Son günlerde akaryakıt ve elektriğe arka arkaya gelen zamlar, sadece tüketicinin değil, üretici kesimlerinin de belini bükmüş durumda. Bunların içerisinde tartışmasız en büyüğü olan tarım sektörü de zar zor ayakta durmaya çalışıyor.
İklim krizi, yapılaşma, taş-maden ocakları, jeotermal santraller yüzünden başı zaten belada olan çiftçi yıkıldı, yıkılacak.
Gübre, mazot, yem, elektrik, ilaca bir yılda yüzde 100’ün üzerinde gelen fiyat artışları, çiftçiyi tarlasını yeterince işleyememe, gübreleyememe, ilaçlayamama, hayvanını yemleyememe tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyor.
Kriz; buğday üretimi azaldı…
Güncel bir örnek verecek olursak. Yukarıda sayılan nedenlerle bu yıl Türkiye’nin buğday üretimi neredeyse 5 milyon ton düştü. Dahilde İşleme Rejimi (DİR) nedeniyle yapılan ithalat dışında Türkiye bu yıl zorunlu gereksinimleri için bu rakamı ithal etmek zorunda kaldı.
Sadece buğday değil, hemen hemen tüm ürünlerde azalan üretim, talebi karşılayamaz durumda. Bunun doğal sonucu olarak pazarlarda ve marketlerde gıda fiyatlarının anormal artışına şahit oluyoruz.
Bir zamanlar, aslında çok da uzak değil bundan 30 sene evvel, gıda üretiminde dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olan, buğday ambarı olarak adlandırılan Türkiye, bugün artık net ithalatçı konumda.
Tarımda neoliberal dönüşüm…
Neden? Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, Özal ile başlayan, askeri rejim ile devam eden, sonra yeniden Özal ile taçlanan ve ardından 2000 yıllarda ağırlıklı olarak sağ iktidarlar ile iyice hızlanan Dünya Bankacı, İMF’ci, Dünya Ticaret Örgütçü neoliberal politikalar nedeniyle tabii ki. Bu politikalar Türkiye’yi gıda üretiminden ithalata doğru evirdi.
Üretim boyutu böyle de tüketim boyutu acaba ne durumda? Market ve pazar yani tüketici fiyatları neredeyse arşa yükselmiş durumda. Gelirleri gün geçtikçe azalan tüketici yığınları bugün bir gıda yetersizliği ile karşı karşıya.
Köyden artık tarhana gelmiyor…
Aslında gıdaya ulaşamamanın bir başka nedeni de var. Şöyle ki, bir tarım ülkesi iken şehirlerde yaşayanlara köydeki akrabalarından geleneksel olarak tarhana, salça, mercimek, kuru fasulye, nohut, bulgur, kuru üzüm, kuru incir, zeytinyağı, zeytin, soğan, patates, turşu, kurutulmuş patlıcan-bamya-biber, sucuk, peynir, kese yoğurdu, un ve hatta sabun gelirdi. Bu gıdalar kırsalla bağlantısı olanı, ki çoğunun vardı, uzun süre idare ederdi. Şimdi bırakın göndermeyi maliyetler nedeniyle köylüler de bunların önemli bir kısmını pazarlardan satın alıyorlar.
Bu ürünlerden de mahrum olan tüketiciler, şayet gelirleri arttırılmazsa yani pastadan daha fazla pay almazlarsa, bırakın yetersizliği açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Özellikle de çocuklar yeterince beslenemezse ülkenin aydınlık geleceği kararır.
Bu da ülke için bir felaket olur.
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
e-mail;harunrasituysal@gmail.com
.