Dünyada 1960’lı yıllara kadar çevre koruyucu, çevre iyileştirici bir sektör olarak tanımlanan tarım sektörünün bu özelliği, 1970’li yıllardan itibaren sorgulanmaya, tartışılmaya başlandı.
Toprak işleme tekniklerinden başlayarak, sektörde kullanılan girdiler, bu girdilerin üretim ve kullanım süreçleri, kullanıldığı ürünler ve tarımsal ürünleri tüketenler ile çevre üzerindeki olumsuz etkileri bu tarihten sonra sorgulanmaya başlandı. Araştırmalarda alınan sonuçlar tarım sektörünün çevre kirliliği üzerindeki etkisinin sanıldığından daha fazla olduğunu ortaya koydu.
At kullanımı süreci hızlandırdı
Tarımın çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin ilk kez belirlenmesinin tarihi aslında ortaçağa kadar gidiyor. İngiliz tarımcı Henleyli Walter 13. yüzyılda çift sürmede at kullanımının giderek yaygınlaşmasının orman alanlarının azalması sonucunu yarattığını belirterek, tarımda iş gücü olarak at kullanımına karşı çıktı.
Dönemin diğer bir tarımcısı Robert Grossetes’in yazdığı kitaplarda ve yazarı belli olmayan Husbandry adlı kitapta toprakların nadasa bırakılması, organik gübre ile gübrelenmesi ve tohumluğun mutlaka her yıl değiştirilmesi ile münavebenin verim düşüklüğünü önleyebildiği betimlenirken, uygun olmayan tarımın, toprakları verimsizleştirdiği belirtildi.
Sağlık problemleri başlıyor
İkinci dünya savaşından sonra çok hızlı teknolojik gelişmeler ortaya çıktı ve tarım da bu teknolojik gelişmelerden nasibini aldı. Özellikle 1960’lı yıllarda başlatılan “Yeşil Devrim” denilen tarım teknikleri ile ürünlerde yüzde 100’e varan artışlar sağlandı.
Ancak bu teknikler ekosistemin çok hızlı bir şekilde bozulmasına neden olduğu için, sürdürülemeyecek bir gelişmenin eşiğine gelindi.
Toprak-su-hava kirlendi, çeşitli kimyasal ilaç ve gübreler kullanılarak üretilen gıdalar insanlarda ciddi sağlık problemlerine neden olmaya başladı.
Ortaya çıkan bu olumsuzlukların giderilmesi, daha sağlıklı ürün üretimi ve tüketimi için bilinçli üreticiler ve tüketiciler bir araya gelerek ekolojik (organik-dinamik) tarım kavramını ortaya attılar ve geliştirdiler.
Tüketimde ABD ve AB ülkeleri başta…
Günümüzde Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Japonya gibi ülkeler başta olmak üzere, dünyadaki birçok ülkede çevre korumaya yönelik duyarlılık ve sağlıklı gıda tüketmeye yönelik tercihler giderek yükseliyor. Bu talepleri karşılamaya yönelik organik tarım, neredeyse dünyadaki tüm ülkelerde uygulanırken, üretim alanları ve üretici sayısı da giderek artıyor. Buna paralel olarak, dünya organik ürün pazarı da giderek büyüyor. Tüketici pazarının neredeyse tamamını ABD ve AB ülkeleri oluşturuyor.
Ancak bu ülkelerde yetişmeyen veya yeteri kadar temin edilemeyen organik ürünler çoğu gelişmekte olan ülkelerden ithal ediliyor. Bu yüzden gelişmekte olan üretici ülkeler, hızla gelişen dünya organik ürün ve gıda pazarından pay alabilmek için çeşitli çalışmalar yapıyorlar.
Türkiye’de bu süreçteki yerini alıyor…
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
E mail; harunrasituysal@gmail.com