Hiçbir ülke, vatanını, bağımsızlığını kolay elde etmedi, bu uğurda nice kanlar döküldü, nice canlar gitti…
Vatanımız Türkiye için de öyle…
Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde verdiğimiz Kurtuluş Savaşımız, dünya tarihinde örnek gösterilir. Nasıl dünyaya ‘’Çanakkale Geçilmez” dedirttiysek, özgürlük mücadelesi verdiğimiz Kurtuluş Savaşımız da, esaret içinde yaşayan milletlere örnek olmuştur, bağımsızlık mücadelesi vermelerini sağlamıştır.
Peki ya sembol?
Bence Kurtuluş Savaşımızın başladığı ve bittiği şehir olan, İzmir’dir.
15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal eden Yunanlıların yaptığı zulüm de, bağımsızlık ateşinin yakılmasında etkili olmuştur.
İşgal günlerinde binlerce İzmirli işkence görmüş insanlık dışı davranışlara maruz kalmıştır. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşu gerçekleşmiş, Yunanlılar İzmirimizi yaka yaka gitmişlerdir…
Bizler, çocuklarımız, bu süreci tarih kitaplarından, tarihçilerden, gördük, dinledik. Filmleri çekildi, kitaplar yazıldı. Yunan’a ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin’i tanıdık, onun milliyetçiliğinden güç aldık
Başka…. Evet yangınla harabeye dönen koca bir şehirden başka, birkaç fotoğraftan başka hiçbir şey yoktu elimizde, gelecek kuşaklara aktarabileceğimiz…
Oysa ne örnekler var…
Hani, Türkiye’de yaşanan bir olay anlatılır bize, Milli şuurun nasıl güçleneceği üzerine, hatırlayalım mı yakın zamanda gerçekleşmiş bu olayı…
***
30 yıl kadar önce eğitim sistemini incelemek için Türkiye’ye bir Japon heyeti gelir. Dönemin başbakanını da ziyaret eden heyet ile Türk yetkililer arasında ilginç bir diyalog geçer. Japon heyeti, Türk eğitim sistemi ile ilgili düşüncelerini anlatmaya soğuk bir cümle ile başlar. İlk cümlelerden biri şu olur: “Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!”
Türk yetkililerde şok etkisi yapan bu cümleden sonra, karşılıklı soru ve cevaplar devam eder. Heyet, daha sonra kendi eğitim sistemini anlatmaya başlar. Japon heyeti der ki:
“Biz çocuklarımızı Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp düşmanın harap ettiği bölgelerimizi gezdirir ve deriz ki: Bakın, eğer siz birlik beraberlik içinde çalışmazsanız, işte düşmanlar sizin ülkenizi yakar, yıkar, bu hale getirirler. Ama birlik beraberlik içinde çalışırsanız, güçlü olursunuz, düşmanlarınız size saldırmaya cesaret edemezler.”
***
Geçen ay Karşıyaka’nın yeni sergi mekanı Çatı Bostanlı’da açılan “Ateş Çemberinde İzmir” fotoğraf sergisine Karşıyaka Belediyesi’nin davetlisi olarak gitmiş ve gazeteci arkadaşlarımızla takip etmiştik.
Küratörlüğünü koleksiyoncu ve araştırmacı Aybala Yentürk’ün üstlendiği sergi; Nejat Yentürk koleksiyonu ve arşivinden seçilen fotoğraf, belge, gazete, kitap ve haritalar ile kent tarihine ışık tutan nitelikte..
Nejat Yentürk’ün, her bir fotoğrafın üzerinde durarak yaptığı anlatımlarla bizleri bilgilendirdiği, her bir fotoğraf, geçmişteki sır perdelerini aralar cinsten…
Bu fotoğraflara baktığınızda, bizlere öğretilen pek çok şeyin aslında başka yorumlara açık olduğunu görüyorsunuz…
Her bir fotoğraf, her bir belge, tekrar tekrar izlenmesi, irdelenmesi gereken birer gerçek… Dünden bugüne yaşanan olaylara ışık tutuyor.
O gün kalabalık bir gruptuk, bazı şeyleri atladım kaygısına kapılarak, geçen gün yine o eşsiz fotoğrafları izlemek için sergiye yeniden gittim ve bir kez daha hayran kaldım.
