZETE- CHP’nin “gölge kabinesinde” Savunma Bakanı olarak adlandırılan Bağcıoğlu partisinin göreve gelmesi durumunda yapacakları ilk işi de şöyle açıkladı: “İlk yapılacak iş şu anda Milli Savunma Bakanlığında yer almış, atanmış sivil bürokrasideki asker, Atatürk düşmanlarını elimine etmek olacak. Biz 40 kişiyiz, 40’kımız da birbirimiz biliriz. Kim olduklarını tespit etmek çok kolay bir olay. İlk işimiz Şu ana kadar Atatürkçüleri tasviye eden yerlerine Atatürkçü düşünce tarzında olmayan kişileri monte eden sivil bürokrasinin bir an önce elimine edilip etkisiz hale getirilmesi olacak.”
-CHP ‘de Milli Savunma Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı süreciniz nasıl oldu?
Kendisi de bunu söylüyordu. Milli savunma politikalarında bir zafiyet var diyordu. Elimizden geldiğince bu konudaki eksiklikleri tamamlamaya çalışıyoruz.
KURULUŞ VE KURTULUŞUN BİRBİRİYLE BAĞLANTILI OLDUĞU BİR ZAFER
-Bu hafta tarihimiz açısından çok önemli. 26 Ağustos Malazgirt Zaferi ve 30 Ağustos zaferimizle başlayalım isterseniz. Bu iki zaferi karşılaştıranlar var. Bu konuda neler söylersiniz?
Malazgirt Zaferi Türklerin bu topraklara girişini sağlayan çok önemli bir zafer. Başta Alpaslan olmak üzere bu savaşa tüm katılanlara ve hayatını kaybedenlere minnet duygularımızı iletiyoruz. Fakat Büyük Taaruz ve ardından 30 Ağustos’ta kazanılan zaferle ikisini mukayese etmek bence çok yanlış olur. Falih Rıfkı Atay’ın 30 Ağustos zaferiyle ilgili çok önemli bir sözü var. “Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar olarak dolaşabiliyorsak, vicdanımızı doğudan, yurdumuzu batıdan kurtarmışsak, nefes alabiliyorsak, her şeyimizi 30 Ağustos zaferine borçluyuz. Bence bu her şeyi çok net anlatıyor. Kuruluş ve kurtuluşun birbiriyle bağlantılı olduğu bir zafer bu. Kuruluşu sağlayan kurtuluşun nihai safhasına ulaştıran bir zafer. Ben bu nedenle ebedi Başkomutanımız, bunu özellikle vurguluyorum Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyorum.
Malazgirt Zaferinin de 30 Ağustos zaferinin yeri ayrı. Kıymeti ayrı. Biri Türklerin Anadolu’ya girişini sağlıyor. Öteki de asla çıkarılamayacağını sağlayan bir zaferi taçlandırıyor. Bu konuda mukayese bile kabul edilmez.
-CHP’nin gölge Savunma Bakanı olarak ve Deniz Kuvvetleri kökenli olarak Mavi Vatan kavramını Cem Gürdeniz, Özden Örnek ve sizler bir doktrin haline getirdiniz. Bu benimsendi. Bugünkü iktidar da bunu kullanıyor. Masal olmadığını onlar da söylüyor. Savunma konusu ve özellikle de denizlerin savunmasıyla ilgili düşünceleriniz neler?
Savunma sanayi özellikle Deniz Kuvvetleri için konuşuyorum; Milli Gemi Projesi, Anadolu Projesi, Atmaca su üstünden atılan güdümlü mermi projesi, AKYA denizaltı torpido projesi. Bunların hepsini incelediğinizde 1990’lı yıllarda başlayan kavram ve konsept çalışmalarından başladığını görürsünüz. Bu savunma sanayi öyle bir şeydir ki bugün aklına gelip 3 sene sonra bir ürünü ortaya çıkaramazsın. Önce bir kavramı, konsepti harekat ihtiyacına göre belirleyeceksiniz, karar vericiye onaylatacaksınız, karar verici kaynak tahsisi yapacak, teknolojik alt yapıyı ona göre oluşturacaksınız ve ondan sonra da üretimi geçeceksiniz.
