Ben;
“hayatta ben en çok babamı sevdim” yazan
Can Baba’yı -bir başka- sevdim.
Cevat Aga’yı da!..
“Sizin hiç babanız öldü mü/
Benim öldü bir kere, kör oldum” diyen
Cemâl Süreya’yı da…
Cevat Aga’yı da!..
Babasının ölüm haberini alınca
“yer yer kalbi oyulan” Sabahattin Ali’yi de…
Çok sevdim çok!..
*
Ben Babam’ı…
Cevat Aga’yı çok sevdim…
Annem “Çakır”ı da çok sevdim!
Turgut Uyar nasıl derdi;
“Babalar hep perşembe,
anneler hep cuma olur…”
“Çakır” Perşembe’ydi…
”Cevat Aga” Cuma’ydı artık!
*
Çakmak çakmak bakışlı..
“Büyük Altınordulu”
Cevat Aga’m!
Yok babam yok!
Annem de yok!
Kardeşlerim var…
Komşularım, “Baba” dediğim ustalarım, abilerim “paslanmaz yürekli” dostlarım var.
Bilgenin dedigi gibi “illa ki yaslanabileceğin bi omuz mevcuttur.”
**
Bu satırları içimden geldiği gibi yazıyorum.
Arşivimde sakladığım Bekir Abi’nin (Coşkun) 10 yıl önce yazdığı bir “Baba” yazısı usuma geldi.
Üşenmedim, buldum dosyasında;
“Ben bir yeni yetimim…
Kaç yaşına gelirseniz gelin, babanız yaşadığı sürece, asla büyüyemezsiniz.
Ama bir gün onu kaybettiğinizde… ‘Baba’ diye seslendiğinizde yanıt alamayacağınızı anladığınızda…
Bir mezarlıktan çıkarken artık yalnız olduğunuzu hissettiğinizde… Bundan böyle danışacak kimseniz olmadığını bildiğinizde… Babanıza sorulması gereken soruları gelip size sorduklarında…
Ve kim bilir kaç gün el ayak çekildiğinde… Aidiyet duygusunu kaybetmiş, merkezini yitirmiş…
Sessiz sessiz ağladığınızda…
Demek ki büyüdünüz…
(…)
Boyunlarına sarılın…
Koklayarak öpün babalarınızı…
Onları anlarsınız nasıl olsa, er geç bir gün büyüdüğünüzde…”
Ben büyüdüm mü şimdi Bekir Abi?
Özlemle anıyorum seni de…
**
Ne çabuk da üç yıl geçmiş..
Mekânın; cennet, gönüller olsun…
Bitmeyen, bitmeyecek hasretle Babam…
Cevat Agam benim…