Kovid-19 salgınının Mart ayından bu yana etkili olduğu Türkiye’de gıda arz zincirinde önemli bir sorun yaşanmadı. Bunda zamanında alınan tedbirler etkili oldu ve vatandaş aradığı her ürünü pazarda-markette-bakkalda bulabildi.
Salgının günlük yaşamı ekilemeye başladığı anda başta buğday olmak üzere birçok ürün zaten ekilmişti. Sadece ilaçlama-çapalama-sulama-hasat işleri bekliyordu. Tarım ve Orman Bakanlığı-valiler-kaymakamlar-ziraat odaları-kooperatiflerin hızlı davranmaları ile bu faaliyetler az sorunla aşılabildi.
Önümüzdeki yıl üretimde azalma olur mu?
Bu üretim yılını bu şekilde geride bıraktık şimdi önümüzdeki yıla bakmak gerekiyor. Bence önümüzdeki yıl daha sorunlu olacak gibi görünüyor. Sosyal mesafeye uymayanların, maskesiz gezenlerin, kalabalık bir şekilde gerçekleştirilen düğünler-nişanlar-pazarlar-tatil yerlerinin arttırdığı vaka sayıları nedeniyle önümüzdeki yıl bazı ürünlerin ekiminde sorun yaşayacağız gibi geliyor.
Tarım alanında etkin bir dernek olan Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD)’de geçenlerde bu konudaki endişelerini paylaştı. Başkan Hüseyin Demirtaş, “Türkiye’de kayıtlı çiftçi sayısı son 10 yılda yüzde 38 oranında azaldı. Bu azalmanın Koronavirüs salgınının etkisiyle daha da hızlanması bekleniyor, ülke genelindeki 2 milyon olan çiftçi sayısı bu yıl pandeminin de eklendiği genel sorunlardan dolayı en az yüzde 2 düşer” diye açıklama yaptı. Bu durumda önümüzdeki yıl için en az 40 bin çiftçinin tarlalardan kopması bekleniyor.
Bütün bunlar bilinip de önlem alınmazsa, önümüzdeki yıl buğday başta olmak üzere birçok üründe azalma ve bunun sonucunda da bir gıda krizi ile karşı karşıya kalabiliriz.
Hele bir de bazı uzmanların söyledikleri gibi dünya genelinde yaşanabilecek olan ikinci dalga birinci dalgada olduğu gibi ülkelerin tarım ürünleri ihracatlarını kısıtlamalarına ya da azaltmalarına sebebiyet verecek. Yani ülkeler kendi içlerine kapanacaklar. Bu durumda örneğin stratejik bir ürün olan buğdayı satacak ülke bulamayacaksınız.
Türkiye ne yapmalı?
Türkiye’de çiftçilikle uğraşanların yaş ortalamasının 55 olduğu da dikkate alınarak sanki ikinci dalga gelecekmiş gibi şimdiden bu yeni duruma göre bir tarım politikası oluşturması gerekiyor.
Yani tarlalar mutlaka ekilmeli. Çiftçi tarlasını-bahçesini-bağını-ahırını-ağılını boş bırakmamalı. Ekmek-dikmek-sağmak için de para kazanacağını, emeğinin karşılığını alacağını bilmeli.
Burada tarımsal girdi maliyetlerinden de bahsetmek gerekiyor. Bu Türkiye tarımının can sıkıcı bir durumu ve yaklaşık yüzde 90’ında dışa bağımlılık söz konusu. Dövizdeki her hareketlilik tohum-gübre-ilaç-yem-enerji gibi maliyetleri artırıp, üretimi daha da zorlaştırıyor.
Ancak yine de tarlasını ekip, gübre atmayan, hayvanını beslemeyen çiftçi kalmamalı. Bunun için de çiftçiler çeşitli desteklemelerle desteklenmeli. Desteklemelere genel bütçeden daha fazla pay ayrılmalı, çiftçi maliyetleri artsa bile bunu desteklemelerle karşılayabileceğini bilmeli.
Bir de Türkiye sathındaki bütün çiftçilerin ilçe bazlı kooperatifler şeklinde örgütlenmeleri için Tarım ve Orman Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı gibi ilgili bakanlıklar acil hazırlıklar yapmalı. Özellikle Tarım ve Orman Bakanlığı bunun öncülüğünü üstlenmeli.
Çiftçiler kurdukları kooperatifler ve aldıkları desteklemelerle ekim zamanı geldiğinde girdi maliyetlerini bankalardan aldıkları borçlarla karşılamayacak ve zamanı geldiğinde de istedikleri geliri sağlayamadıkları için tarlaları bankalar tarafından haciz edilmeyecek.
Nokta…
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
E mail; harunrasituysal@gmail.com