Affetme bizi çocuk
Henüz bu dünyadaki üçüncü günün. Babanın ölümü üzerinden 13 gün geçti. Sen babanı hiç göremedin.
Annen üzüntüsünden seni 8 aylıkken doğurdu.
Bu yüzden daha doğduğun andan itibaren solunum güçlüğü çektin. Sen, hayat mücadelesine hemen başlamak zorunda kalanlardansın.
Baban yaşasaydı, sana “Berkay” adını koyacaktı. Ama annen sana babanın ismini vermeyi istedi.
Deden de annenin bu isteğini kırmadı. O yüzden ismin ‘Berkay İsmail’ oldu.
Baban, annen ve kardeşinle birlikte kalp hastası olan dedene ve babaannene de bakıyordu. Ama şimdi o yok ve bütün ailen zorda.
Sana güzel haberler vermek isterdim. Ama dost acı söyler. Ne yazık ki bundan sonra da seni iyi bir yaşamın beklediğini söylersem doğru olmaz.
***
Biraz da hiç görmediğin ve bundan sonra da hiç göremeyeceğin babandan söz edeyim.
Maden işçisiydi senin baban. Ailesini geçindirebilmek için yerin 700 metre altına girmek zorundaydı.
Evine ayda 1200 lira getirebilmek için her gün yerin yedi kat altında çalışıyordu.
İki hafta önceye kadar böyleydi.
Sen doğmadan 10 gün önce son kez girdi baban o madene.
Cehennemi yaşadı orada. Yanıyordu çalıştığı maden.
Kavurucu sıcak mı? Soluksuz kalmak mı? Hangisi daha kötü bilinmez. Baban her ikisini de gördü son anlarında.
Onu beş gün sonra çıkarabildiler oradan. “Ölüm her yaşta erkendir” derler. Ama 29 yaşındaki babanın ölümü için “fıtrat” deyip geçtiler.
***
Sana bu mektubu bir itirafta bulunmak için yazıyorum aslında. Babanın ölümüne biz neden olduk.
Önce kendimden başlayayım. Bir gazeteci olarak madencilerin çalışma şartlarıyla ilgili daha fazla haber yapmalıydım.
Babanın patronu, “maliyetleri ton başına 150 dolardan 24 dolara” indirdim dediğinde, “Bunu nasıl yaptınız? İşçilerin güvenliğiyle ilgili hangi kısıtlamalara gittiniz?” sorusunu ısrarla sorup kamuoyunun gündemine getirmeliydim.
Devlet Denetleme Kurulu’nun madenlerdeki çok sayıda eksiği gösteren raporunun gereğinin neden yapılmadığını önceden sorgulamalıydım.
Şili’de bile olan yaşam odalarının bizim madenlerimizde neden olmadığının peşine düşmeliydim.
Diğer sorumluları yazamayacağım. Öncelikle yazmaya kalksam bile bu köşenin alamayacağı kadar çok sayıdalar çünkü.
Ama daha da önemlisi onlar eleştiriyi hiç sevmez. Eleştiriyi sevmedikleri için de insanlar ölür, ve senin gibi yüzlerce çocuk da babasız kalır.
***
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı açıkladı. Sen o madende babasını kaybeden 433’üncü çocuksun.
Babasız kalan çocukların yaş ortalaması 10’muş.
Bu toplumu yönetenler sizden bir özür bile dilemedi.
Zaten bir çocuğu babasız bırakmanın ne özrü ne de mazereti anlamlı olur.
Babanın ölümünün üzerinden tam iki yıl geçti.
Sana bizi affet de demeyeceğim.
Bizi sakın affetme çocuk. Çünkü suçumuz affedilmeyecek kadar büyük.
***
Bu yazıyı Soma’daki feci olaydan 2 hafta sonra yazmıştım.
Soma’da 301 işçi hayatını kaybetti. Üç gün önce Soma Davası’nın son sanığı da tahliye edildi.
Şimdi Soma faciasından iki hafta sonra doğan ve madenci babasını hayatı boyunca göremeyecek olan o çocuk 5 yaşında ve bizi asla affetmeyecek.