Bir genel seçimi daha kaybeden CHP, gözünü yerel seçimlere dikti. İsteniyor ki 2019 yılındaki başarı tekrarlansın…
Bu kez işleri zor… Çünkü parti seçmenleri uğradıkları hayal kırıklığını hala üzerinden atamadı.
Üstelik, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve üst düzey yöneticiler parti içinde yaşanan iç çekişmeden kafalarını kaldırıp, ‘seçmenin gönlünü nasıl alırız, nasıl umut aşılarız” motivasyonunu harekete geçiremediler bir türlü…
Derin bir kaos hakim.
Bir hareket Grup Başkanı Özgür Özel’den geldi, başkanlığa adaylığını ilan etti.
O da seçmeni pek tatmin etmedi.
Özgür Özel de bir iki konuşmadan sonra sessizliğe gömüldü.
Şimdi tek hedef 5 Kasım’da yapılacak Genel Kurultay’da… O gün, CHP yeni Genel Başkanı’nı seçecek.
Çok büyük ihtimalle, karşısına güçlü bir aday çıkmazsa Kılıçdaroğlu yeniden genel başkanlığına seçilebilir.
Zira delegelerin çoğunluğu ondan yana görünüyor.
Bu yüzden bir süredir Kılıçdaroğlu, partisinin yeni dönemde büyükşehir belediye başkan adaylarını tek tek açıklıyor.
İstanbul ve Ankara’da aynı adaylarla seçime gireceğini açıkladı. Şimdi sıra İzmir’e geldi. Bir süredir ‘CHP İzmir’de aday göstermeyecek, İYİ Parti’nin adayını destekleyecek” söylentileri sarsıyor İzmir’i…
Siyaset bu… Olur mu olur…
Ancak ben aynı kanıda değilim… Çünkü İzmir’de İYİ Parti çok kan kaybetti.
İzmirli, İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in masadan kalktığı günü unutamıyor. O güne dek İYİ Parti’nin yükselen grafiği, o gün birden düştü hem de tepetakla…
Bu nedenle İYİ Parti adayı Ümit Özlale’nin çok çalışması, İzmirlinin gönlüne girmesi gerek… Bunun için de zaman çok kısa…
Peki CHP, İzmir’de ne yapar, kimi aday gösterir?…
Hiç kuşkusuz Tunç Soyer’i…
Zira Soyer’in mütevazı, coşkulu, uzlaşmacı, kente değer katan icraatlarından memnun CHP’li…
Bu yüzden Kılıçdaroğlu hiç uzatmadan Tunç Soyer’in kızı Duygu’nun nikah töreninde “Adayımız Tunç Soyer” diyebilir…
Demeli de…
Hadi bunun nedenlerinden kısaca söz edelim…
***
Tunç Soyer, başkanlığının ilk günlerinde, “İzmir’i iyilikle yöneteceğim” dedi ve bu sözünden hiç sapmadı. Uzlaşmacı oldu, birçok sorunla boğuşan Türkiye’nin 3. büyük şehrini mütevazi bir bakış açısıyla yönetti. İzmir şimdi bir barış şehriyse, bu tarzın payı büyüktür.
İş insanlarının İzmir’de kazanıp İstanbul’da harcadığı kazançlarını İzmir’e geri döndürmek için çok çaba gösterdi. Paneller, toplantılar düzenledi. İş dünyasını sık sık ziyaret etti. İzmir’in ilk kez bir marka kent kimliği oldu. Bunun için uluslararası ilişkilerdeki gücünü kullandı. İzmir’e sayısız ekonomist, sosyolog ve iş insanı geldi, fikir havuzu oluşturdu.
İzmir’in çok sevilen başkanı rahmetli Ahmet Piriştina’nın mottosu olan “İzmir fuarlar şehri olmalıdır” sözünden hiç çıkmadı. Kendi tecrübelerini de kullanarak İzmir’in fuarlar şehri olması için bütün sektörlere İzmir’in kapılarını açtı. İzmir, kısa sürede fuar cenneti oldu. Kente para akışı sağladı. İzmir’e nostaljik fuar günleri yaşatmak için hayata geçirdiği konsept, bugüne kadar yapılan etkinliklerin en iyisiydi.
İzmir en önemli sorunlarından biri olan alt yapıya büyük önem verdi. İzmir’in yıllarca dalga geçilen ‘Her yağmurda Venedik gibi oluyor” benzetmelerini bitirmek için çizmeleri ayağına geçirdi, işçilerle birlikte tespit yaptı, çalıştı. Sorunun çözümü için herkesi dinledi, ortak fikre önem verdi.
İzmir’in 70’li yıllardan bu yana büyüyen körfez kirliliğini bitirmek için yüzeysel değil ana detaylara indi. Körfez yıllar sonra nefes aldı, balık çeşitliliği arttı. Körfezde yelkenli yarışları artış gösterdi, renklendi. Rakipleri ‘İzmir kokuyor” dedikçe, hemşehrilerine temiz bir İzmir bırakmak için çaba gösterdi. Geçmiş dönemlerden kalan koku krizini bitirdi. İzmir artık kokmuyor arkadaşlar…
Hükümetin ayak diretmesine, ödenekleri kesmesine hiç boyun eğmedi. İzmir’de tarihin en büyük yatırımı olan Buca Metrosu için kalktı, yurt dışından kredi buldu. Bu krediyi hükümete onaylatmak için aylarca beklemek zorunda kalsa da yolundan dönmedi. Narlıdere metrosunu her türlü engellemelere karşın bitirmek üzere… Çiğli tramvayında sona gelindi.
