Metin Erksan’ın efsane filmi “Susuz Yaz” bir İzmir filmidir.
Yani Urlalı Necati Cumalı’nın 1962’de yazdığı hikaye, Urla’nın Bademler Köyü’nde 1963’te filme çekilmiştir.
Altın Ayı ödülünü de alan (çok komiktir, tekstilci yapımcı Ulvi Doğan, Metin Erksan’dan habersiz filmi bagajında Almanya’ya götürüp yarışmaya sokar) filmin özgün müziğini de İskeçeli Manos Hacıdakis (Oskar ödüllüdür) bestelemiştir.
Filmin öyküsü, adından da anlaşılacağı gibi kurak zamanlardaki su ve arazi çatışmalarından gelir.
Necati Cumalı’nın bir zamanlar avukatlık yaptığı Urla’daki davalar, ona bu hikayeyi yazmak için esin vermiştir.
Kurak zamanlarda çiftçi Osman (Erol Taş) arazisinde çıkan suyu kendi başına sahiplenmek ister, ancak suya ihtiyaçları olan diğer köylüleri karşısına alır.
Bu çatışmada hapse düşen kardeşi Hasan’ın (Ulvi Doğan) karısı Bahar’a da (Hülya Koçyiğit) göz koyar.
Filmin özü su ve mülkiyet meselesidir.
Ana tema filmde şu açılış diyalogunda yatar:
Osman: “Su bizim değil mi, ne şekil istersek öyle kullanırız.”
Hasan: “Su toprağın kanı ağa, kimse razı gelmez.”
Su gerçekten de toprağın kanıdır.
O olmadan ne mahsül olur, ne yaşam, ne bişey.
1960’lardan 60 yıl sonra Türkiye yine kurak dönemlerden geçiyor.
Ve bu kurak dönem zaten dünyada fazlasıyla mevcut istikrarsızlık unsuru ile birleşince gıda tedarik zincirini iyice tehlikeye sokuyor.
İzmir’in tarım ve doğa aşığı Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, bunun epeydir farkında.
Kuraklığa dayanıklı yem bitkileri, susuz yetişen alternatif ürünler üzerine çalışıyor.
Çok nadir ve kıymetli suyun öylece denizlere akıp gitmesine izin vermemek için bir proje de geliştirdi.
Adı: Sünger Kent İzmir Projesi.
Türkiye’de bir ilk olan projeyle şehrin caddelerine, sokaklarına, yollarına düşen yağmursuyu bilimsel uygulamalarla yer altında depolanacak.
Çatılara düşen yağmur suyu da dağıtılan depolarla hasat edilerek biriktirilecek, temizlenecek ve yeniden kullanılacak.
İzmir’de sadece çatılara yılda yaklaşık 76 milyon ton yağmur suyu düşüyor, bu miktar Tahtalı Barajı’nın bir yılda sağladığı sudan daha fazla.
İzmir’in bir yıllık su tüketimi ise 225 milyon ton.
Sünger Kent pilot projeleri aşamalarla uygulamaya geçecek.
İzmir’in 5 yıl içinde sünger kente dönüşmesi hedefleniyor.
26 Aralık’ta projenin tanıtımı yapıldı.
Projeyi tanıtan Başkan Danışmanı Jeoloji Mühendisi Alim Murathan, özetle bu şekilde hem yağmur sularının değerlendirileceğini hem de kanalizasyon üzerindeki taşkın yükünün alınacağını söyledi.
Tabii o çok daha detaylı ve bilimsel bir şekilde olayı anlattı, ben basitleştiriyorum.
1970’lerde Batı’da başlayan sünger kent uygulamaları, 2014 itibarıyla Çin’de merkezi yönetim sistemi içinde teknoloji katkısıyla benimsenmiş durumda.
Bozulmuş kurumuş dereler bu yöntemle yeniden hayat bulacak.
Tarım ve içme suyu açısından ferahlamanın yanı sıra doğa da canlanacak.
Bunun için ilk kez İzmir’in yer sistemi geçirgenlik bakımından haritalandırıldı.
Projenin hazırlanması 1 buçuk yılı aldı. Belediye bünyesinde aynı dönem kurulan “Su Kaynakları Araştırma ve Uygulama Merkezi” işi götürüyor.
Başkan Tunç Soyer de önemli bir konuşma yaptı.
2007’de ilk kez dünyada şehirlerin nüfusunun kırsalı geçtiğini ve artık şehirlerin şiştiğini söyledi.
Şehirlerin giderek yaşanması zor yerler haline geldiğini anlatan Soyer, yapmaya çalıştıkları şeyin, yaşanabilir kentler yaratmak olduğunu vurguladı.
Bunun da başlıca unsurunun suyun akıllı yönetimi olduğunu, doğanın su döngüsünün korunmasının şart olduğunu belirtti.
Kuraklığın yanı sıra su baskınlarının da temel mesele olduğunu söyleyen Soyer, “Yağmur suyu yönetiminde devrim niteliğinde, Türkiye’de ilk olan bir uygulamayı başlatıyoruz” dedi.
Sünger Kent’in bir faydası da körfezin koku sorununu aşamalı olarak ortadan kaldıracak olması.
Hadi inşallah diyelim ve 2023’ün tüm İzmirlilere ve tüm ülkeye iyilikler getirmesini dileyelim.