Piri Reis Denizaltısı’nı örnek vereyim. Bu hafta gündeme gelen havadan bağımsız tahrip sistemlerini. Çok modern bir denizaltı, gururumuz. O 1993’lerde başlayan bir proje. Milli Gemi Projesi 1990’larda başlayan bir proje. Vural Beyazıt döneminde başladı. Bir paket halinde Anadolu dahil. Ondan sonra Oğuz Örnek döneminde Milli Gemi Projesi raydan çıktı, tekrar rayına oturttu ve devam etti.
SAVUNMA SANAYİ KUMPAS DAVALARIYLA HAPİSLERDE ÇÜRÜTÜLENLERİN ESERİ
Şunu değerli halkımızın anlaması lazım. Bu işler 20-30 senin projeleri. Biz Milli Savunma Sanayi konusunda şu tezi ve değerlendirmeyi her zaman yapıyoruz. Milli Savunma Sanayi tüm Cumhuriyet hükümetlerinin özellikle de 1974 ambargosundan sonra görev yapan tüm hükümetlerin ortak eseri. Bu vatandaşlarımız bağışlarıyla, katkılarıyla da yapılan bir durum. Özellikle Deniz ve Hava Kuvvetleri için de söyleyeyim. Kumpaslarla hapislerde çürütülen bir kısmını hapislerde kaybettiğimiz, bir kısma hapisten sonra kahrından vefat eden personelin eseri. Bunu kabul etmek lazım. Zaten Anayasal görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’nun Türk Silahlı Kuvvetlerini harbe hazır bulundurmak, savunma sanayini geliştirmek. Bu Türk Milletine yapılmış bir lütuf değil. Görevinizi yerine getiriyorsunuz savunma sanayi açısından.
Burada vefa duygusun çok önemli Türk Silahlı Kuvvetlerinde. Tüm Silahlı Kuvvetlerde geçmişte savaşanlara gösterilen vefayı görürsünüz. Piri Reis töreni yapılıyor. 1993’ten beri konsept tasarımı olmuş. Şu anda hayatta olan 8 Deniz Kuvvetleri Komutanı var. Biri bile davet edilmiyor. Deniz Kuvvetleri Komutanı davet edilir temsilen. Bir de o projede görev almış subay, astsubay ve işçilerden temsilen en azından bir kaçını davet edin. Gelsinler orada yaptıkları projeyle, sağladıkları katkılarla gururlansınlar. Bir tane fotoğraf var. Cumhurbaşkanı, Milli Savunma Bakanı, Kuvvet Komutanları. Bakıyorsunuz arkada Adalet Kalkınma Partisi Muğla Milletvekilleri ve İl Başkanı, Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkanı. İşte “siyasallaşma” dediğimiz Yüksek Askeri Şura döneminde hep o resen emekliliklerde albay, general ve amiral terfilerinde gündeme getirdiğimiz siyasetin etkisini değerlendirdiğimiz bazı terfiler bu şekilde doğuyor. Subaylar diyorlar ki demek ki biz de meslekte ikbal için gidip siyasi partinin iktidardaki güç kimdeyse onun yanında olmamız lazım. Onun sayesinde ikbal elde edebiliriz.
Ahlat’ta da benzer bir durum yaşandı. Bizim görüşüşüm bu konuda şu şekilde: Cumhurbaşkanı, Milli Savunma Bakanı, devlette, hükümette görev alan bir siyasi yer alabilir. Ama biz ısrarla şunu vurguluyoruz. İster CHP olsun ister başka parti olsun hiç kimse siyasi bir mesaj verecek, siyasi bir fotoğraf karesinde askerlerin olmaması lazım. O görüntüler şuna geliyor. Demek ki şu partiye yakın olursam, onlarla ilişkileri geliştirirsem bu şekilde prim alabilirim ve ya ikbal alabilirim gibi yanlış düşünceye gidiyor terfi bekleyen genç arkadaşlarımız.
