İzmirliler, 29 Ekim Cumartesi, olağanüstü bir gün yaşadı, yaşattı.
Sadece 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak için değil, güvenli bir kentte özgürlüğü yaşamak için, sevdikleriyle, çocuklarıyla alanları doldurdu İzmirliler…
Vapur, otobüs, metro, tramvay tıklım tıklımdı.. Uzun zamandan beri böyle bir şey yaşamamıştım.
Bir patlama sanki bu, ilk adımı 9 Eylül kutlamalarında atılan…
İzmir’in Atatürk Cumhuriyeti’ne aşık bir şehir olduğunu bir kez daha dolu dolu yaşadım, cumartesi günü…
***
O gün, yakın dostum Rahmi Demirci ile birlikte İzmir Kitap Fuarı’na (İzkitap) gidip, hem kalplerimizde yer eden gazeteci dostlarımız, Timur Soykan, Aytunç Erkin ve Murat Ağırel’i dinlemek hem de bir gazeteci olarak ortamı gözlemekti amacım…
Size şunu söyleyebilirim, bir İzmirli olarak o kalabalıktan keyif aldım.
Biz de Karşıyaka’dan İZBAN’a sıkış tepiş bindik. Vatandaşlar çoluk çocuk doluşmuşlar trene, hiç şikayet etmeden onca yolu neredeyse dip dibe, Gaziemir Semt Garajı’na kadar geldik..
Oysa ben “nokta atışı” tarzında konuştuğumu sanıyordum arkadaşımla:
“Merak etme, Halkapınar’da boşalır tren… Kim bu güzel havada kitap fuarına gitmek ister ki… Üstelik taa Fuar İzmir’e…”
Yanılmışım.
Halkapınar’da bırakın boşalmayı tren daha da doldu, çünkü her yolcunun hedefi, kitap fuarı… Üstelik minicik çocuklarıyla.
Bu, aydın bir kentte yaşayan, aydın insanlarının tatlı telaşı oysa.
Neyse bin bir zahmetle indik trenden… Sonra aktarmaya sıra geldi… Körüklü otobüs yetişmiyor Fuar İzmir’e gitmeye…
Bitmeyen kuyruklar… Her otobüs hıncahınç dolu kalkıyor. Hani otobüs az desem, değil; art arda geliyor araçlar, beş dakika sektirmeden, yine de yetmiyor. O kadar kalabalık.
Biz yine sıkış tepiş geldik fuara…
***
Kitap Fuarı’nın kurulduğu “B Holü”, ucu bucağı görünmez cinsten derin bir alan… Söyleşiler, kitap standlarının sonundaki alanda yapılıyor.
Fuar gerçekten çok kalabalık… Hani derler ya “iğne atsan yere düşmez” cinsinden…
Standlar dolup taşmış… Sanki bedava kitap dağıtıyorlar. Millet kitap satın almak için neredeyse birbirini eziyor.
Öyle bir görüntü var. Üstelik kuru kalabalık da değil… Vatandaş aldığı kitabın ücretini ödeme kuyruğunda..
Bir de kitabın yazarı oradaysa imza kuyruğu…
Hani çocukluğumun fuarında, lunaparkta çarpışan otoların biniş kuyruğu vardı ya, aynen öyle…
Neyse sonunda konuşmacıların bulunduğu hole geldik… Timur Soykan’da söz sırası… Soykan, o televizyonda gördüğümüz beyefendi kişiliğiyle, yaşanan olumsuzlukları anlatıyor, iktidarın yanlışlarından dem vuruyor. Salonda tek boş koltuk bırakmayan vatandaşlar soluksuz izliyor.
Tam bu sırada, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, salona giriyor. Dinleyiciler Başkan’ı ayağa kalkarak alkışlarla karşılıyor. Daha önceki bir yazımda sözünü ettiğim gibi Soyer’in lider kimliği etkilemiş vatandaşları…
Çevreme şöyle bir göz gezdirdim, herkes hayranlıkla izliyor başkanını…
O ise her zamanki güleç yüzüyle eline kalbine götürerek selamlıyor İzmirlileri… Konuşmacılardan geciktiği için özür dileyip yerine oturuyor.
O hazırlanırken, sözü Murat Ağırel alıyor. Bir başka holden de sesler geliyor ama birbirine karışmıyor.
Ses düzeni mükemmel…
Özellikle tarikatları araştırıp, kirli çamaşırlarını ortaya dökmekle tanınan Ağırel, anlattıklarıyla dinleyicileri etkiliyor ve yine aynı gururla izleniyor.
Söz Tunç Soyer’e geldiği zaman ise, İzmirliler yine çıt çıkarmadan izliyor başkanlarını… Kimisi cep telefonuna kaydediyor konuşmayı, kimisi ise dikkatlice dinliyor.
Başkan Soyer, 9 Eylül akşamı yaptığı konuşmaya benzer tonlamalarla yine dikkatleri üzerine çekiyor ve bu özeni hiç bırakmıyor.
Başkan’ın sık sık alkışlarla kesilen konuşmasının bitiş cümlesiyle bir alkış tufanı kopuyor:
“Güler yüzle yaşayacağımız bir memleketi kurmaya çok az kaldı.”
İşte bu, vatandaşın en çok özlediği yaşam tarzına önemli bir vurgu..
Çünkü gerginlikten nefes alamaz hale geldik.
Dikkat ederseniz İzmir’e başkan olduğundan beri iki sözü var Başkan Soyer’in:
“İzmir’i iyilikle yönetmek” ve “Barış içinde yaşamak.”
İktidar tarafından eleştirilen 9 Eylül konuşmasından sonra da Başkanlarının arkasında duran ve kendisine söz ettirmeyen İzmirlilerin bu tavrı, Tunç Soyer’e olan bu güvenlerinden kaynaklanıyor.
***
Söyleşinin bitiş anını görmeliydiniz, herkes Tunç Soyer’i kucaklamak, elini sıkmak, fotoğraf çektirmek için sıraya girdi.
Tunç Soyer de, hiç sakınmadığı o güleç yüzüyle kimseyi kırmadı, incitmedi. Hiçbir isteği geri çevirmedi. Belki programı aksadı ama onun için orada vatandaşlarıyla birlikte olmak, en özel görevdi.
Bunu her an hissettirdi.
Onca kalabalığın arasında ben de vardım; öf dediğini hissetmedim, surat astığını görmedim.
Bu karşılıklı sevginin başka bir tarifi yok bence; tek kelimeyle “güven”.
Net olarak gözlemim şudur:
Atatürkçü kimliğini her defasında gururla söyleyen İzmirliler, başkanlarını bağırlarına basmış, bu kesin.
O’nu izliyor, O’nu dinliyorlar…
Bu da demokrasiye inanan, ölümsüz lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete sahip çıkan bir kent dokusu için güçlü bir bağ demek.
———–
Hürol Dağdelen
hurol90@gmail.com