Bugün, 17 bin 480 canımızı kaybettiğimiz ve büyük acılar yaşadığımız Marmara Depremi’nin yıl dönümü.
Peki acılardan bu kadar zamanda ne dersler alındı, neler değişti? Birkaç örnekle bakalım.
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi 2009 yılında 3 semtte (Manavkuyu, Alaybey ve Basın Sitesi Mahalleleri) 1490 binada inceleme yaptı.
Alaybey’de taranan yapıların inşaat kalitesinin yüzde 4, Manavkuyu’da taranan yapıların inşaat kalitesinin yüzde 2, Basınsitesi’nde taranan yapıların inşaat kalitesinin yüzde 3’ünün iyi olduğu belirlendi.
Aynı şekilde 2011 yılında yapılan çalışmada Balçova’da taranan yapıların yüzde 36.6’sı Seferihisar’da taranan binaların yüzde 58.8 bakılması gereken 1. öncelikli yapılar olarak tespit edildi.
Bornova ve Bayraklı Belediyelerin yaptığı bina risk analizlerinde incelenen 1000 binanın 56’sının proje edildiği yıldaki yönetmeliğe göre bile uygun malzeme kalitesinde olmadığı görüldü.
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu, olası bir depremde İzmir’de yaşanacaklarla ilgili geçen yıl bir rapor da hazırladı.
Raporda; ülkemizde olası 7 ve üzeri bir depremde yapılan istatistiksel çalışmalar sonucunda yapı stoğınun yüzde 6’sının yıkılacağı bir o kadarının da hasar göreceğinin tahmin edildiği vurgulandı.
İzmir’de olası bir depremde 75.000 binanın kullanılmaz hale geleceği ve can kaybının da en iyimser tahminle 30 bin civarında olacağına dikkat çekildi.
***
En çarpıcı örnek ise planlama konusunda yaşanıyor.
Çevre Bakanlığı’nın Ankara’daki bürokratlarının İzmir ve Manisa için hazırladığı 1/1000 binlik planları yürürlüğe girdi.
İzmir’deki yerel yönetimleri dinlemeden, bilimsel meslek odalarının itirazlarını dikkate almadan yapılan planlar; orman, sit ve tarım alanlarının imara açıldığı, çok büyük yeşil alanların ortadan kaldırıldığı bir durum ortaya çıkardı.
Çok daha sakıncalı bir durum daha vardı.
Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi’nin açtığı davanın dilekçesinde
Bakanlığın İzmir ve Manisa için hazırladığı 1/100 binlik temel planlarda jeolojik ve jeoteknik etütlerin yapılmadığı belirlendi.
Dava dilekçesinde bu durum şöyle ifade ediliyor:
“Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün planlamaya esas jeolojik, jeoteknik ve mikro bölgeleme genelgesine göre planlamaya esas jeolojik ve jeoteknik etüt raporları mecburi olarak hazırlanmalıdır.
İlgili genelgede belirtildiği gibi Bölge Planlarından Uygulama İmar Planlarına kadar tüm imar planlarının ölçekleri gereği belirlenmiş formatlarına
göre farklı jeolojik, joteknik etüt raporları hazırlanması gerekmektedir.
Plan hükümlerinin ilgili maddelerinde belirtilen alt ölçekli planlar için hazırlanması
gereken jeoloji-jeoteknik etüt raporları, esasen hazırlanması gereken İzmir – Manisa Çevre Düzeni Planının jeolojik-jeoteknik raporlarının yerine kullanılamaz.
Ayrıca, 1. Derece Deprem Bölgesi olan İzmir ve Manisa’ya ilişkin hazırlanan
Çevre Düzeni planında genelgede belirtilen ve zorunlu olarak yapılması gereken jeolojik-Jeoteknik etüt raporlarının hazırlanmaması ve dolayısıyla
genelgede belirtilen Yapısal Jeolojinin (Bölgede etkin jeodinamik süreçleri; kıvrımlar, fay ve kırık sistemleri, genel kütle hareketleri belirtir) planlar üzerinde de yer almaması dolayısı ile planda fay hatlarının gösterilmemesine neden olmuştur.
Zira, Çevre Düzeni Planı’nda birçok yerde meskun haricinde belirlenen
“Gelişme Alanları, Sanayi Alanları”nın altında fay hattı bulunup bulunmadığı
bilinmemekte ve bu şekilde belirlenmiş yerleşmeye açılacak alanlarda
telafisi mümkün olmayacak sonuçlara gidilmesine olanak veren bir durum söz konusudur.”
***
Bu planlar şu anda yürürlükte. İzmir ve Manisa’da söz konusu planlara dayanarak imar ve yapılaşma izinleri veriliyor.
Ama yerleşim izni verilen yerlerde fay hattı var mı yok mu, o bile bilinmiyor.
Vahim bir durum ama fay hatları üzerinde imar verilme ihtimali yüksek.
Yaşadığımız coğrafyanın jeolojik yapısını değiştirmek elimizde değil. Ama bu jeolojiye uygun planlar ve yapılaşma mümkün.
Ama galiba zihniyeti değiştirmek de jeolojiyi değiştirmek kadar zor.