Ailenin tek çocuğuydu. Annesi gibi hassas bir yapıya sahipti Rudolf. Özellikle politik konularda babasıyla büyük bir ayrışma içindeydi. 1880’li yılların siyasi gündemini tartışırken muhafazakar ve sert mizaçlı babasına karşı uzlaşmacı ve müzakereci fikri savunuyordu.. Felsefe ve edebiyata büyük ilgi duyuyordu. Aristokrat bir aileden geliyordu ama o, damarlarında taşıdığı kana inat devrimci bir ruha sahipti. Gazetelerde sol görüşlü makaleler yazıyordu.
Ailesinin ısrarıyla yirmi bir yaşında bir evlilik yapmıştı. Başlangıçta evliliği güzel gidiyordu. Bir de çocuğu olmuştu fakat istediği yaşam bu değildi. Kanındaki asalet, hayalleri ve yapmak istedikleri için engeldi.
Ailesinden ve içinde bulunduğu aristokrat çevreden uzak kalmak için Viyana yakınlarındaki Mayerling Köyü’nde bir av köşkü almış ve günlerinin çoğunu avda ve bu av köşkünde geçirir olmuştu.
Evliliğinin dokuzuncu yılında 30 yaşındayken Barones Maria ile tanıştı… Maria 17 yaşındaydı. Aralarındaki yaş farkına rağmen Rudolf ve Maria birbirlerine aşık olmuşlar, Rudolf’un av köşkü de aşk yuvaları olmuştu. Fırsat buldukları her an Viyana’nın hemen yakınında yer alan Mayerling Köyü’ndeki av köşkünde geçirmeye başlamışlardı.
Başlangıçta göze batmayan bu aşk kıza zaman içinde kulaktan kulağa yayılmış ve Avrupa aristokrasisinde gündemin bir numaralı dedikodu konusu olmuştu.
Ne Rudolf’un ne de Maria’nın ailesinin bu durumu kabullenmesi mümkün değildi. Maria’nın ailesi Avrupa’da ayyuka çıkan dedikodulara bir son vermek amacıyla Viyana’dan ve Rudolf’dan uzaklaştırmak için Maria’yı İzmir’e, Bornova’daki akrabaları Baltazzilerin yanına gönderdi.
Maria aşkından çok uzaklardaydı artık. Günlerini , o zamanlarda bugün Hilal İlk Okulu’nun karşısında ki sokağın sonunda bulunan Baltazzi’lerin muhteşem köşkünde geçiriyordu
Bornova’da güzel bir hayatı vardı. Akrabaları Baltazziler Maria Vetzera’yı içinde bulunduğu ruh halinden uzaklaştırmak için elinden gelen çabayı sarfediyorlardı. Ama Maria Viyana’yı unutamıyordu. Sevgilisi Rudolf’dan çok uzaklardaydı. Mutlu değildi.
Rudolf’un durumu da Maria’dan farklı değildi. Katolik inancına göre boşanmanın yasak olduğunu biliyordu. Maria ile evlenebilmek için, “Red” cevabı geleceğini bile bile Papa’dan boşanmak için izin istedi… Cevap belliydi….
Maria Bornova’da güzel günler geçiriyordu ama Rudolf’a olan özlemini de bir türlü yenemiyordu. Baltazzi köşkünde geçirdiği birkaç ayın ardından ısrarlara rağmen yeniden Viyana’ya dönmeye karar verdi.
Avusturya’ya döner dönmez, Maria ve Rudolf’un aşkları kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı.
Ama uzun sürmedi…
Maria ve Rudolf 30 Ocak 1889 günü Mayerling’deki av köşkünde ölü olarak bulundu.
Sadece Avusturya değil tüm Avrupa bu olayla çalkalanıyordu.
Kamuoyunun önemli bir bölümü basit bir intihardan ibaret olduğunu düşünmese de, bu feci ölüm kayıtlarda intihar olarak yer aldı.
Rudolf ve Maria’nın ölümü Mayerling Faciası olarak tarihe geçti ve 1889 yılından günümüze kadar hiç unutulmadı. Hep konuşuldu. Hakkında sayısız kitap yazıldı, müzik eserleri yapıldı, bale gösterileri sahneye konuldu. Kitapları Türkçeye çevrildi.
Olay hakkında üç film yapıldı. 1957 yılında Mel Ferrer ve Audrey Hepburn’un ve 1968 yılında da Omar Sharrif, Catherine Deneuve ve Ava Gardner’in başrol oynadığı Mayerling Faciası filmleri yüzbinlerce izleyiciyi sinema salonlarına çekti.
Mayerling Faciası, hakkında kitaplar yazılacak ve filmler çekilecek kadar önemliydi. Bu olayla dünya tarihi yön değiştirmişti. Çünki Barones Maria Vetzera’nın birlikte öldüğü büyük aşkı Rudolf Avusturya- Macaristan imparatorluğunun veliaht prensiydi.
Eğe Barones Maria Vetzera Arşidük Rudolf’a olan aşkına yenik düşüp Bornova’dan Avusturya’ya kısa sürede dönmeseydi, bu olay yaşanmayacak ve Rudolf Avusturya Macaristan İmparatoru olacaktı.
Rudolf ölünce İmparator Franz Joseph’in veliahtı yeğeni Franz Ferdinand oldu . Ancak yeni veliaht Franz Ferdinand da 1914 yılında Sırp suikastçi Gavrillo Princip tarafından öldürüldü. Bu olayın çaktığı kıvılcımla 1. Dünya savaşı patlak verdi…
Rudolf’un ölümü tarihin akışını değiştirmişti…
Acaba Barones Maria Vetzera bir süre daha Bornova’da mı kalsaydı…