İklim değişikliği kaynaklı sıcaklık artışlarının kuş türlerinin üremelerine etkisini inceleyen uluslararası bir araştırmaya göre, göçmen kuşların üreme oranları azalırken göç etmeyen küçük vücutlu kuşların üreme oranı artıyor.
Dünyanın farklı ülkelerinden 104 akademisyenin bir araya gelerek iklim değişikliğinin kuşların üremesine etkilerini incelediği araştırmanın sonuçları Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) adlı bilimsel dergide yayımlandı.
Araştırmacıların 104 ayrı kuş türündeki dişi bireylerin üremeleri üzerine 1970 ile 2019 yılları arasındaki küresel verilerden yola çıkarak yaptığı çalışmada elde edilen bulgulara göre, kuşların üreme oranındaki değişiklikler türlere göre farklılıklar gösterdi.
Araştırma sonucuna göre kuşların yüzde 56,7’sinin üreme oranlarında düşüş, yüzde 43,4’ünde ise artış gözlemlenirken, en çok düşüş göçmen kuşların üremelerinde meydana geldi.
Çalışmada, 20 ve 21’inci yüzyıllarda sıcaklıkların ciddi şekilde arttığı hatırlatılarak, özelikle yağış modellerindeki değişikliklerin, iklim kuşaklarındaki kaymaların, hayvanların üreme ve kışlama alanlarında çevresel koşullardaki farklılaşmaların ve göç ederken maruz kaldıkları koşullardaki değişikliklerin bu durum üzerinde etkili olduğu bildirildi.
Göçmen kuşların üreme alanlarına artık daha erken varması ve yiyecek bulabilecekleri en kolay zaman ile üreme için gereksinim duydukları en üst seviye enerji ihtiyacının zamanlaması arasında uyumsuzluk yaşanması başta olmak üzere aşırı hava olayları, aşırı avlanma ve yiyecek bulma sıkıntısının bu sonuçlar üzerinde etkili olabileceği vurgulandı.
Göç etmeyen ve göçmen kuşlara göre daha küçük olan kuşların ise değişen iklim koşullarına ve iklim değişikliği kaynaklı farklılaşan yerel koşullara daha çabuk adapte olabildiği ve özelikle iklim değişikliği kaynaklı sıcaklık artışlarının bu kuşların üremelerini artırdığı tespit edildi.
Çalışmada kullanılan metotlar ve oranlamalar sonucu küresel kuş popülasyonundaki yavruların toplam sayısının son 50 yılda düşüş gösterdiği ortaya konurken üremede yaşanan bu düşüşün, ilerleyen yıllarda kuş popülasyonunun devamlılığını tehdit edebileceği uyarısında bulunuldu.
“Büyük gövdeli hayvanların bulundukları ortama adaptasyonu daha zor”
Araştırma sonuçlarını değerlendiren OSTİM Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği Öğretim Üyesi ve ekolog Prof. Dr. İlhami Kiziroğlu, kuşların temelde ötebilme yetilerine göre ikiye ayrıldığını kaydetti.
Ötücü olarak adlandırılan küçük vücutlu kuşların bulundukları ortamın koşullarına çok daha çabuk adapte olabildiğini ifade eden Kiziroğlu, bu kuşların küresel ısınmadan daha az, ötücü olmayan büyük gövdeli kuşların ise daha fazla etkilendiğini söyledi.
Büyük gövdeli hayvanların hem bulundukları ortama adaptasyonlarının zor olması hem de çok az sayıda yumurta bırakmaları nedeniyle üremelerinin devamlılığının daha zor olduğuna dikkati çeken Kiziroğlu, “Ekolojide bir kural vardır, belli bir canlı türünün üremesini sağlayabilmeniz için üreme enerjisinin de yetkin ve yeterli olması gerekiyor. Bu sağlanmadan, herhangi bir canlıyı belli bir alanda çoğaltmanız mümkün değil.” diye konuştu.
Değişen koşullara daha kolay adapte olabilen küçük kuşların ayrıca yüksek oranda üreme enerjisine sahip olduğu, yılda 3-4 kez kuluçkaya yatabildiği ve her kuluçka döneminde önemli sayıda yavruya sahip olduğu bilgisini paylaşan Kiziroğlu, şöyle devam etti:
“Mevsimler kayıyor, ama bu kaymadan küçük kuşlar daha az etkileniyor çünkü bu kuş türleri yılda zaten birkaç kez kuşak oluşturuyor. Ama mesela yırtıcı kuşlar, balıkçıllar, karabataklar yılda sadece bir kez kuluçkaya yatıyorlar ve dolayısıyla kuluçkaya yattıkları dönemin, kendi yaşam koşulları ile senkronize olması gerekiyor.”
Sera gazlarının uzun zamandan beridir dünyanın gündeminde olmasına karşın hala bu konuda önemli adımların atılamamış olduğu değerlendirmesini paylaşan Kiziroğlu, “Dünyanın küresel sıcaklığında 1 derece ile 3 derece arasında artış var. Bu sıcaklık artışı ile Palearktik bölgedeki buz kütleleri ha bire eriyor. Buzul çağında yaşanan olaylar şimdi tersine gelişme gösteriyor. Bunların etkisiyle canlı varlıkların biyolojik ritimlerinde bozulmalar yaşanıyor.” değerlendirmesinde bulundu.