Koronavirüs salgını sağlıkta kamucu bir politikanın ne kadar önemli olduğunu herkese gösterdi. Kamucu sağlık politikası izleyen devletler sorunu daha kolay aşarlarken, ABD gibi özel sağlık sistemine sahip ülkeler bunun bedelini daha ağır ödüyorlar.
Bunun yanı sıra pandemi bizlere gıda arz zincirinin de önemini açığa çıkardı. Kendi kaynakları ile kendini besleyen ülkelerde gıda arzı sorun yaratmazken, ithalat yapan ülkelerde bu daha fazla yaşanıyor. Bugün paranız olsa bile örneğin buğday alamıyorsunuz. Çünkü ihracatçı ülkeler ihracatı ya durdurdular ya da azalttılar.
Velhasıl gıda arzının tarımda kamucu politikalar uygulanarak daha süreklilik arz edeceği görülüyor. Milli ekonominin temelinin ziraat olduğunu bilen ve kalkınmada kamunun değerini anlayan cumhuriyetin kadroları bunu yaşama geçirmek için…
Çiftçilere örnek olsun diye 1925 te Atatürk Orman Çiftliğini (AOÇ)…
Sürekli bir tahıl üretimi sağlansın diye 1932 de Toprak Mahsülleri Ofisini (TMO)…
Pancar üreticisi desteklensin ve stratejik öneme sahip bir ürün olan şeker elde edilsin diye 1935 te Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ yi (TŞFAŞ)…
Köylünün elindeki pamuk değerlensin diye 1933 te SÜMERBANK ı…
Yerli basma üretilsin diye 1937 de Nazilli Sümerbank Basma Fabrikasını…
1937 de Zirai Kombinalar İdaresini…
1938 de Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumunu (Daha sonra bu iki kurum, Devlet Üretme Çiftliklerine dönüştürüldü)…
Aynı yıl Bursa Merinos Halı Fabrikasını…
Köylüye ucuza tarımsal girdi sağlansın diye 1944 te Türkiye Zirai Donanım Kurumunu (TZDK)…
Çay üretim ve pazarlaması ile ilgili konularda köylü desteklensin diye 1949 da ÇAYKUR u…
Ülke hayvancılığı ve balıkçılığı gelişsin ve mevcut hammadde değerlensin diye 1952 de Et ve Balık Kurumunu (EBK)…
Zeytin üreticisi korunsun diye 1954 te Marmara Birliki…
Hayvancılık gelişsin diye 1956 da YESTAŞ ı…
Köylünün ürettiği çiğ süt değerlensin diye 1963 te Türkiye Süt endüstrisi Kurumunu (yaygın biline adıyla SEK)…
Ayni yıllarda Yem Sanayi T.A.O ni (YEMSAN)…
Orman köylüsü güçlensin diye 1970 te Orman Ürünleri Sanayi AŞ ni (ORÜS)…
Ayrıca
TEKEL i…
TARİŞ i…
Fiskobirliki…
Ziraat Bankasını…
Tarım Kredi Kooperatiflerini…
Kurdular…
Ancak 1985 yılından itibaren tarımda uygulanmaya başlanan neoliberal politikalarla birlikte büyük bir çoğunluğu özelleştirildi. Bugün çok azı kamunun elinde.
Ağırlıklı olarak 1990 ve 2000’liyıllarda yapılan özelleştirmeler ile köylü-çiftçi-üretici ne derseniz deyin sahipsiz kaldı. Bunun üzerine devlet bazılarını yeniden hayata geçirmeye başladı. Bunlardan Et ve Süt Kurumu (ESK) Türkiye’deki et ve süt sektörünü yakından takip ediyor ve sütte fiyat istikrarını korumak için çiğ süt satın alarak süttozuna çeviriyor ve böylece süt piyasasını regüle etmeye çalışıyor.
Korona bize gıda arz zincirinin ve sonuçta “gıda egemenliğinin” ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Bunun için ülkede kesintisiz bir tarımsal üretimin olması gerekiyor. Kesintisiz tarımsal üretim de ancak kamucu tarım politikaları ile yaşama geçirilebilir.
Bu sebeple satılan-özelleştirilen tarımsal KİT’lerin yeniden kurulması, Türkiye tarımı için yaşamsal önem arz ediyor.
Milli-ulusal ne derseniz deyin bunun milli ya da ulusal olabilmesi ve tarım seferberliği için böyle politikaların uygulanması gerekiyor.
Nokta…
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
E posta: harunrasituysal@gmail.com