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI TAM ANLAMIYLA SİYASALLAŞTI
15 Temmuz sonrası yapılan düzenlemeyle Jandarma Genel Komutanlığı da tam anlamıyla siyasallaştı. İçişleri Bakanlığının tam kontrolüne girdi. Genel Kurmay Başkanlığı ile hiçbir bağlantısı kalmadı. Eskiden sistemde bazı hatalar olmuş olabilir. Askeri sağlık sisteminde, yargı sisteminde, eğitim sisteminde, personel temini sisteminde hata olmuş olabilir. Ama bundan kötü değildi. 15 Temmuz gecesi ayrı bir ders. Bunlar nasıl bu hale geldiler. O ayrı bir analiz konusu. Oradan alınan derslerle düzeltirsiniz. Bir sistemde hata var diye Fetöcüler sızdı diye siz onu kapatıyorsanız o zaman Anayasa Mahkemesini de Dışişleri Bakanlığını da kapatacaksınız.
CHP İKTİDARINDA İLK İŞİMİZ MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞINDAKİ ATATÜRK DÜŞMANLARINI
-CHP İktidara gelirse ve siz Savunma Bakanı olursanız ilk yapacağınız iş ne olur?
Bizim bir emekli general ve amirallerden oluşan Milli Güvenli Danışma kurulumuz var. Bir de ulaşabileceğimiz 30-40’ın üzerinde alan uzmanları var. Askeri sağlıkta, askeri yargıda, hava harekatlarında, savunma sanayi konusunda sivil-asker bir havuzumuz var. Biz sürekli istiare halindeyiz. Bu çerçevede Milli Güvenlik Politika Belgesi hazırladık. Bu canlı bir doküman. Her gün ekleme ve düzenlemeler yapılabilir. Bizim için bu bir yol haritası. CHP iktidara geldiğinde bu kurumsal bir hafıza olacak. Biz oluruz ya da olmayız o yol haritası üzerinde devam edilecek.
CHP iktidarında, ben ya da bir başkası kim Milli Savunma Bakanlığına gelirse ilk yapılacak iş şu anda Milli Savunma Bakanlığında yer almış, atanmış sivil bürokrasideki asker, Atatürk düşmanlarını elimine etmek olacak. Biz 40 kişiyiz, 40’kımız da birbirimiz biliriz. Kim olduklarını tespit etmek çok kolay bir olay. İlk işimiz Şu ana kadar Atatürkçüleri tasviye eden yerlerine Atatürkçü düşünce tarzında olmayan kişileri monte eden sivil bürokrasinin bir an önce elimine edilip etkisiz hale getirilmesi olacak. Askeri eğitimden başlayarak silahlı kuvvetler komuta yapısı, doğal afetlerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin rolü, GATA’nın tekrar kurulması gibi çok çeşitli konularda icraatlar olacak. Bunların hepsi alınan derslerle yapılacak.
Biz bu iktidar gibi de “askerlik 6 aya düştü” gibi yukarıdan, tepeden inme direktif olmayacak bizde. Bu işi yapan Türk Silahlı Kuvvetleri. Türk Silahlı Kuvvetlerinin de görüşü alınarak esas ona ağırlık verilecek. Böylece en uygun çözümler üretilecek.
ATATÜRKÇÜ ASKERLER TASFİYE EDİLDİ
-Askeri Şura’da çok sayıda Atatürkçü askerlerin tasviye edildiği iddiaları var. Bunlar doğru mu?
Bunlar 2 senedir kişiye özel tebliği ediliyor. Eskiden liste gelirdi. Bu arkadaşlarımız resen emekli edilmiştir diye. Şimdi kişiye özel kendi bilgisayarlarında buluyorlar resen emekli edilenler. Bizim duyduğumuz 400 asker resen emekli edildi. Mili Savunma Bakanlığı 200 diyor ama biz 400 rakımında ısrarlıyız. Albayların 28 sene sonunda 2’şer sene uzatma hakları var. Milli Savun Bakanlığı uygun görürse 3 ya da 4 kez uzatılıyor. Ama şimdi bu kadar tecrübeliyken, vatana, millete çok yararlı işler yapacakken 28 sene gelince açık da varken hemen tasviye edilen personel var.
