Her sabah ayak tıkırtısıyla uyanırım ben… Biri, güne benden, bizden önce hazırlanmaya başlamıştır bile… Bir eğitimcinin sabahın kör karanlığında, akşamdan hazırladığı giysilerini askılarından alıp dakikalarca güne hazırlanma telaşıdır bu…
O giysiler, hiçbir zaman iki gün art arda giyilmemiştir. Her gün ayrı renk, ayrı elbise, ayrı etek-ceket, küpe, yüzük tercihleri…
Bir yandan doğru beslenme atıştırmaları, bir yandan enerjisini doğru kullanma egzersizleri, fit görünme isteği…
Güne hep gülerek başlar, asla asık yüzlü görmedim onu… Bir şarkı mırıldanır sessizce, bir yanda da hazırlanır…
Bir gün sordum ona, “Neden bu kadar titizleniyorsun okula giderken, vakit kaybı değil mi?”
Aldığım yanıt beni mahçup eden cinsten:
“Ben bir öğretmenim, görevim sadece bilgiyi paylaşmak değil, aynı zamanda öğrencilerime örnek olmak… Bilgi elbette çok önemli ama asıl mesele öğrencilerimizi topluma hazırlamak… Eğitim verdiğimiz insanlar ahlaklı, sorumluluk sahibi, bakımlı, vatanını seven gençler olmalı, bunu da önce öğretmeninde görmeli…”
Bir daha bu soruyu ona hiç sormadım, şimdi her sabah ona destek olmaya çalışıyorum o telaşlı saatlerinde…
Hızına yetişebilirsem tabii..
***
Onun eğitimcilik anlayışında sadece tekdüze okul sıraları, defter, kitap, mesleki uygulama yok, ‘dersimi verir geçer giderim’ yok; öğrencisiyle birebir ilgilenmek mesleki ilkelerinden en önemlisi… Bundan asla taviz vermez.
Oysa öğrenci için okul, bir araç, zamanını geçirdiği bir kurum… O ise, bu anlayışı tersine çevirip öğrencilerine okulun amaca yönelik en ideal adım olduğunu gösterir. ‘Her öğrenci ayrı bir dünyadır’ der, her birini bıkmadan, usanmadan geleceğe hazırlar.
Kimin hangi alanda yetenekli olduğunu tespit eder, yönlendirir…
Bunu nereden mi biliyorum. Günün her saati, okul çıkışında, ya birebir ya da evinde öğrencileriyle yaptığı telefon görüşmelerinde, onlara verdiği pozitif enerjiyle…
Öğrencileri arasında öğrenme güçlü çeken de var, üstün zekalı da… Hiçbirini diğerinden ayırmaz, eşit davranır. İster ki, bu çocuklar eğitim hayatı bittiğinde de dost olsun.
Mesela öğrenme güçlüğü çeken bazı öğrencileriyle bağı hala kopmamıştır, hayatı boyunca onların yanındadır. Kimisi günün bir saatinde, yemek yerken, heyecanlı bir film izlerken telefon eder… O ise yıllardır bıkmadan usanmadan yanıt verir onlara, onlar evde ya da sokakta yaşadıkları sorunları açar, o da en doğru şekilde onları yönlendirir, doğru davranışları ezberletir, bir psikolog gibi…
Yıllardır “eh be yeter artık” demez mi insan, hiç demedi… Hep öğrencilerin sorunlarına ortak oldu, çözüm üretti.
***
Gençlere üniversiteyi kazandırmak için verdiği mücadeleye yakından tanığım.
Onlar için sevinen, onlar için üzülen, onlarla gurur duyan bir yürektir o…
Birçok genç onun itici gücü sayesinde, üniversitede okudu, meslek kazandı. Üniversiteye gidemeyene ise, yeri geldiğinde iş buldu, takip etti.
Üniversiteyi kazanan ancak yurtta yer bulamadığı, ailesini de maddi açıdan zorlamamak için okumaktan vazgeçeceğini söyleyen öğrencisini kazanmak adına, yurtlarda yer arayıp bulduğuna, burs ayarladığına, ailesini kızlarını okutmak için ikna ettiğini birebir izledim.
Bu genç kızı üniversiteyi bitirene kadar izlediğini, ona gün aşırı telefon ettiğini hiç aklımdan çıkarmadım.
Onunla birlikte yaşadım bu çabalarını…
Sadece o da değil, yüzlerce gencin hayatına dokunmuş bir öğretmendir o… Sorumluluğu gereği, sadece okul sıraları değil, okul sonrasında öğrencilerine doğru yolu göstermeyi amaç edinmiştir.
