Yaşar Üniversitesi tarafından düzenlenen “Yaşam Hakkı, İnsan Onuru ve Devletin Pozitif Yükümlülükleri” isimli çevrimiçi panelde doğal afetler sonrası devletlerin pozitif yükümlülükleri konuşuldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski yargıçları Prof. Dr. Işıl Karakaş ve Dr. Rıza M. Türmen, imar barışından faydalanan ancak depremde yıkılan yapılar için devletin, sorumluluğu kat maliklerine yükleyemeyeceğini belirtti.
Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulamaları ve Araştırma Merkezi tarafından “Yaşam Hakkı, İnsan Onuru ve Devletin Pozitif Yükümlülükleri” isimli çevrimiçi panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işıl Özkan’ın yaptığı çevrimiçi panele AİHM eski yargıçları Prof. Dr. Işıl Karakaş ve Dr. Rıza M. Türmen konuşmacı olarak katıldı.
“İmar affı ihlal konusu olur”
Yaşanabilecek doğal afetler sonrası devletlerin AİHM’ndeki sorumluluğu konusunun öne çıktığı panelde konuşan Dr. Rıza M. Türmen, “Yaşam hakkı en temel haktır ve askıya alınamayan maddelerdendir. Devlet, yaşam hakkı için her türlü çabayı göstermeli ve önlemleri almalıdır. Devlet, doğal afetin önüne geçemez. Ancak bu afetlerin doğuracağı sonuçların önüne geçebilmesi için pozitif yükümlülükleri var. Depremde birçok bina yıkıldı. Bunların içinde İmar Barışı’ndan faydalanan yapılar da var. İmar Barışı’nda yer alan ‘Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikine (Sahibine) mahsustur.’ maddesi, affedilen konutlarda sorumluluğun artık malike ait olduğu belirtiliyor. AİHM’ne yapacak bireysel başvurularda, devlet adına bu durumun geçerli olacağını sanmıyorum. Devlet, imar affı ile pozitif yükümlülüklerinden vazgeçmiş oluyor. Prosedür açıdan AİHM’nde ihlal konusu olacağını düşünüyorum.” dedi.
“17 Ağustos ile aynı”
Devletin depremin oluşunu engelleyemeyeceğini ancak gerekli güçlendirici tedbirleri alabileceğini belirten Prof. Dr. Işıl Karakaş, “Yıkılan binaların betonları midye kabuklarıyla dolu. Gerekli kontroller, yapılmadığı için tam yargı davası açılabilir. Deprem riski yüksek bölgelerde yapılan kontroller ve ruhsatlar neye göre veriliyor. Bu sonuçlarda ev yıkılırsa sorumluluk doğurur. 17 Ağustos 1999 yılında Gölcük’te meydana gelen depremde müteahhit Veli Göçer’in yaptığı 17 binalı sitede 189 kişi yaşamını yitirdi. 24 Ağustos 1999’da savcılar, enkazlara giderek tutanak tuttu. Ardından bilirkişi raporları istendi. O gün binalarda yapılan tespitler ile aradan yıllar geçmesine rağmen bugün Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yapılan tespitler aynı. Temeller zayıf, projedeki kat sayısına ek 1 kat daha çıkılmış, bodrum katı ya da istinat duvarı yapılmamış, yıkanmadan deniz kumu kullanılmış, malzeme basınca uygun değil ve teknik denetim yapılmadan inşa edilmiş gibi maddeler söz konusu. AİHM, ‘Afetlerin neden olacağı sonuçlardan korunmak devletin sorumluluğudur.’ diyor. Ayrıca deprem bölgelerinde özel şartlar var. Risklerin önlenmesinde 1. derece sorumlu yerel makamlardır. Güvenliğe aykırı binaların çökmesi sonucu ölümler yaşanıyor. İmara aykırı yapılan evler, imar affı ile yasal hale getiriliyor. İmar affının, en başından itibaren devletin sorumluluğunu ilgilendiren bir konu olduğunu düşünüyorum.” dedi.
“Davalar mülkiyet hakkını kapsar”
Hükümetin, depremde ev ve işyeri yıkılan vatandaşlara yönelik yapacağı konutlardan ödeme talep etmesine de değinen, Rıza M. Türmen, “Devlete karşı açılan davalar, mülkiyet hakkını da kapsayacaktır. Her şeyini kaybeden insana, ev verip para istiyorsunuz. Bu konuyla ilgili olarak AİHM’nde ancak devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği için tazminat davası açılabilir.” diye konuştu.