Benim çok yakın çalıştığım arkadaşlar var. Ben Kara ve Hava Kuvvetlerinden de arkadaşlarla konuşuyoruz. Resen emekli edilenler arasında FETÖ ile iktisaklı olanlar da var. Bunlara hiçbir lafımız yok. Haklarında idari, adli takibat varsa bunlar emekli edilebilir. Ama hiçbir suçu yoksa, sadece Atatürkçüyse, mezhep görüşü, siyasi görüşü nedeniyle emekli edilenler var. Bu konuda kuvvetli bir şüphe var. Konuyla ilgili soru önergesi de verdik. Bir sene önce yurt dışı göreve gönderip, bir sene sonra emekli edilen personel var. Yurt dışı görev önemli bir liyakat ve sadakatın değerlendirildiği bir görev. Siz yurt dışına gönderiyorsunuz, ertesi yıl emekli ediyorsunuz.
ASKERİ SAĞLIK SİSTEMİ YOK
Gemi Komutanı, fırkateyn komutanı Perşembe günü görevini bırakıyor Salı günü törenle. Perşembe günü emekli edildiğini öğreniyor. Böyle bir şey olabilir mi? Siz birine Dünya denizlerinde harp çıkaracak yetki veriyorsunuz, iki gün sonra emekli ediyorsunuz. Bu şekilde saçmalıklar var. Bunların hepsi Milli Savunma Bakanlığı içindeki sivil bürokrasi ve sekreteryasından kaynaklandığını düşünüyorum. Üst kademeyi de yanlış yönlendiriyorlar.
Milli Güvenlik Akademisi vardı, kapatıldı. Devlet bürokrasisi orada birlikte çalışırdı. Kaymakam, Vali yardımcısı, değişik kurumların daire başkanları birbirlerinin kültürlerini öğrenilirlerdi. Ama “askeri vesayet” yaftası altında kapatıldı.
En büyük sıkıntı, bu kadar harekat yapan bir Türk Silahlı Kuvvetleri var. Ama askeri sağlık sistemi yok. Ben Silahlı Kuvvetleri mensuplarının en küçüğünden en büyüğüne tüm makamların bu askeri sağlık sisteminin yeniden tahsis edilmesi gerektiğini bildirdiğine eminim.
MAVİ VATAN AKILLARINA SADECE SEÇİMDE BİLBOARDLARDA GELİYOR
-İktidarın “Mavi Vatan” konusundaki tutum ve açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İktidar Mavi Vatan’ı sahiplenin açıklamalar yaptı. Ama somut gerçeklere baktığınızda ve objektif değerlendirme yaptığınızda “Mavi Vatan” seçim dönemi billboardlarda akıllarına geliyor. 1920’lerden beri hiçi araştırma ve sondaj faaliyeti yapıldı mı? Yapılmadı. Avrupa Birliği bize “Araştırma, sondaj yapmayın” dediği için böyle oluyor. Avrupa Birliği ilerleme raporlarında Türkiye’den sondaj yapmadığı için övgüyle bahsediyorlar. Münhasır ekonomik bölge ilan edilmesi değerlendirilebilir Akdeniz Bölgesi’nde. Gayri askeri statüdeki adaların durumu değerlendirilebilir. Cumhurbaşkanı Efes Tatbikatı’nda “Bir gece ansızın gelebiliriz” dedi bu adalar için. Sonra teröristlere söyledim dedi ama şu anda tek kelime duyuyor musunuz bu konuda? Bir yıl önce herkes konuyordu bu konuda. Egemenliği anlaşmalarla Yunanistan’a verilmemiş ada, adacık, kayalıklar var. Onlarla ilgili en ufak bir şey söyleniyor mu? Şu anda statüko idame ediliyor. Konuları gündeme getirmedikçe geri adım atmış gibi oluyoruz. Sanki Ege’de her şeyi kabullenmiş gibiyiz.
