Uzmanlar, su stresi yaşayan ülkeler arasında 39’uncu sırada bulunan Türkiye’nin kullanılabilir yıllık yenilenebilir su miktarının 112 milyar metreküp olduğu, bu rakamın iklim değişikliğinin etkisiyle düşebileceği uyarısında bulunuyor.
Necmettin Erbakan Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Emin Aydın, Türkiye’de kullanılabilir yıllık yenilenebilir su miktarının 112 milyar metreküp olduğunu ve iklim değişikliğiyle ilgili tahminler doğrultusunda bu miktarın düşmesinin beklendiğini kaydetti.
Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) tarafından geliştirilen su riski değerlendirme uygulaması Aqueduct verilerine göre, dünya çapında su talebi, 1960’tan bu yana iki kattan fazla artış gösterdi.
Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan ve yenilenebilir su kaynaklarının yüzde 80’ini tarım, sulama ve hayvancılık gibi alanlarda kullanan ülkeler, su yönetiminin yeterli olmaması, nüfus artışı ve iklim değişikliği gibi nedenlerle bağlantılı olarak su stresi yaşıyor. Küresel nüfusun en az yüzde 50’sini oluşturan yaklaşık 4 milyar insan ise yılın en az bir ayını yüksek su stresi altında geçiriyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika nüfusunun yüzde 83’ü, Güney Asya nüfusunun ise yüzde 74’ü aşırı su stresi yaşıyor.
Küresel sıcaklık artışının 2100 yılına kadar 1,3 santigrat derece ila 2,4 santigrat derecede sınırlandırılması durumunda dahi 2050 yılına gelindiğinde 1 milyar kişinin aşırı su stresi yaşayacağı tahmin ediliyor. Küresel su talebinin 2050 yılına kadar yüzde 20 ila yüzde 25 artacağı, Orta Doğu ve Kuzey Afrika nüfusunun tamamının aşırı su stresi yaşayacağı öngörülüyor.
Toplam 164 ülkenin verilerinden yola çıkılarak hazırlanan; su stresi yaşayan ülkeler listesinin ilk sırasında Kuveyt bulunuyor. Bu ülkeyi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Umman, Katar, Bahreyn, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır takip ediyor. Türkiye ise listede 39. sırada bulunuyor.
“Türkiye, çevresindeki ülkelere kıyasla su kaynakları konusunda daha şanslı”
Necmettin Erbakan Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Emin Aydın, dünyadaki su kaynaklarının yer altı ve yer üstü suları olmak üzere iki ana grupta toplandığını belirtti.
Aydın, “Okyanus ve denizlerdeki sular dünyanın yaklaşık yüzde 71’ini kaplıyor. Ancak bunlar tuzlu su olduğu için büyük ölçüde kullanılamıyor. Dünyanın toplam su potansiyeli sabit olarak kabul ediliyor. Yaklaşık yüzde 97,5’i tuzlu, geri kalan 2,5’lik kısım ise tatlı sudan oluşuyor. Bu tatlı suların yaklaşık yüzde 68,7’si buzul şeklinde bulunuyor. Tatlı suların yaklaşık yüzde 30’a yakını yer altı suyu olarak biliniyor ve binde 25’lik kısmı ise yüzeysel olarak adlandırılan göller ve barajlarda biriken sulardan oluşuyor.” dedi.
Bir ülkenin yenilenebilir ve kullanılabilir su potansiyeli dikkate alınarak o ülkenin su stresi oranının hesaplandığını, kişi başına düşen su miktarı 1700 metreküpün üzerindeyse o ülkede su stresi yaşanmadığını anlatan Aydın, şöyle devam etti:
“Rakam 1000-500 arasındaysa buna su kıtlığı deniyor. Eğer kişi başına düşen su miktarı 500’den küçükse mutlak su kıtlığı mevcut oluyor ve su ile ilgili problemler maksimum seviyede yaşanıyor. Türkiye’nin çevresinde, kişi başına düşen su miktarı 500 metreküpün altına inen, çoğunluğunu çöllerin oluşturduğu Ürdün ve Mısır gibi ülkeler bulunuyor fakat Türkiye bu ülkelere kıyasla su kaynakları konusunda daha şanslı. Türkiye’de kullanılabilir yıllık yenilenebilir su miktarı 112 milyar metreküp ve iklim değişikliğiyle ilgili tahminlere bakarsak bu miktarın düşmesi bekleniyor. Bu rakam azalmasa bile şu anda Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı yaklaşık 1300 metreküp ki bu da su stresi demek. Şu anda Türkiye’nin su stresi yaşayan ülkeler sınıfında olduğunu söylememiz mümkün.”
