Balçova tarihi Agamemnon Kaplıcaları alanı ve Teleferik yamaçları rantçı yatırımcılar tarafından sonsuza kadar yok edilse,
Filamingo ve pelikanlar başta olmak üzere çok sayıda kış türünün yaşam alanı olan Çiğli Kuş Cenneti’nde Konteyner Terminalleri içeren “Özel Liman Yapıları” inşa edilse,
Çiğli kıyılarında Kuş Cenneti’nin devamı olan ve ekosistemin çok önemli bir parçasını teşkil eden bölge “ballı takas” yöntemiyle rantçılara teslim edilse,
Konak Meydanı’nın tam ortasında İtalyan ortaklı bir yatırımcı tarafından faaliyete geçirilen büyük bir AVM yapılsa,
Alsancak’taki tarihi Elektrik Fabrikası’nın yerinde bir gökdelen yükselse,
Havagazı Fabrikası’nın yerinde bir gökdelen olsa,
APİKAM(Ahmet Piriştina Kent Müzesi) yıkılıp yerinde bir gökdelen inşa edilse,
Adnan Saygun Sanat Merkezi’nin bulunduğu alana gökdelen izni verilse,İzmir Metrosu, Basmane İstasyonu’nun çatısını yırtarak Fevzipaşa Bulvarı’nı ve Büyükşehir Belediye Binası’nın deniz tarafından Konak Meydanı’nı Viyadük olarak geçse,
Kordonyolu’nda bir otoyol olsa ve Pasaport binaları ile Gümrük binalarını yani kıyıdaki tarihi yapıyı yıkarak geçse,
İnciraltı’nda tarım alanlarında 30 bin kişinin yaşayacağı bir yapılaşma olsa, EXPO gibi organizasyonlar için kent içinde hiçbir yer kalmasa,
Kordon ve Mithatpaşa da iki üç yapı, birleştirilerek yerine gökdelenler yapılsa,
Nasıl olurdu?
***
Bu soruya “iyi olurdu!” diyenlere söyleyecek bir sözüm yok. Onların yazının devamını okumasına gerek de yok.
Sözüm “Bütün bunlar İzmir için çok kötü olurdu” diyenler için. Belki bütün bu işler şimdi çok uzak ihtimaller gibi geliyor ama neredeyse tamamının yapımı son anda önlendi.
Hem de çok ama çok zorlu mücadelelerle.
Kentin en gözde ve tarihi yerlerini sıradan beton yığınları haline getirecek bu girişimler, bilimsel meslek odalarının öncülük ettiği mücadeleler sonucu durduruldu.
Bu rant projelerini hayata geçirmeye çalışanlar onlara “hamam böcekleri” dedi. Hapse atılmalarını isteyenler de oldu. Hatta “vatan haini” bile ilan edildiler.
Ama açtıkları davaların neredeyse tamamını kazandılar. Çünkü, bilim de yasalar da kamu yararı da onlardan yanaydı.
Bu mücadeleyi yürütenlerin başında da Şehir Plancıları Odası geliyordu.
***
Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi önceki gün kent için tarihi bir açıklama daha yaptı.
Bu kez konu Çeşme’de hayata geçirilmesi düşünülen turizm planlarıydı.
İzmir Büyükşehir Belediyesinin 6 Mayıs’ta düzenlediği konuyla ilgili toplantıya “bilgilenme” amacıyla katılım sağlandığının ifade edildiği açıklamada, projenin bu haliyle planlama bütünlüğü, kamu yararı ve şehircilik ilkelerine aykırı olduğuna dikkat çekildi.
Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği’nin proje için bölgede yapılan kamulaştırmalara karşı dava açtığı hatırlatıldı.
Ayrıca, söz konusu alanda İZSU Genel Müdürlüğünün su kapasitesinin aşılmaması yönünde uyarılarının bulunduğu ifade edildi.
Salgın sürecinde çok daha görünür olan kırsal kalkınmanın önemini sıkça dile getiren İzmir Büyükşehir Belediyesinin diğer taraftan korunması gerekli su kaynakları, tarım alanları, orman alanları ve doğal sit alanları gibi kullanımları tehlikeye düşürecek bir yatırımın içerisinde yer almasının kurumsal kimlik ve iç tutarlılık açısından oldukça problemli olacağı, bu tutumun İzmir‘de var olan sorunları daha da derinleştireceği vurgulandı.
***
Koranavirüs salgınında insan sağlığı açısından bilimsel verilerin ve Bilim Kurulu’nun hayati önemi daha da iyi anlaşıldı.
Bilimsel Meslek Odalarınınkentle ilgili projelerdeki görüşleri de aynı hayati öneme sahip.
Şehir Plancıları Odası bir proje için “şehircilik ilkelerine, kamu yararına ve planlama bütünlüğüne aykırı” diyorsa aslında gerisi teferruat.
Üstelik bu meslek odaları yarı kamu kurumu niteliğinde. Yani söyledikleri sözler, açtıkları davalar bir anlamda resmi görevleri.
Bakalım bu kez karar verici mekanizmalar bilimin dediğini mi yapacak yoksa “en iyisini biz biliriz” diyerek tarihi tekerrür mü ettirecek?