Bugün neredeyse enkazları kum haline gelen binalar nasıl dikildi biliyor musun?
En başından başlayarak anlatayım.
Önce şehir plancıları o binaların bulunduğu bölgelerin imar planlarını hazırladı.
Bu sırada imar planlarına esas jeofizik, jeolojik ve jeoteknik raporlar yazıldı.
Bu raporlarda; bölgede zemin sınıfının ne olduğu, sıvılaşma olup olmadığı, kaç kata kadar yapılaşma olabileceği statik ve dinamik hesaplarla ortaya koyulur.
Daha sonra bu raporlara göre hazırlanan imar planları önce ilçe sonra da Büyükşehir Belediye Meclislerinde kabul edilerek yürürlüğe girdi.
Bugün “zeminde sıvılaşma sorunu var” deniyor ya, taa en başından aslında o konutların bulunduğu yerde bu sorunun olduğunu hem imar planını hazırlayan jeofizik ve jeoloji mühendisleri hem de onlarca meclis üyesi bu korkunç gerçeği biliyordu.
***
İmar planlarında yapılaşmaların öngörüldüğü bölgelerdeki bir arsada bina yapımı için önce mimar tarından mimari proje hazırlanıyor.
Sonra jeofizik ve jeoloji mühendisleri tarafından jeolojik ve jeoteknik projeler hazırlanıyor.
İnşaat mühendislerince betonarme projesi yapılıyor.
Elektrik mühendislerince elektrik projesi, makine mühendislerince tesisat projelerini tamamlanıyor.
Bu aşamadan sonra belediyeye inşaat ruhsatı için başvuru yapılıyor.
Belediyedeki jeoloji, inşaat, elektrik ve makine mühendisleri hazırlanan projeleri inceledikten sonra hepsi uygunsa inşaata başlama izni veriyor.
Bunlar daha toprağa kazma bile vurulmadan yapılması gerekli işler.
Bu aşamadan sonra inşaat ruhsatı onaylanan projeler için “YAPI DENETİM” firmalarına başvuru yapılıyor.
Yapılacak inşaatın tüm aşamaları bu yapı denetim firmasının uzman mühendislerinin gözetiminde gerçekleştiriliyor.
İnşaatın başına şantiye şefi olarak bir inşaat mühendisi atanıyor.
Bitti mi? Hayır. Daha yolun yarısı bile değil.
Kullanılan beton 7, 14, 28’inci günlük aralarla bekliyor. Laboratuvarlarda test ediliyor. C 30 ve C35 kullanılıp kullanılmadığı rapor ediliyor. Yine bu laboratuvarlarda da uzman mühendis ve teknikerler görev yapıyor.
***
Tüm bu aşamalardan sonra yapı kullanma izni için tekrar belediyeye başvuru yapılıyor.
Belediyedeki inşaat mühendis ve teknikerleri yapının projesine uygun yapılıp yapılmadığını, betonun kalitesini kontrol ediyor.
Ayrıca kolonlar, kirişler, kapılar, pençeler uygun ve doğru yerlerde mi? diye bakılıyor.
Bütün bu kontrollerden sonra uygunsa yapı kullanma izni veriliyor.
Anca bu aşamadan sonra o binanın içinde yerleşim başlıyor.
***
İşte bu aşamalardan geçen binaların binlercesi ne yazık ki yerle bir oldu.
Her deprem sonrası binaları yapan müteahhitler gündeme gelir. Elbette gelmeli de. Yasaların öngördüğü en ağır cezalar da verilmeli.
Ama müteahhitlerin bir binaya “oturma izni” verilmesinde müteahhitlerin tek bir imza yetkisi bile yok.
Bir binada oturma izni verilene kadar 20’nin üzerinde mimar ya da mühendisin imzası var.
Bilimsel meslek odalarının; mimar ve mühendislerin bilimsel gerekçelere uygun olmayan bu binaların altına neden imza attığını sorgulamasının zamanı gelmedi mi?
Ya bu acı gerçekle yüzleşeceğiz, ya da enkazların altında kalmaya devam edeceğiz.