“İklim değişikliğiyle yükselen sıcaklıklar buharlaşmayı artırıyor”
Dünya nüfusunun 1960’lı yıllarda 3 milyarken 2022 yılı itibarıyla 8 milyara ulaştığını, Türkiye nüfusunun ise 1960’ta 27 milyonken 2022’de 85 milyon civarına yükseldiğini ve su kullanımının doğrudan nüfus artışıyla ilişkili olduğunu ifade eden Aydın, suya olan talebin artmasıyla su stresinin ortaya çıktığını bildirdi.
Artan nüfus dışında su kaynaklarını tehdit eden unsurlardan birinin de küresel ısınma olduğuna dikkati çeken Aydın, iklim değişikliği ile birlikte sıcaklıkların ani yükselişinin buharlaşmayı artırdığını ve bu durumun suya olan ihtiyacı fazlalaştırdığını vurguladı.
Aydın şöyle devam etti:
“Normalde iklim dendiğinde minimum 30 yıllık ortalama kastediliyor. Küresel iklim değişikliği ve küresel ısınma ile duyduğumuz 1850’lere kıyasla atmosferdeki karbondioksit seviyesinin yaklaşık 280 ppm’den (milyonda 1 birim), 420 ppm’lere yaklaşmış olması ve yükseliş trendinin devam etmesiyle dünya ortalama sıcaklığı 1,5 derecenin altında tutulmaya çalışıyor. Ülkemizin de 2050 yılına kadar emisyonlarını nötrlemeyi hedeflediği bir taahhüttü var ama tüm ülkeler tarafından bunların tamamı yapılsa bile sıcaklıkların artmaya devam edeceği tahmin ediliyor.”
Türkiye’de suyun yaklaşık 74-75’inin tarımda, yüzde 15-20’sinin sanayi ve diğer endüstrilerde, yüzde 10 ila 12’sinin de evsel ihtiyaçlar için kullanıldığını bildiren Aydın, Türkiye’nin, Akdeniz iklim kuşağında bulunması nedeniyle kuraklıktan daha fazla etkilenebileceğine ve Doğu Karadeniz dışında kalan diğer bölgelerde yağışlarda azalma ya da sabitleşme gözlemlenebileceğine işaret etti.
Suyun verimli kullanılması için vatandaşları daha bilinçli davranmaya davet eden Aydın, kullanılmış suların, arıtma işleminin ardından tarım sektöründe, park ve bahçe sulamada tercih edilerek tasarruf yapılabileceğinin altını çizdi.
“Gelecekte su savaşları çıkacak”
Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Çevresel Yer Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Doğan Yaşar, bilinçsiz su kullanımı nedeniyle ortaya çıkan su krizinin su savaşlarına dönüşebileceği öngörüsünü paylaşarak “Tüm ülkelerin suyu nasıl kullanacağını bilmesi lazım. Yoksa gerçekten dünya çok karışır. Zaten daha önce de bu nedenlerle karıştı.” diye konuştu.
Bilinçli su tüketiminin, özellikle tarım sektöründe su kaynaklarının korunmasında önem taşıdığını söyleyen Yaşar, üretim aşamasında fazla miktarda suya ihtiyaç duyan sebze ve meyvelerin üretimine kurak dönemlerde ara verilmesi tavsiyesinde bulundu.
Verimli su kullanımı için vahşi sulamadan vazgeçilmesi gerektiğini, kapalı alanlardan getirilen suların damlatma gibi tasarruflu yöntemlerle sulamada kullanılabileceğini ifade eden Yaşar, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Mümkün olan her yere baraj yapılmalı, hem yer altına hem yer üstüne. Yer altı barajları küçüktür ama yeraltı suları için destektir. Suyun fazla kullanıldığı sanayiler, suyun çok bulunduğu bölgelere taşınmalı. Türkiye’de suyun yüzde 70’i, nüfusun ise yüzde 30’u doğudadır. Bunun tam tersi de batı için geçerlidir. Bu yüzden suyun kullanıldığı sanayi doğuya gitmelidir. Tarım alanlarının tarıma bırakılması gerekiyor.”
Şehirlerdeki yağmur ve kanalizasyon sularının ayrıştırılması, yağmur sularının ise mümkün olduğunca yeniden kullanıma sokulması gerektiğini dile getiren Yaşar, arıtma tesislerinden elde edilen suyun tarımda kullanılması gerektiğini sözlerine ekledi.