***
İşte sergiden ve anlatımlardan aldığım bazı notlar…
Ateş Çemberinde İzmir Sergisi, Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in Yunanistan tarafından işgal edilmesiyle başlayan Milli Mücadele ve kurtuluş sürecini anlatıyor.
Nejat Yentürk koleksiyonundan seçilen fotoğraf, belge, gazete, kitap ve haritalar eşliğinde hazırlanan serginin odaklandığı ana başlıklardan birini; Yunan ordusunun işgal boyunca Batı Anadolu’da meydana getirdiği tahribat ve zulümler ile Türk tarafının yaşanan olayları dünya kamuoyuna duyurma çabaları oluşturuyor.
Çok etkili belgeler bunlar.
Osmanlı ve Ankara Hükümetleri ile Türk aydınlarının bu amaçla hazırladığı propaganda yayınları, sergide önemli yer tutuyor.
Sergi; 2022 Eylül ayının, İzmir’in işgalden kurtarılışının yanı sıra tarihin gördüğü en büyük yangınlardan biri sonucunda yok oluşunun 100. yıl dönümü olduğuna da dikkat çekiyor. Ve ziyaretçileri “İzmir’i kim yaktı?” sorusuyla sınırlı kalmak yerine, üzerinde pek az konuşulan, hatta pek çok kişinin habersiz olduğu Büyük Taarruz sonrasında geri çekilen Yunan ordusunun Batı Anadolu’da yaktığı köy, kasaba, şehirler ve buralarda uyguladığı akıl almaz şiddet üzerinde düşünmeye davet ediyor.
Bu bağlamda sergide yer verilen belgesel niteliğindeki fotoğraf ve filmler yüzyıl önce yaşanan trajik olaylara tanıklık ediyor. Çoğu devlet arşivlerinde bile bulunmayan, varlığından haberdar olunduğu halde görülmemiş belge ve fotoğraflara yer veriyor olması da serginin bir diğer önemli özelliği olarak gösteriliyor.
Hangi fotoğrafa bakarsanız bakın, nutkunuz tutuluyor, gözleriniz doluyor, geçmişi yüreğinizde hissediyorsunuz.
Ayrıca Karşıyaka’nın ilk belediye başkanı Fikri Altay’ın torunu olan Zafer Falay ve ailesinin arşivinden sergiye taşınan Yunan general Trikupis’e ait kamçı ile Cem Karagözlü’nün anneannesinin 9 Eylül için kendi elleriyle diktiği bayrak, en çok dikkat çeken materyaller arasında yer alıyor.
Bu muazzam sergi 11 Aralık’a kadar açık kalacak.
Gençliğimde Kurtuluş Savaşı ve 9 Eylül’le ilgili çok az dökümana ulaşabilmiştim. Şimdiki çocuklar şanslı, atalarının özgürlük mücadelesini ve İzmir gerçeğini bu çarpıcı fotoğraflarda daha net görecekler.
Öğretmenler, öğrencilerinize bu sergiye mutlaka getirin, Kurtuluş Savaşı’nın nasıl kazanıldığını, Türk insanının ne mücadeleler verdiğini görsünler, görsünler ki, o Japon çocuklar gibi Milli şuurları daha güçlü olsun.
Bu muhteşem sergi defalarca, ülkemizin her yerinde açılmalı bence…
Emeği geçenleri kutluyor ve saygıyla selamlıyorum.
***
Bir teşekkürüm de Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay’a… Yıllarca atıl gibi duran ve topluma hiçbir şey kazandırmayan bir alanı sanat ve sergi salonu haline getirdiği için…
Bostanlı’nın merkezi yerinde Migros’un hemen üzerinde açılan Çatı Bostanlı, Karşıyaka’nın yıllardır giderilemeyen çok amaçlı sergi salonu ayıbını da ortadan kaldırmış oldu.
Çatı Bostanlı, misafirlere özel dinlenme salonu ve sanat-sergi işlevsel mekanıyla Karşıyaka’nın özlediği bir sanat evi haline gelmiş…
Ben dizaynını çok sevdim, çok modern, çok amaçlı, geniş ve sıcacık…
Üstelik, belediyenin kasasından beş kuruş para çıkmadan, kendi personelinin el emeğiyle yapılan bu mekan, saygıyı daha fazla hak ediyor.
Karşıyaka’da doğup büyüyen bir gazeteci olarak gurur duydum.
————–
Hürol Dağdelen
hurol90@gmail.com