250 kilometre ötedeki
depremin korkusu
Çarşamba günü Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde meydana gelen 5.2 büyüklüğündeki deprem İzmir dahil pek çok kentte korkuya neden oldu.
Söz konusu depremi ve etkilerini Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı Sinancan Öziçer’e sordum
Öziçer şu önemli açıklamaları yaptı:
“Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Sismoloji Laboratuarı’nda yapılan bilimsel çalışmada, artçı sismisite dağılımı analiz edilmiş ve depremin, sadece sismolojik bulgulardan anlaşılabilecek şekilde Ayvacık’ın Kuzeydoğu yönüne doğru yaklaşık 5 km uzunluğunda bir fay kırığı oluşturduğu sonucuna varılmıştır. Bu büyüklükteki bir depremin, ilk 1 hafta içinde büyüklüğü 3’den fazla olan bir kaç artçı sarsıntı oluşturabileceği göz önüne alındığında, vatandaşların tedbiri elden bırakmamasında fayda bulunmaktadır.
5.2 büyüklüğündeki Ayvacık depremi, İzmir ve Ege Bölgesi’nin güney ve doğu kesimlerini etkileme potansiyeline sahip bir büyük depremin habercisi değildir. Bu depremler bizlere gösteriyor ki Akdeniz coğrafyasında depremi en şiddetli hisseden ülke biziz. Aslında 5.2 büyüklüğündeki deprem normal koşullarda yıkıcı bir deprem değildir ve normal hayatı etkilemez. Kendimize sormalıyız 5.2 büyüklüğündeki bir deprem 250 km uzaklıktaki İzmir’de neden panik ve korku yarattı?”
Deprem 3 bilinmeyenli denklem gibidir. Ne zaman, Nerede ve Hangi büyüklükte olacağını ortaya koyan bir teknoloji henüz gelişmemiştir. Bundan dolayı vatandaşlarımızın boş hurafelere inanmalarını rica ediyorum. İzmir tektonik yapısı itibari ile depremlerin sıklıkla yaşadığı ve yaşayacağı bir ildir. Bu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır.”
***
İzmir’de ve hatta Türkiye’nin büyük bölümünde deprem olması tıpkı yağmur ya da rüzgar gibi gayet normal bir doğa olayı.
Öyleyse Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı Sinancan İziçer’in dediği gibi 250 kilometre ötedeki depremden neden bu kadar korktuk?
Korkuyoruz! çünkü biz doğal olmayan işler yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz.
Kentteki yapılaşma deprem göz önüne alınarak olması gerekirken, İzmir’deki binaların yüzde 80’i dolgu zemin üzerinde yer alıyor.
Hatta, kentin en az yüzde 25’i tamamen suyun üstünde kurulu.
Biliyoruz ki, depremin etkisi alivyon denen gevşek zeminde inşa edilen yapılarda en az birkaç kat daha fazla hissediliyor.
17 Ağustos 1999’da ülkemizde çok büyük bir deprem felaketi yaşandı. Günlerce televizyonlarda yapılaşma konusunda yapılan yanlışların nasıl büyük felaket ve acılara neden olduğunu izledik, kahrolduk.
Çok korkuyoruz! çünkü bütün bunlara rağmen yine de “Yeni İzmir Projesi’ni” kentin zemini en zayıf yerleri olan Alsancak ile Alaybey arasına yapmaktan bir türlü vazgeçmedik.
İzmir’in yüzlerce yıllık geleceğine uzanacak gökdelenler kentin zemini en zayıf noktalarında yükseldi.
***
Korkuyoruz! Çünkü, deprem sonrası toplanma yerlerini farklı amaçlar için kullandık.
Bırakın gidecek yerimizi, toplanacak yeterli alanımız bile yok.
Çoğumuzun bir deprem çantası bulunmuyor. Ayrıca, ne yazık ki ihtiyaç durumunda en yakınlarımıza bile ilk yardım yapma bilgisine sahip değiliz.
Küçük bir müdahalemizle kurtulacak olan bir yakınımız ya da arkadaşımız için saatlerce ve belki de günlerce sağlık yardımı beklemek zorunda olduğumuzu çok iyi biliyoruz.
Doğal olarak bu da bizi çok korkutuyor.
***
Çok korkuyoruz! Çünkü İzmir ve Manisa için yapılan 1/100 binlik planlarda jeolojik ve jeoteknik etütler yapılmadı.
Meslek odalarının raporlarına bu durum şöyle yansıdı:
“Birinci Derece Deprem Bölgesi olan İzmir ve Manisa’ya ilişkin hazırlanan
Çevre Düzeni planında, genelgede belirtilen ve zorunlu olarak yapılması gereken jeolojik-jeoteknik etüt raporlarının hazırlanmaması ve dolayısıyla genelgede belirtilen Yapısal Jeolojinin (Bölgede etkin jeodinamik süreçleri; kıvrımlar, fay ve kırık sistemleri, genel kütle hareketlerini belirtir) planlar üzerinde de yer almaması dolayısı ile planda fay hatlarının gösterilmemesine neden olmuştur. Zira, Çevre Düzeni Planı’nda birçok yerde meskun haricinde belirlenen “Gelişme Alanları, Sanayi Alanları”nın altında fay hattı bulunup bulunmadığı bilinmemekte ve bu şekilde belirlenmiş yerleşmeye açılacak alanlarda telafisi mümkün olmayacak sonuçlara gidilmesine olanak veren bir durum söz konusu.”
***
Deprem korkusundan kurtulmanın tek yolu artık korkmamızı gerektirecek işler yapmamak.
Zira Albert Einstein’ın dediği gibi aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek ahmaklıktan başka bir iş değil.