SAVUNMA SANAYİ ŞU ANKİNİN 2-3 KATI SEVİYEDE OLMALIYDI
Savunma sanayinden de bir sürü sıkıntı var. Nepotizm, kayırmacılık hat safhada. Siyasi iktidara yakın şirketler teşvik ediliyor. İhaleler onlara veriliyor. Proje üretiminde gerçek bir başarı kriteri yok. Savunma sanayinde de yapacak çok şey var. Bu imkan, kabiliyetlerle, bu irade arkasında olmasına rağmen savunma sanayi olması gereken seviyede değil. Bence bunun 2 ya da 3 katı seviyede olmalıydı. Harekat ihtiyaçları yanlış belirlendi. 2024’de geldik hala Kaan Milli gururumuz uçağımız 3-4 saat sonra teslim diyorlar. Bu büyük bir yanlışlık. Büyük bir değerlendirme hatası. Deniz Kuvvetleri olarak 1990’larda MİLGEM’i en az uçak kadar zor bir gemiyi 2010’da hizmeti sokuyorsunuz. Uçakta da o dönem yapsalardı o gayreti belki de şu an uçardı. Çok geç kalındı.
Benim en büyük endişem F35’lerin gelmesiyle birlikte Kaan’ın akamete uğraması. Bir filo F35’in kısmı miktarda alınabileceğini düşünüyorum. Dünya üzerinde şu anda Anadolu’dan kalkabilecek tek uçak F35. Başka yok.
-Türkiye’nin son günlerde yeniden ABD ile yakınlaştığı yönünde değerlendirmeler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
ABD’nin; YPG, PKK’ya desteği sürdükçe bu yakınlaşma kabul edilemez. Bu örgütleri bir kara gücü kullanmaya devam ederse devam etmemeli. Ben 3 yıl NATO’da görev yaptım. NATO’nun kendi organizasyon içinde ABD’nin Türkiye’nin lehine ya da aleyhine çalıştığını değerlendirmiyorum. Siz NATO’ya yetişmiş, eğitimli personelinizi gönderirseniz NATO’da çok etkin olabilirsiniz. NATO içinde bir oluşum Türkiye aleyhine planlar yapıyor olabilir. Ama NATO’un bir bütün olarak böyle bir yetisi, imkan ve kabiliyeti yok.
Ne kadar güçlü teknoloji ve silah sistemlerine sahip olursanız olun. Bunu kullanacak olan, etkinliğini arttıracak olan personel. Dolayısıyla personelinizde liyakat, mesleğini iyi bilmek, sadakat, Atatürk devrimleri, Cumhuriyet’in temel ilkeleri olmadığı müddetçe siz istediğiniz kadar nükleer denizaltı alın, uçak gemisi alın, hipersonik füze alın. Bunun bir faydası yok. Personele ağırlık verilmesi lazım. Maalesef 15 Temmuz’dan sonra da yanlış personel politikaları nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki bazı sıkıntıları duyuyoruz. Bir an önce silkinip bu tehdidi, bu olumsuz durumu değerlendirmek gerek. Personelin özlük haklarıyla da ilgilenmek gerekir.
MÜLTECİ KAÇAKÇILARI GENERALLERE KADAR NÜFUZ EDİYOR
-Sınır güvenliği ve mülteci konusundaki düşünceleriniz neler?
Bu bir milli güvenlik sorunudur. Milli güvenliğin birinci şartı sınırları emniyete almaktır. Milli Savunma Bakanlığı sürekli sınırların emniyete alındığını, izolasyonun sağlandığını, geçişe izin verilmediğini söylüyor. Ama sosyal medya hesapları farklı şeyleri gösteriyor. İnsan kaçakçılığı yapan organize suç örgütleri artık iyice cüretkarlaştı. Hadlerini bilmiyorlar. İyice sınırları ve limitleri aştılar. Generalinden astsubayına kadar Türk Silahlı Kuvvetlerine nüfuz ediyorlar. Onları kullanmayı sınırlı da olsa becerebiliyorlar. Bunlara da yasal bir müeyyide getirmek lazım. Organize suç bile yetmez terör örgütü muamelesi göstermek lazım insan kaçakçılarına. Bir de bir an önce kapalı nüfus sayımı yapılsın. Nerede, ne var? Hangi il ve ilçe tehlikede belirlensin. İlçelerde demografiyi tehdit eden bir durum var mı? Sonra devlet yetkilileri oturacaklar ve tedbir alacaklar.