Hepimiz zor bir süreçten geçiyoruz…
Ülkemiz de…
İzmir de..
Pandemi sonrası yaşanan ekonomik sorunların yanı sıra iktidarın da bu alanda yanlış yollara sapması, zorlukları daha da artırdı.
Üretim durma noktasında…
Yatırımlar başka bahara kaldı..
Toplum kripto para cambazlığına sığındı…
Dolar aldı başını gitti, altın yükseldikçe zevkten dört köşe, işsizlik yüzyılın en büyük krizine doğru gidiyor.
Türkiye bir belirsizlik kıskacında, İzmir de…
Ülkemizin 3. büyük şehri; hedefsiz, amaçsız görünüyor.
Halk umutsuz, insanlar geleceğini göremiyor.
Bir de bunların üstüne, bu şehrin can damarı olan iş dünyasının İzmirli firmaları, yönetim merkezlerini İstanbul’a taşıyınca, kentin taşıyıcı kolonları bir bir yıkılıyor.
Üstelik kenti canlandırmak için elini taşın altına koyan, marka üstüne marka yaratan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in etkili çabalarını göre göre…
Vergilerini İstanbul’a veriyor, satışlarını da İzmir’den yapıyor bu firmalar…
Firma kazanıyor, İzmir’in ekmeğini yiyen İstanbul kazanıyor, İzmirli bakakalıyor…
Bu kısırdöngü yıllardır böyle…
İzmir bu yüzden yerinde sayıyor yıllardır…
Bundan 30 yıl öncesine kadar, Türkiye’nin 3. büyük sanayi devi olan İzmir, şimdi yalnızlığın çaresizliğini yaşıyor; Türkiye’nin en gösterişli ve en verimli şehirlerinden olan Ege’nin incisi giderek daha da kabuğuna çekiliyor.
Oysa bu böyle sürüp gidemez, gitmemeli…
****
Önceki gün, İzmir’e güç katacak bir yatırımın açılışına katıldım, kentin yükselen değeri olan Aliağa’da kurulan bir fabrikanın heyecanına tanık olmak farklı bir duygu…
Üstelik bu firma Diyarbakır’dan kalkıp İzmir’e geliyorsa… İzmirli sanayicilerin teker teker terk ettiği bir kente can suyu olmaya hazırsa…
Azra Galvaniz sözünü ettiğim firma…
Yeni Foça’nın hemen girişinde, çevre kirliliği yaratan, çok kötü bir görüntü sergileyen demir çelik fabrikası ve çelik üreten işletmelerin yarattığı dağınık görüntünün aksine, çok temiz, çevreye duyarlı ve fabrikayı çevreleyen duvarları yağlı boya tablolarla süslenmiş bir galvaniz fabrikasını görmek, gelecek adına umut veriyor insana…
Sanayi ve sanat iç içe, ne ilginç değil mi?
***
Azra Galvaniz’in sahibi Diyarbakırlı bir aile… Özekinci ailesi, yıllar önce Diyarbakır’da başlamış yatırıma, orada da bir galvaniz fabrikası kurup yüzlerce gence iş imkanı sağlamışlar…
Genç bir iş insanı olan Recep Özekinci, yatırım zincirinin beyni konumunda… Kendisini çok iyi yetiştirmiş, çalıştığı alanda iddialı ve tutkulu bir yüreğe sahip…
“İzmir’in gücüne güç katmaya geldik, yeni ufuklara ilerleyeceğiz” diyor, “Üretim yaparken temiz çevre bilinciyle hareket edip herkese örnek olacağız” diye de ekliyor.
Recep Özekinci’yi araştırdım, hemen oracıkta.. Konuşmasını yaparken… Ortak noktamızı buldum örneğin; Konya Selçuk Üniversitesi mezunu Recep bey, tıpkı benim gibi…
İnşaat mühendisi ve ilk olarak Diyarbakır’da KOSGEB desteğiyle kurduğu Mina Galvaniz fabrikasıyla bölgesine hatırı sayılır bir güç katmış…
Gençlerin umudu olmuş…
Örneğin Diyarbakır’da Harvard ve Brown Üniversitesi’nden tam burslu kabul alan 3 öğrenciye kucak açmış, onların ABD’deki eğitimleri süresince tüm masraflarını üstlenmiş…
Bu gençler habere konu olan isimler… Daha haber olmayan onlarcası var.
***
Aliağa’daki fabrikayı gezerken genç mühendislerle tanıştım… Bir genç kızımız, galvaniz üzerine mühendislik eğitimi görmüş, güleç yüzüyle yaptıkları çalışmaları anlatıyor, “genç bir ekibimiz var” diyor, “İzmir’den dünyaya açılacağız” diye de ekliyor.
Şu anda 130 kişilik bir kadrosu var, önümüzdeki günlerde 350 kişi daha eklenecek bu kadroya…
Örneğin bu işletmede hiç somurtkan işçi görmedim. Herkes işinin başında, moralli… Çalışma sahalarının temiz ve düzenli olması dikkat çekici…
Yok, öyle “açılışa özel temizlenmiş” değil… Belli ki, “çevreci üretim yapacağız” mottosu burada hayata geçmiş…
Bu net görülüyor.
Büyük maliyet gerektiren dev havalandırma sistemleri kurulmuş kapalı çalışma alanına… İçeriye sürekli temiz hava üflüyor.
Fabrika alanının çevresi geniş ve bakımlı..
Gelecekte enerji yatırımı da yapacaklarının ipucunu veriyor gördüklerimiz..
***
Galvaniz üretiminde iddialı bir işletmeyi gezerken, bilinç yolculuğuna da çıkartıyor insanı yönetim…
Hiç aklınıza gelmeyen bir tanıtım biçimi örneğin…
Hani şu kullandığımız ıslak mendiller var ya, üzerindeki tanıtım spotları, firmanın ne kadar işin bilincinde olduğunun kanıtı adeta:
“Özgürlük heykeli bakır yerine galvanizle kaplansaydı, paslanmazdı.”
Ya da şu söz:
“Eyfel Kulesi galvaniz kaplansaydı, her yıl boyanmazdı”
Bu, yaptığınız işe saygının bir göstergesidir, toplumsal bilince katkıdır.
Diyarbakır’dan kalkıp İzmir’e gelen, böylesine önemli bir yatırımı İzmir’e kazandıran Özekinci Ailesi’ni yürekten kutluyorum.
İzmir’in iş dünyasında örnek bir çaba içerisine girecekler, bunu görüyorum.
Kazandıklarını İzmir’le paylaşacaklar, bunu hissediyorum.
Öyleyse kolay gelsin, yolları açık olsun.
Hayalleri, Avrupa’ya açılan bu kapıda gerçeğe dönüşsün…
Diyarbakır gurur duysun, İzmir kazansın.