Birçok genci kötü yoldan çevirmiş, aile şiddetinden korumaya çaba göstermiştir. Ve bunu da gençlerin aileleriyle birlikte yapmıştır.
Onların özel günlerini, evlilik kutlamalarını, doğum tarihlerini hiç unutmaz. Nişanlarına, düğünlerine gider, tabii ben de… Her sabah elinde telefon, geçmişte okuttuğu hangi öğrencisinin özel günüyse arar, hal hatır sorar. O telefon görüşmesi ise hep şöyle biter:
“Unutma, bir sorunun olduğunda yanındayım, tamam mı bir tanem.”
Bu bir eğitimcinin üstlendiği sorumluluğun, gelecek korkusu yaşayan bir gencin yaşamında ne kadar değerli olduğunun bir göstergesidir.
Bu yüzden eşimin doğum günlerinde sabahın saat 07.00’sinde başlar telefonu çalmaya, öğrencileri onu kutlamak için yarışır adeta…
Hatta kutlamalar çoğu zaman bir gece öncesinden başlar.. Bana bile sıra gelmez böyle günlerde, inanın.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmenlere yönelik söylediği ‘Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” ilkesine sadık kalıp, onu geliştirmek adına görev aldığı okullarda yaptığı çalışmalar, katıldığı ulusal yarışmalar, özenle hazırlayıp inatla takip ettiği ve uygulamaya koyduğu AB Projeleri, bugün onun için bugün birer gurur kaynağıdır.
Desteklendiğinde daha nelerin üstesinden geleceğinden hiç kuşkum yok.
O benim gurur duyduğum öğretmen eşim Şükran Uçkan Dağdelen… 30 yılı aşan gazetecilik mesleğimde nice zor günlerimi hep onun eğitici uyarılarıyla atlattım. Stresi, öfkeyi yendim. Hayvanları daha çok sevdim, insanlarla iletişimim güçlendi. Giyimime onun gibi özendim.
Rahmetli babası Mesut Uçkan’ın söylediği, “Çocuklar birer değerdir. Onları yüceltin” sözünü hiç unutmayan bir öğretmendir Şükran hocam…
Zonguldak’ın Kilimli ilçesinde 1986 yılında başladığı eğitimcilik serüveninde 37 yılı dolu dolu geçiren, yüzlerce öğrencisine örnek olduktan sonra, artık emekli olmaya hazırlanan usta bir öğretici…
Zaman zaman onu izliyor, duygularını anlamaya çalışıyorum verdiği bu karara tepkisini ölçmek için… O da bunun farkında, şöyle dedi bir gün:
“Benim yerine gençler bu göreve gelecek, kapanmaması için yıllarca mücadele verdiğim el sanatları alanını yeni fikirleriyle geliştirecek. Ne güzel değil mi? Artık emekli olmaya hazırım Hürol, hem öğretmenlik sadece okulda yapılmıyor, hayatın her alanında var. Emek verdiğim öğrencilerim beni yalnız bırakmazlar, biliyorum… Bakarsın yeni projeler geliştiririm.”
Hiç şaşırmam… Geçmişte görev yaptığı el sanatları bölümünü kapatmak için ne baskı kurdular üzerlerinde… Başta eşim, meslektaşı Berrin hocamla ne mücadeleler verdiler bu uğurda…
Ama hiç yılmadılar…
Bu yüzden İzmir’de sadece görev yaptıkları okulda kaldı el sanatları bölümü, okul yönetimi de bu konuda destek verdi… Onların çabaları sayesinde şimdi genç meslektaşları eğitim veriyor bu bölümde, öğrencilere Türk kültürünü öğretiyorlar.
***
Sözün özü; Şükran öğretmenim gibi, yüzbinlerce eğitimci görev yapıyor okullarımızda… Başta eşimin okulu Çiğli Borsa İstanbul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin öğretmenleri olmak üzere, tüm eğitimcilerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, onlarla gurur duyuyor ve yüreğimden binlerce teşekkür ediyorum.
Onlar birer toplum mühendisi…
Bugün toplumsal sorunlarımız, kimi zaman içinden çıkılmaz bir hal alsa da, her konuda dirençli bir gençliği geleceğe hazırladıkları için…
Maddi ve manevi birçok sorun yaşasalar da, ilkelerinden taviz vermeyip doğru bildikleri yoldan hiç sapmadıkları için…
Atalarının izinde gidip ‘yeni neslin’ sorumluluğunu üstlendikleri için…
Öğretmenlerimiz iyi ki varsınız.
Hürol Dağdelen
hurol90@gmail.com