TÜİK’e göre yıllık enflasyon, tüketici fiyatlarında yüzde 36,08, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 79,89 olarak gerçekleşirken, aradaki fark 43,81 oldu. Yani üretici yılı neredeyse yarı yarıya zararla kapat(mış!)tı.
Örneğin 80 liraya mal ettiği malı yüzde 44 zararla 36 liraya satmış. Ve bu zararla hala üretmeye devam ediyor. Sizin aklınız mantığınız alıyor mu? Kim yarı yarıya zara ettiği bir işi devam ettirir ki.
Burada iki olasılık bulunuyor. Ya üretici fiyat enflasyonu (ÜFE) ya da tüketici fiyat enflasyonu (TÜFE) iyi hesaplanmamış. Bana sorarsanız üretici fiyat enflasyonu doğru, tüketicininki yanlış. Kimse zararına mal satmayacağına göre tüketici fiyat enflasyonunun yüzde 80’nin üzerinde olması gerekiyor. Üreten yüzde beş koysa tüketici fiyat enflasyonu yüze 85, on koysa yüzde 90 çıkması gerekir.
TÜFE neden düşük gösteriliyor?
Yıllık tüketici enflasyonu ile memur, emekli ve bazı özel sektör çalışanlarının maaş artışları hesaplanıyor. Memur maaş artışları sendikalarla görüşülerek altışar aylık dilimler halinde belirleniyor.
Ocak ya da Temmuz ayı geldiğinde belirlenen bu rakamın üzerine son altı aydaki tüketici enflasyonu farkı ilave diliyor. Örneğin 2022 yılının ilk altı ayında yüzde beş zam belirlenmişti. Bunun üzerine son altı aylık enflasyon farkı olan yüzde 23 ilave edildi ve maaş zammı yüzde 28’e çıktı, yüzde iki buçuk da refah payı adıyla verilerek zam oranı yüzde 30.5 olarak belirlendi.
Zamların anası…
Hemen hemen her yıl olduğu gibi zamların anası 2021 yılının enflasyonundan etkilenmesin diye 1 Ocak’a bırakıldı. Elektrik, doğalgaz ve akaryakıta yapılan zamlar, zamların anasını oluşturuyor. Çünkü bu kalemlere yapılan zamlar otomatikman diğer zamları doğuruyor.
Böyle yapıldı ve bir taşla iki kuş vuruldu. Ham yeni zamlar 2021 enflasyonuna yansımadı hem de yeni zamların önü açıldı. Ana zamlar, yılbaşından sonra arka arkaya yeni zamları getirdi.
Acayip bir ekonomi…
Türkiye’de ekonomik görünüm bir acayip. Ham döviz, hem faizler hem de enflasyon artıyor. Klasik ekonominin kurallarına göre faizler artarsa döviz düşer. Şu anda uygulanan Dövize Çevrilebilir Mevduatı (DÇM) ya da Kur Garantili Hesap (KGH) sözde faiz olarak değerlendirilmiyor ama bana sorarsanız faizin hem anası hem de babası. Faizler arttırılınca bütün mevduat sahipleri bundan yararlanırken, DÇM’nin koşulları bulunuyor. Öyle her bir mevduat sahibi değil sadece bankada çok parası olan bundan yararlanıyor.
Devletin de bunu ödeyebilmesi için ya yüksek enflasyonu göze alarak para basması ya da vergileri arttırması gerekiyor. Yani her hali karda kur farkı milletin cebinden çıkıyor.
Bunlar yurtiçinde olan gelişmeler. Bir de dünyaya bakalım. Şu anda dünyada 2008 krizinden sonra yaşandığı gibi bir para genişlemesi var ve bu para gidecek ülke arıyor, ama Türkiye’ye gelmiyor.
Neden acaba?
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
e-mail;harunrasituysal@gmail.com