İki komşumuz savaşıyor tepemizde… Dünyanın geleceği meçhul… Tek bir kıvılcımın yaratacağı felaket sanki yokmuş gibi kapımızda…
Pandeminin insanlığı yakıp yıktığı yetmiyormuş gibi…
Gıda alanında milletlerin el avuç açmaya ramak kaldığı bir ortamda…
Doların, akaryakıtın, tarım ürünlerinin sürekli yükseldiği, geçim zorluğunun insanları delirttiği bir düzende…
Yegane besin kaynağımız zeytine el uzatmak, hangi bilinçsiz kafanın eseridir?
Kaldı ki, savaşın etkisiyle gıda krizi kapıdayken çıkıyor bu abuk karar ülkemizde…
Üstelik dünyanın en büyük üçüncü zeytin ve zeytinyağı üreticisiyiz. Bu konuda ihracat şampiyonluğumuz da cabası…
Bu yıl en çok zeytinyağı ihraç etmişiz dünyaya… ‘İhracatımız arttı” diye göbek attığımız ürün de zeytinyağı üstelik…
Bu Türkiye gerçeği ortadayken…
Birileri, aklımızla alay ediyor besbelli…
Maden Yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair bir yönetmelik marifetiyle elektrik ihtiyacının karşılanması amacıyla zeytinliklerde madencilik faaliyetleri yürütülecekmiş…
Dahası koca koca enerji santralleri de kurulacak.
Bu karar uyarınca binlerce zeytin ağacı katledilecek.
Kararı şirin göstermek için de bahaneleri de hazır…
Efendim maden faaliyeti bitince, toprağa yeniden zeytin ağacı dikilecekmiş…
Maden çıkarmak için siyanürle zehirlenen toprağa dikilecek zeytin ağaçları, öyle mi?
Adama sormazlar mı, bu ülkenin Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı nerede diye?
Nerede çevreyi korumak için yemin eden Bakan Murat Kurum diye?…
Önce o karşı çıkmalıydı bu karara…
Oysa halkın bu karara günlerce süren sert tepkisine karşın sayın Bakan hala suskun..
***
Bir gerçek var… Dünya her dikili ağaca sahip çıkıp gelecek için korurken, bizimkiler yok edecek, bunun başka açıklaması yok…
Ne uğruna, bir avuç altın uğruna…
Hadi gelin sizi küçük bir maceraya götüreyim…
****
Hiç zeytin topladınız mı?
Yanıtınız hayırsa hayatınızda bir kez deneyin derim…
Bu sayede, parayı bastırıp sofranıza zahmetsiz konuk ettiğiniz bu besin kaynağının kıymetini daha çok bilirdiniz diye düşünüyorum.
Ben yaşadım örneğin, hem de iki gün üst üste… İkinci günün sonunda yattığım yeri beğendim desem yeridir.
Hem yorucu hem dikkat isteyen bir uğraşı zeytin toplamak… Öyle erik, portakal toplamaya da benzemiyor.
Düşünsenize, her dalda yüzlerce zeytin meyvesi…
Hele bir de toplamaya gelene kadar, yaşadığınız telaş, işte o bile başlı başına yorgunluk…
Koca koca merdivenleri yükleyeceksiniz traktöre önce… Ardından zeytin toplamada son buluş olan taraklara sıra geliyor.
İçinde kaybolacağınız kocaman çulları da unutmamak gerek… Onları da ağacın altına sereceksiniz düzenli, aralıksız… Amaç zeytin taneleri yayılmasın çevreye… Toplamada kolaylık olsun diye…
Sabah erkenden, o tatlı uykunuzu bölüp gün ağırırken çıkacaksınız yola, öyle iki-üç kişiyle de olmaz koca ağaçları devirmek…
Birkaç işçi de tutmalısınız, işiniz çabucak bitiversin diye…
Sabahın ilk ışıklarında geldiğiniz zeytin bahçesinde, önce çok güzel bir kahvaltı yapılır. Toprağın üzerine serilen bir çul ve üzerine sıralanan malzemeler… Tamamen doğal. İnanın, öyle keyifli ki bu an, yaşamanızı isterim, hele odun ateşinde çay içmenin keyfine doyum olmuyor.
Kahvaltı biter bitmez; ağaçların çevresine çullar serilir, ardından merdivenlerle çevrilir her ağaç… Sonra elde taraklar başlıyorsun dalları taramaya; incitmeden, kırmadan…
Bir kadının saçlarını tarar gibi, kuaför ustalığında..
Sonra patır patır dökülüyor zeytinler…
Bir ağaç yaklaşık iki saat sürüyor. Merdiven yetmiyor bazen, ağaç tepelerinde buluyorsun kendini…
Tabii klasik yöntemle…
Ve onca alın terine, emeğe karşılık, tek bir avuntusu var bu sürecin… Zeytini ekmeğine katık etmek…
Tanesi açlığını gidermek için, yağı da yemeğe kardeşlik…
Bir topan ekmeğe birkaç zeytin tanesi, açlığı kovar, barışı getirir.
***
Ve böyle bereketli bir meyveyi, insanına zehir etme peşinde bazı aklı evveller…
Daha önce yaşanan onca felakete karşın, hala akıllanmayan, dolar yüzlü çıkarcılar…
Zeytini, üç kuruş için madenlere kurban etmek, bu ülke toprağına, bu ülke insanına değer vermemektir.
İçten çürütmektir.
Hem dini hem de insanı açıdan bulunmaz bir nimet olan zeytini, haraççıya meze yapmaktır.
Bahaneye bak, maden çıkarıldıktan sonra, yeniden dikilip zeytin ağaçlarıyla bezenecekmiş toprak…
Bergama’da altın madeninin bıraktığı doğa felaketi, hala yüzümüze haykırıyorsa zeytine ihanetimizi…
Bu geçmişten ders almadığımız, hala çevre konusunda sınıfta kaldığımızın resmidir.
1990’lı yıllarda da bu sözler verilmişti, binlerce zeytin ağacı kesildi. Yerine gelenler hala büyümedi bile, ne tadı var zeytinin ne tuzu…
Bir kere maden çıkarmak için siyanürle yıkandı o topraklar, bir daha iflah olur mu?
***
Oysa kolay yetişmiyor o ağaçlar…
Zeytin, Anadolu topraklarında yetişen, asırlık ağaçlarıyla milyonlarca insanı besleyen eşi bulunmaz bir mucizedir.
Allah’ın insanoğluna bahşettiği şifa kaynağı ve barışın simgesidir.
Bu yüzden zeytinin bereketini yok edecek bu karar, geri alınmazsa, çorak topraklar bekliyor bizi demektir.
Susuz ve verimsiz…
Böyle bir ihaneti Allah da affetmez.
Hürol DAĞDELEN
hurol90@gmail.com