Kültür sanat yatırımlarına önem verdi. Yıllarca talep edilen ‘Şehir Tiyatrosu”nu hayata geçirdi. Sergi salonlarının sayısını artırdı. Bu süreçte yaplan yatırımlardan sadece Mavişehir Opera binası inşaatı durdu. Muhtemelen maddi sorunlara çözüm aranıyor.
Türkiye’nin geleceğini de düşündü. “Başka Tarım Mümkün” diyerek, tarımsal çeşitliliği artırdı. Köylünün yanında oldu. Tarım Bakanı gibi çalışarak üretime işletmeleriyle birlikte katıldı. Süt üretimini destekledi, büyüttü. Çocukların süt ihtiyacını karşılamak için bütçe ayırdı, ev ev dağıttı. Türkiye’ye örnek oldu.
Pandemide İzmirlinin ihtiyaçlarına hızır gibi yetişti. Gıda, tedavi ve maddi ihtiyaçlarını gidermek için kapı kapı dolaştı. Kimseyi mağdur etmedi. Ulaşımda, maske kullanımında, ilaç tedariğinde vatandaşın yanında oldu. O günler geçti, unutuldu tabii. Ama hafıza unutmaz.
İzmir depreminde, vatandaşlarının ihtiyaçlarını gidermek için gece gündüz çalıştı. Oluşturduğu ekibi insanların her ihtiyacına cevap verecek şekilde planladı. Türkiye’nin yaşadığı en büyük felaket olan Kahramanmaraş depreminde ise sabahın ilk ışıklarında, yöre insanı karşısında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kurtarma ekiplerini gördü. Başkan Soyer halkla birlikte oldu. Kurtarma çalışmalarına katıldı. Sorunlarını dinledi, çözüm yolları aradı. Türkiye’de kimsenin yapamadığını yaptı. Depremler konusunda toplumsal bilinçlenme toplantıları düzenledi. Her alanda uzmanların fikirlerinden oluşan geniş bir dosyanın hazırlanmasını sağladı.
Başkan olarak İzmir’de yaşadığı en büyük sorunlardan biri olan çöp tesislerini kurma konusuydu. Bu konuda her türlü çabayı gösterdi. Harmandalı tesisinin mahkeme tarafından kapatılması kararına karşı durdu, yöre halkıyla karşı karşıya geldi. Kuracağı modern çöp depolama tesisine siyaset karıştı. İzmir’in hangi ilçesine gitse, karşısında birileri tarafından kışkırtılan toplum yapısını gördü. Bunu en son Menderes’te yaşadı. Hala bu sorunun çözümü için uğraşıyor.
Görev süreci boyunca lider bir kimlik sergiledi. Düzenlenen etkinliklerde her konuşması dikkat çekti, İzmirli sahip çıktı. İzmir’in CHP’li olsun olmasın her ilçe belediye başkanıyla samimi bir birliktelik sergiledi.
Seferihisar’da hayata geçirdiği “Sakin Şehir” hayat tarzını İzmir’e taşıdı. Dünyada ilk kez İzmir’i Sakin Şehir başkenti yaptı. İzmir’in bazı köşelerinde “Sakin Mahalle” yarattı. Trafik yoğunluğunu alıp, parklar ve bahçelerle, oyun alanlarıyla donattı. Mahallelinin bir araya gelip sohbet etmesini sağlamak için oturma grupları düzenledi.
***
Onu takip eden İzmirli bir gazeteci olarak ilk aklıma gelenler bunlar, daha pek çok başlık açılabilir… Kuşkusuz hataları da, yapamadıkları da olabilir… Ancak Tunç Soyer’i hiçbir zaman liderliğini pazarlarken görmedim. Sadece medyaya, yaptıklarını anlatırken bulduk… Siyasi fikirleri değil çalışmaları gündeme geldi.
Tunç Soyer, büyüyüp yetiştiği İzmir’i “iyilikle” yönetti. Kentin huzurlu havasında, güleç yüzünün ve hoşgörülü tavrının önemli bir payı var.
Kaba polemiklerden uzak duran, sadece hemşehrilerine hizmet etmeyi görev sayan bir kimlik…
Seveni de var, sevmeyeni de…
Ama İzmir’i, İzmirliyi hiç ezdirmedi, daima hukuktan, adaletten, özgürlükten yana oldu.
Çabalarıyla İzmir kendi kendine yeten bir şehir artık…
***
Bunun için CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’na bir çift sözüm var.
İzmir’i, İstanbul ve Ankara’da seçimi kazanmak için pazarlık konusu yapma, yaptırma… Başka partilerin adayını desteklemek yerine kendi adayın ve siyasi gücünle seçime hazırla İzmir’i…
Yani her seçimde, CHP’yi koşulsuz destekleyen İzmir’i tartışma konusu yapmamak senin elinde…
Bu sınırsız desteğin armağanı İzmir’i başkalarına peşkeş çekmek olmamalı…
İstanbul’un başkan adayını açıkladın, Ankara’yı da… Sıra geldi seçim bölgen İzmir’e…
Aklını çelmek isteyenler olabilir ama unutma:
Tunç Soyer, bir kez daha İzmir’i yönetmeyi sonuna kadar hak ediyor.
“Adalet yürüyüşü” yapan bir lider olarak, bu hakkı ona ver.
Ya bugün ya da en yakın zamanda…
***********
Ve bir önemli temenni:
Bu akşam yaşamlarını birleştirecek olan Neptün-Tunç Soyer çiftinin biricik kızları Duygu Soyer ve müstakbel eşi Çağan İzgi’ye sonsuz mutluluklar dilerim.
****
Hürol Dağdelen
hurol90@gmail.com