Hayat akıp gidiyor, beklentiler de… Ancak git gide daha karmaşık yaşanıyor zaman, hele her kafadan bir ses çıktığında…
Sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri, bizler de zıvanadan çıktık. Ahlak diye bir şey kalmadı, her şeyi kendimizle özdeşleştirdik, değerler bir kenara itildi, kişisel ihtiraslar ön plana çıktı.
Sonuç: “Sadece ben doğruyum, karşımdakiler sahtekar!”
Bunun açılımı ise şöyle:
“En iyi ben fikir üretirim”,
“Ben yaratıcıyım, benden iyisi yok”,
“Dünya benim etrafımda dönüyor, benim ben”…
İşin acı yanı bu tiplere inanan yığınlar da çoğaldı…
Çünkü saçma, sansasyonel, sıra dışı, çamur atan, kişisel özgürlüğe saldıran, adalete dudak büken, kışkırtan, manipüle eden paylaşımlarınız varsa, izleyicin de parasal ödülün de hazır…
Ne kadar çok tıklanırsan, oturduğun yerden o kadar çok kazanıyorsun…
Abartılı bireysel özgüven ikliminin sonucudur bu…
Hal böyle olunca, asırlardır söylenen bir söz, ilk kez bu dönemde yerli yerine oturuyor:
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar…
***
Futbolu sevdiğimi, ısrarlı bir takipçisi olduğumu daha önceki bir yazımda belirtmiştim. Böyle olunca yorumcularını da dinlemek, bu ısrarlı takibin önemli bir parçası…
Yeni Asır’da çalıştığım yıllarda, NTV Spor’da Mehmet Demirkol’u izlemek benim için ayrıcalıktı.
Saat 11.00’deydi program… Bir yandan sayfamı çizer, bir yandan da onu dinlerdim.
Severdim Demirkol’un dürüst yorumlarını; eveleyip gevelemeden, söyleyeceklerini net bir şekilde ortaya koyardı Demirkol…
Ona buna, dedikoduların peşine takılmadan, “taraftarı üzmeyeyim” endişesi hissetmeden “futbolun doğrusunu” dile getirirdi.
Diğer birçok yorumcu gibi, taraftarı olduğu takımın çanağına su taşımak yerine, yapılan hataları tarafsız bir şekilde söylerdi.
Onun için taraftarın duymak istediği değil, futbolun kuralları önemliydi. Futbol evreninde bir sağduyu örneği oldu.
Sonra NTV Spor kapandı, Bein Sports’a geldi aynı ekip ama uzun sürmedi, ekrandan koptu Demirkol…
Şimdi kendi sosyal medyasında bir şeyler yapmaya çalışıyor.
***
Spor yazarı Cem Dizdar da aynı dönemde sivrilen bir isim… TRT Spor’da başladığı yorumculuk serüveni, aynı kanalda yıllardır devam ediyor.
Mehmet Demirkol’dan farkı, futbolla iç içe toplumsal analizleri..
Yine aynı saatte her gün onu izlerim hiç sektirmeden, emeklilik günlerimin ilacıdır Cem Dizdar…
Benim yıllardır gazetecilikte vermek istediğim savaşı o sporun her alanında, hatta “toplumsal ahlak” çeperinde veriyor, mücadele ediyor ve bundan hiç yılmıyor.
Spor Manşet’te yıllardır sunucu Serkan Yetkin’le uyumlu, (kimi zaman uyumsuz) bir ikili olan Cem Dizdar, bir gün önce yaşanan başta futbol, bütün spor dallarındaki gelişmeleri yorumluyor.
Önce kendi düşüncelerini, sonra da sporseverlerin yaptığı paylaşımları yorumluyor.
İşte o anda alev alev yanıyor ortalık…
Çünkü, izleyici “oyuncu alalım, dolarları savuralım, ben taraftarım, parasızlık beni ilgilendirmez, bulsunlar” dedikçe, Dizdar “oyun” diyor ve ekliyor:
“Takımı kurtaracak olan oyundur, oyuncu değil. Genç futbolcuları yetiştirelim. Takımlarınız ‘milyon dolarlık futbolcu alacağım, diye fazla para harcaya harcaya sıfırı tüketti. Menejerlerin oyununa gelmeyin.”
İzleyici “hakem suçlu” dedikçe, “oyuncu ve kulüp başkanına niye bakmyorsun, hatayı neden sadece hakemde arıyorsun” diye konuyu başka mecralara taşıyor.
İstiyor ki sporsever düşünsün, fikir üretsin, gaza gelmesin, gerçeği görsün, akıl koysun.
Cem Dizdar bu ısrarlı gerçeği arama savaşını yıllardır veriyor, bir gün olsun fikrini değiştirmedi.
Taraftara şirin görünmek için gri noktalarda gezinmedi.
Her zaman net oldu, caymadı, yalpalamadı.
Futbolun adalet savaşçı kimliği var üzerinde…
***
Bunun için her zaman:
“Futbolcu ismiyle değil, çok çalışırsa kazanır, kazandırır” diyor.
“Altınordu Türkiye’deki en iyi örnektir, takımlar alt yapıya yönelmeli” diye uyarıyor.
“Kulüp yöneticileri, pro lisanlı teknik adamları tercih etmeli… Genç teknik adamlar, pro lisans sahibi olmayı geciktirmemeli” diye sesleniyor.
“Avrupa’da başarı için çok çalışmak gerekir. Genç, atletik, koşmaktan yorulmayan, mesleğine sadık futbolcular başarının anahtarı” diye yönlendiriyor.
Mesela çarpıcı bir örnek:
Tüm spor kamuoyu, son günlerde Galatasaray Teknik Direktörü Torrent gitsin diye davul zurna çalarken, o aksini savunuyor:
“Hayır, Torrent’in futbol bilgisine, meslek ahlakına ihtiyacımız var.”
Bunları söylerken de, verdiği örneklerle kimi zaman bir sosyolog gibi tanımlıyor yaşananları, kimi zaman da psikolog gibi…
Okuduğu kitaplardan öğrendiklerinden ve geçmişten bugüne yaşadığı zaman diliminden edindiği tecrübelerden yararlanması da programı daha dinamik hale getiriyor.
Bir nevi spor terapi yapıyor.
***
Yıllardır hafta içi her gün izliyorum Serkan Yetkin’le Cem Dizdar’ı… Yeni şeyler öğreniyor, bakış açımı tazeliyorum.
Canlı yayın zordur, hele izleyiciyle baş başa yapılıyorsa…
Bilinçli saldırılar, kışkırtmalar art arda gelir…
Cem Dizdar kimi zaman sinirlense de doğru bildiğinden hiç şaşmıyor ve üstlendiği sorumluluğun bilinciyle hareket ediyor.
Holiganların devşirmesi değil, sporda sağduyunun sesi oluyor.
TRT yönetimi de gaza gelmeden Cem Dizdar’ın arkasında duruyorsa, işin doğrusunun farkında…
Sözün özü…
Futboldan nefret eden eşim bile oturup Cem Dizdar’ı izliyorsa, spora sağduyunun gelmesi yakın demektir.
———
Hürol Dağdelen
hurol90@gmail.com